16.5

170 16 41
                                    

-park jimin'le birlikte döndük. her ne kadar üzücü bir karşılama da olsa güneşli günler bizi bekliyor, elimden geldiğince çabuk ulaştıracağım onları size. iyi okumalar diliyorum.

Eve gitmek istiyordum.

Alnım pencerenin kenarına, ince buz gibi demir çerçeveye yaslıyken nefesimi havaya üflemiş, telefonu izlemiştim. Etim sanki kesiliyor gibi ürperiyordu, arama sonlandı yazısının ardından yavaşça kararan ekran yansımamı sunmuştu bana. Dağınık saçlarım ve uykusuz gözlerim rezil halimi ortaya seriyordu. Elimdeki dalı ayağımın dibindeki tablaya çarpmış ve küller yavaşça dökülürken gözlerimi devirip telefonu bırakmıştım. Seni seviyorum. Cümleleri zihnimin duvarlarına çarpa çarpa dolaşıyordu, hiç acıtmayan bir çarpıştı ama bu. Sadece sesini duymak istedim. Gözlerim yarım yamalak düştü. Boğazımda bir yumru büyüdü, büyüdü. Benim evim orasıydı, Yoongi'nin yanı. İstememiştim dönmeyi. Hiç de istemiyordum burada olmayı.

Dudaklarım büzülmüş, utanmazca kaçıp gidecek hıçkırığım odanın kapısının aralanmasıyla birlikte korku içinde geri dönmüştü yuvasına. Başım hemen gıcırtının geldiği yere çevrildi ve Sora sakin adımlarla içeri girdi. Yutkundum boğazımdaki düşsün mideme de yoklamasın beni diye. En azından sesimi yoklamasın da biz bize saklanalım istedim.

"Ne yapıyorsun?" demişti kısık sesle. Gözleri açık pencerenin önüne kıvrılmış bedenime, kış rüzgarının yere savurduğu birkaç kağıda, özensizce çekilmiş perdeye kaymıştı. "Jimin,"

Sitemle dizilecek kelimelerin habercisiymişcesine yarım yamalak çıktı ses tonu. Cevap vermediğim birkaç saniye içerisinde sanki ilk başta izin beklemeyen o değilmiş gibi olduğu yerde dikiledurmuştu. Çoraplarının sakladığı ayakları sanki parmak uçlarında, emaneten duruyor, halıya basmaya bile çekiniyordu aslında. Etrafı seyretmişti öylece, sonradan buna hakkı yokmuş gibi gelmiş olacak ki sitemli cümlelerini de kurmadan içine yutmuştu.

"Oturuyorum." dedim sadece.

Belli belirsiz hmladı, ilerleyip yatağımın kenarına oturdu, elleri bedenini dikenli bir şeylerden çekiyor gibi temkinle bacaklarının yanına yerleşmişti. Çok garip geldi bu hali. Döndüğüm gece saatlerce aramızdaki meseleyi konuşan, senelerce olur olmadık her şeyimizi paylaşan biz değilmişiz gibi garipsedim. Sanki onu ilk kez görüyordum, bir yabancıyla konuşuyordum. Hiç tanımamışım şimdiye dek. Gençliğimi bu odada geçirmemişim, kıçımla ezdiğim bu ders kitaplarını elime alacağım diye aylarca zihnimi, doğduğum andan beri de kalbimi harcamamışım. Şimdi ne çok yabancı, ne de çok önemsizdi hepsi. Belki şimdi değil, hep öyleydi de ben daha yeni fark ediyordum. İnsan evini bulunca anlıyor, diye düşünmüştüm. Bir kez tadınca bırakmak istemiyordu, tüm o güveni, tüm o yön tabelalarını, trafik ışıklarını, kaldırım çizgilerini. Çünkü orada hiç kaybolmuyordun, bir şekilde dönüş yolunu buluyordun ama burada sanki ıssız, koskaca dünyada yapayalnız kalmışsın gibi sessiz, adım atsan ayağın takılacak da düşecekmişsin kadar çaresizdi. Çünkü mahvolmuş zaten dizlerin, yaradan acıdan perişan olmuş, yapamazsın, bir kez daha düşersen artık kalkamazsın, biliyorsun.

"Üşümüyor musun?" dediği an bilinçsizce bir nefes daha çekiyordum zehrimden, yüzümü yine sokaktan tarafa çevirirken başımı sallamıştım iki yana. "Çok soğuk ama, hasta da olmasan bari." diye devam etmişti. "Bir şey olmaz." dedim. "Sen neden geldin?"

"Uyuyamadım." Gülümsedim. "Sesini duyunca gelmek istedim."

Hmlayarak dışarıya bakmayı sürdürdüm, hazır buradan kaçamıyorken kendi başıma vakit geçirebileceğimi sanmıştım ama gecenin bir vakti de olsa bu bana lütfedilecekmiş gibi görünmüyordu. Onun yerine oturduğum yerde kaymış ve etimde biriken ağrının açığa çıkmasına müsaade etmiştim, ilerimdeki sigara paketini kavrayıp araladım, yalnız bir anlığına ona uzatmak için döndüm başımı eğerek.

seninle düş*üşlerimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin