İçimdeki sır

29 1 0
                                    

Zeynep başından beri bu sorunun cevabını vermek için hazırlanıyordu. İşte o gün gelmişti artık söylemeliydi. Çevresinden olmayan yabancı biriyle dertleşiyordu, daha doğrusu sadece derdini anlatıyordu. Yabancılara güçsüzlüğünü göstermek istemeyen Zeynep bunları hiç kimseyle paylaşmamıştı bu güne kadar. Emre'yi tesadüf sonucu tanımıştı ve hayatında daha yeniydi onu henüz tam olarak tanımıyordu o da yabancıydı belki ama çok yorulmuştu bezmişti o yüzden aklından ne geçerse söyleyecekti. Söylemeliydi de. Çünkü bu yükten kurtulmak istiyordu. Yükünü yüklenecek kişide Emre'ydi. Zeynep bir şey söyleyecek gibi oldu.

"Beni dinlemek istediğin için sana nasıl teşekkür etsem az iyi birisin sen"

"Seni dinlemek istiyorum çünkü hayatıma tesadüf olarak girdin ve bunun bir anlamı olmalı, öylesine bir karşılaşma değildi bizimkisi. Şu anda onca yıl hayatımda olan insanlardan daha değerlisin benim için. İçinde bir sürü sırlar var, ne zaman ne çıkacağı belli olmuyor ve içimden bir ses sana yardım etmemi, içindeki karanlığı aydınlatmamı söylüyor. Ben o sesi dinliyorum ve dinleyeceğim"

Zeynep bu sözler karşısında mahcup duruma düştü, yüzü kızardı. Denizin sesi yeniden onu hüzünlü haline döndürdü. Uzun yorgunluklar taşıyordu içinde, yaşamın kıyısındaydı evet hiçbir destekçisi olmadan kalkmıştı ayağa ve artık destekçi yol arkadaşı istiyordu bu gideceği yolda. Ve karşısına Emre çıktı. Doğru insan mı bunu bile düşünmüyordu. Çünkü yorgunluklarını bu kumsala yazacaktı ve deniz onu alıp götürecekti. Dayanamayıp ağlamaya başladı. Zaten ne zaman annesi söz konusu olsa kendisini güçsüz uçamayan bir kuş yavrusu gibi hissediyordu. Gözünden boncuk boncuk dökülen gözyaşlarını silip titreyen sesini gizlemeye çalışarak:

"A... Annemdi..." dedi.

Her ne kadar titreyen sesini bastırmaya çalışsa da dudaklarından o değerli kelime dökülünce hıçkırıklara boğuldu.

Emre ise sesini çıkaramadı hiç. Ne diyebilirdi ki bu cevap karşısında. Kendi düşündüğü şeyden utandı. Çünkü herkesin en değerlisiydi annesi. Hıçkırıklarla ağlamasını izliyordu. Oysa Zeynep bundan rahatsız olup başını Emre'den diğer tarafa çevirmiş, güçsüzlüğünü, hüznünü gizlemeye çalışıyordu. Emre:

"Rahatsız olacak bir şey yok benden çekinme istediğin kadar ağla" diyecek oldu.

Ama onu daha da huzursuz etmekten çekindi. Tekrar Zeynep'in yanına uzanıp elini sımsıkı tuttu. Gökyüzünü izlemeye başladı. Hava bulutlanmış, kararmıştı, sanki gökyüzü de üzülmüştü Zeynep'e.

Zeynep kimselerin olmadığı bir yerde olmanın rahatlığıyla ağlıyordu, kendini engellemeden, gözyaşlarını silmeden, hıçkırıklarını susturmadan....

Emre'nin bakmadığını fark edince yüzünü ona döndü. Biraz olsun sakinleşmişti artık sadece gözyaşları süzülüyordu sessizce. Emre'yi izlemeye başladı buğulu gören gözleriyle. Gözyaşları onu görmesini engelliyordu. Her defasında gözyaşlarını siliyordu onu görmek için ama dinmek bilmeyen gözyaşlarını silmekle baş edemiyordu.

İzlendiğini fark eden Emre yavaşça Zeynep'e döndü. Zeynep'se döndüğünü fark edince hızlıca başını diğer tarafa çevirdi. Onu öylece izlediği için utanmıştı. Yinede yüzündeki tatlı gülümsemeyi engelleyemedi.

Emre onun bu haline küçük bir kahkaha attı. Tekrar gökyüzüne bakarak:

"Utanmana gerek yok, aynı şeyi biraz önce bende sana yapmıştım. Ödeşmiş olduk." Dedi.

Zeynep acaba bakıyor mu korkusuyla yavaş yavaş ona çevirdi başını. Bakmadığını fark edince rahatlayarak gökyüzüne dikti gözlerini. Oysa gözyaşları dinmişti, bu yüzüne düşen ıslaklıkta neyin nesi diye anlamaya çalışırken Emre ondan önce davranıp ayağa kalktı ve:

"Kalk! Çabuk! Yağmur başladı ıslanacağız." Dedi.

Elini bıraktığı için bir an boşluk hissedip şaşıran Zeynep bu kısa şaşkınlığı atıp hemen ayağa kalktı. Etrafına göz gezdirdi. Saklanacak bir yer göremeyince:

"Nereye gideceğiz ki?"

"Koş haydi koş boş ver nereye gideceğimizi kendini iyi hissedeceksin beni takip et"

"Delirdin mi sen nereye gidiyoruz burada bir şey gözükmüyor"

"Zeynep haydi güven bana bir an olsun her şeyi unutacaksın sana söz veriyorum sadece gözlerini kapat ve güneşin olduğu tarafa koş."

Emre'nin dediğini yapan Zeynep koşmaya başladı. Emre ise onun yanında beraberce denizin kıyısında dalgaların ayaklarına vurduğu şekilde koşuyorlardı, hiç durmadan hızlıca bağıra bağıra koştular. Bir yandan hem bağırıyor hem koşuyor hem de ağlıyordu. Gözyaşlarını dalgalar alıp götürüyordu. Emre Onun bu halini görünce elinden tuttu ve yavaşladılar. Kendini suya atan Zeynep bir an olsun rahatladığını hissetti. Emreyle birlikte yüzen Zeynep'in gözleri kapalıydı hala. Emre sarıldı Zeynep'e.

"Bir an olsun unutacaksın dedin ya Emre, evet bir an olsun rahatladım ama ben annemi unutamam o her zaman aklımda."

"Zaten onu unutamazsın, ben sadece seni rahatlatmak istedim ve galiba bunu başardım. Çünkü başın omzumda ve adeta bir bebek gibisin şu an."

"Her neyse hadi çıkalım"

Denizden çıkan ikili ıslak bir şekilde arabaya doğru yürümeye başladılar.

"Kendini nasıl hissediyorsun"

"İyiyim Emre"

"Üşüyor musun?"

"Biraz"

"Tamam, az kaldı arabada havlu var hemen gideriz eve."

"Peki"

"Bu arada şey... Annen olduğunu başından beri hiç düşünmemiştim. Başka şeyler geçmişti aklımdan kendimi suçlu gibi hissediyorum özür dilerim."

"Ne düşünmüştün ki?"

"Ne bileyim Can falan işte. O senden ayrıldığı için böylesindir diye düşünmüştüm."

"Emre ya bunu düşünmüş olamazsın. Tamam, Can'la bir ara konuştuk ama o benim canım olamadı ve bırakıp gitti kendi kaybetti bunun için üzülecek değilim benim derdim daha başka."

"Evet şimdi anladım ve benim için daha kıymetlisin böylesine derin, duygulu, içten biri olduğu düşünmemiştim. Kaza zamanı kendini beğenmiş kibirli biri gibi gözüküyordun galiba ön yargılı davrandım."

"O tavırlarım sana değildi. Zaten öyle biride değildim ben, annemi kaybettiğim için ve tek başıma olduğum içindi hepsi ama artık düzeleceğim galiba senin sayende."

Arabaya geldiklerinde Emre havluyla Zeynep'i sardı daha sonra kendine de havlu saran Emre arabayı eve doğru sürmeye başladı.

UMUT ARAYIŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin