8

368 31 0
                                    

Jimin başını soğuk betondan kaldırarak uykulu gözlerini sessiz odaya çevirdi.

"Abi hadi oyun oynayalım mı?" Sessizlik. Jimin dizlerinden destek alarak doğrularak adımlarını dış kapıya yönlendirdi. Karanlık apartman merdivenleri her adım attığında tek tek yanıyordu.

Öylesine sessizdi ki, öylesine soğukdu ki bu apartman parmak uçlarına kadar üşüdüğünü hissetti.

"Oğlum akşam yemeği hazır hadi gel Jimin."

"Gelemem anne uzaksın sen benden."

Jimin kendini soğuk sokağa atarak gözlerini kapattı. Neredeyse bir gün geçmişti ama hâlâ hiç kimse eve gelmemişti.

Normal miydi? Aramıştı ama cevapsızdı aramaları. Kollarını iki yana açarak sessizce yürüdü ıssız sessiz ve hafif kan kokulu o yolda.

Polisler sokak başında duruyordu ama aldırış etmeden yürümeye devam etti.

"Bu çizgiyi geçemezsiniz."

Bir polis Jimin'i durdurunca anlamayan gözler ile baktı karşısındaki orta yaşlı polis memuruna.

"Ailemi buldunuz mu?"

"Lütfen çocuk evinize dönün."

Polis memuru ısrar ile Jimin'i sokaktan geri çevirirken, Jimin bu kaba polis memuruna sert bakışlar atarak arkasına döndü.

Evi hemen arkasında kalıyordu. Eve gitmek hiç istemiyordu ama gideceği yer sanırım yoktu.

Az önce indiği o merdivenlerden şimdi yavaş, yavaş çıkıyordu. Kendi katına geldiğinde ise yüzünü buruşturdu. Kapı kapanmıştı ve üzerinde bir anahtar bile yoktu.

Dış kapının önüne eğilerek sırtını kapıya yasladı. Gözlerinden yaşlar akıyor, aklından hiçbir şey geçmiyordu. Unutmuştu her bir şeyi. Geçmişini ve sonrasını...

Tam o sırada aşağıdan bir lamba yandı. Jimin hızla yerinden doğrularak apartman boşluğuna doğru başını uzattı. Adım sesleri ile kalbi hızlanmıştı. Bir silüet gördü siyahlar içinde.

"Abi geldin mi?"

Jimin heyecan ile aşağıya doğru indiği sırada tüm elektirikler gitmişti.

"Abi, sen misin?"

Ses yok, sessizlik. Jimin hiçbir şey görememesine rağmen bir kaç adım dâha attı basamaklara doğru. Hissettiği şey bir kaç nefes alış veriş sesleriydi.

"Abiciğim neden konuşmuyorsun? Kimsin sen? Baba sen misin?"

Bir adım sesi, Jimin yüzünde hissettiği o garip koku ile yüzünü buruşturdu. Nede ağır bir kokuydu bu ama bir yandan ise parfüm kokuyordu. Erkek parfümü. Abisinin yada babasının o tanıdık parfümü değildi bu.

"Neden konuşmuyorsun?" Jimin'in gücü iyice tükenmişti artık. Hâyal kırıklığı yaşamıştı az önce ve yüzünü karanlık nedeni ile göremediği adam sinirini bozuyordu. Kimdi bu? Dilsiz yada sağır mıydı?

Jimin sıkıntılı bir nefes vererek arkasına döndü ve indiği o merdiven basamaklarını tek tek yukarıya doğru çıkacağı sırada kolundan tutulması ile başını arkaya çevirdi. O kokuyu dâha yakından hissetmişti şimdi.

"Ne yapıyorsun? Bırak kolumu ve sende kimsin?"

Belinde hissettiği dokunuşlar ile gözlerini kapattı. Aklına gelen şey ile yüzü dehşete bürünmüştü.

"Sen benim ailemi öldüren kişisin değil mi?"

Sessizlik. Jimin'in dudaklarından bir kaç hıçkırık çıkarak kendini geri çekmeye çalıştı. O an aklına kendine verdiği sözler gelmişti. Hani ailesini öldüren kişiyi bulunca her şey çok farklı olacaktı?

Sessizlik bir süre dâha hüküm sürdü. Jimin hıçkırıklarının arasından burnunu çekerek, kalan son gücü ile önündeki adamı geri itmeye çalıştı.

Tam o sırada elektiriklerin bir kaç saniye gelip gitmesi ile lambaların anlık yanıp sönmesi bir olmuştu.

Jimin o saniyeler arasında gördüğü kişi ile şaşkınlığa uğradı. Yüzü çok yakından tanıdık geliyordu.

Geçen dakikalar içinde Jimin şaşkınlık ile karşısındaki adama bakıyorken, Jungkook özlem dolu bakışlar ile Jimin'e bakıyordu. Ne yapacağını bilmiyordu Jungkook onu şimdi buradan alıp götürse ne olacaktı? Burada tek bırakma düşüncesi bile içine sinmeyen bir gerçekti.

O an içinden geçen cümle şu olmuştu Jeon Jungkook'un...

"Park Jimin, benim ile buluşur musun?"

...

Bölüm sonu.

ŞEHİR EŞKİYASI / JİKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin