18

183 18 78
                                    

"Yoongi!"

Sesin geldiği yöne başımı çevirdiğimde serin bir rüzgar suratıma çarpmış, burnumun direklerini sızlatmıştı. Boynumdaki kırmızı atkıyı yüzüme iyiden iyiye çekerek duraksadım, Hoseok'un yanındaki oğlanlara bir şeyler söyledikten sonra koşar adım yanıma yaklaşmasını izledim. Çocukların simaları tanıdıktı, Altısıfırbir'in üyeleri olduğunu çıkarmam çok uzun sürmemişti.

Yanıma ulaştığında, "Selam." demişti geniş bir gülümsemeyle. Dudakları bükülüp dişleri ortaya çıkınca ben de içime yayılan sıcaklığa engel olamamıştım. Benim aksime atkı ya da bere takmıyordu, soğuktan yanakları ve burnunun ucu pembe pembeydi. "Beni görüyor musun?"

Gözlerimi devirerek omzuna küçük bir yumruk indirdim alaylı cümlesine karşı. Çıkışa ilerlemeye başlayınca beni takip etti. "Leylek gibi dolaşan sensin." dediğimde gülmüştü.

"O kadar soğuk değil."

"Ben üşüyorum ama."

"Çok çıtkırıldımsın Yoongi."

"Sus artık." Gülmeye devam etti fakat uzatmadı bu konuşmayı. "Eve mi gidiyorsun?" diye sormuştu onun yerine.

"Markete uğrayacağım." dedim.

Jimin'in geçirdiği o kabus gibi gecenin üstünden iki gün geçmişti. Uzun konuşmalar yapmıştık o vakitten beri sürekli. Başta benimle kalmasına karar vermiştik, zaten tek başıma olmama ve ikimize yetecek kadar çok alan olmasına rağmen bunu ona kabul ettirmek pek kolay olmamıştı. Gözlerinin içinden görünüyordu ne çok istediği, bir yandan da sonradan gidecekse bile şimdi benimle kalması en mantıklı olanıydı ve o da gayet farkındaydı. Sahi, gitmesini istemiyordum. O da istemiyordu, ne kadar gizlemeyi denese, bakışlarını kaçırsa da her bir zerresinden kendini ele veriyordu. Bir yük gibi hissedeceğini açıkça dile getirmişti, hiçbir şey yapmadan öylece oturmak kötü gelecekti ona. Sonradan da bu çıkmıştı işte. İyileşir iyileşmez bir iş bulacağını, kiraya, faturalara ortak olacağını söylemeye başlamıştı, sonunda pes etmem gerekmişti. Elime aylık geçen para her şeye fazlasıyla yetiyordu ama bu Jimin için bir şey ifade etmiyordu.

Jeongguk yanına Seokjin'i de alıp Jimin'in eşyalarını almaya gitmişti diğer gün. Neyse ki babası evde olmadığından sorun çıkmamıştı, zaten pek de bir şey almamışlardı. Kitaplarını doldurdukları bir kolinin yanında büyük bir tane de valizle kapımızı çaldıklarında bir şeylerin cidden sonuna geldiğimizi biliyordum. Bir çağın kapılarını kapatıyorduk sanki. Jimin koridorun başında durmuş eşyalarını içeri taşımamı seyrederken yüzünden okunuyordu onun da aynı hissettiği. Sihirli bir dokunuşla silebileceğim, nefesimi üflediğimde zihninin çayırlarında uzaklara savrulacak acılar değildi bunlar, ben ne kadar ovalasam da tenindeki izi, ne kadar öpsem de çürüklerini öyle kolay kolay geçmeyecekti. Çok zor olacaktı belki ama bir yerlerden başlamak lazımdı. O yüzden bu akşam güzel bir buluşma ayarlamıştım çocuklarla. Bir çeşit parti gibi olmasını hayal ediyordum. Buna biten bir dönemden ziyade yeniden ve daha güzeliyle başlayan bir dönem olarak bakmak ve onu olabildiğine iyi etmek istiyordum.

"Sorun olmazsa ben de geleyim mi?" dedi Hoseok. "İşim yok zaten. Hem de seni uzun süredir göremiyorum."

Başımı sallamıştım. Diğer taraftan da bu dileği beni memnun etmişti, sanırım boş bir zamanını bana ayırmak istediği için biraz tatlı hissetmiştim. Onunla ilgili hâlâ içimde oturtamadığım şeyler vardı.

Markete varana kadar sıradan şeylerden konuşmuştuk. Grubundan söz açmıştı, haftaya başlayan sınavlardan söz etmiş, birkaç hocayı çekiştirmiştik, sonrasında konu bir bumerang gibi dönüp dolaşıp yine kaçınmak istediğim yerlere gelmişti.

seninle düş*üşlerimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin