i am sorry

1K 93 12
                                    


  Ne kadar zaman geçmişti bilmiyordu; kapıdan girip çıkan hangi doktorların Nevzat'ın doktorları olduğunu hangilerinin durumu hakkında hiçbir fikri olmadığını, şimdi ne yapıp kime ne haber vermesi gerektiğini bilmiyordu. Tek yapabildiği ameliyathaneyi gören duvarın dibinde bir çocuk gibi oturmaktı, kapıdan gelen ışığa bakılırsa gün doğmuştu ve Alper hala saatler öncekiyle aynı haldeydi. Aynı dağılmış, işe yaramaz halde.

"Alper Bey?"

  Beyaz önlüklü, genççe bir doktorun seslenişiyle kalktı yerinden, doktor belli ki bilmiyordu kimi aradığını.

"Benim."

  Doktor arkasını dönüp genç ülkücüye baktı ve başıyla işaret etti koridoru, diğer aileleri rahatsız etmek istemiyordu anlaşılan.

"Ben doktorunuz Ayşe Turan, Nevzat Bey'in ameliyatını gerçekleştiren cerrah benim. Kendisinin durumu şimdilik iyi."

  Alper yutkundu. Nasıl oluyordu da bu cümle duymayı umduğu hem de duymaktan korktuğu her şeyi aynı anda barındırıyordu.

"Ne demek şimdilik?" diye sordu sesini bulabildiğinde, doktor hanım kollarını önünde birleştirdi.

"Tetikçi arkasından vurmuş, tahminimce omurilik soğanını hedef alıyordu, onu anında öldürebilecek bir nokta."

  Alper gözlerini yumdu.

"Ama Nevzat Bey onu fark etmiş olmalı ki arkasını dönmeye kalkmış ve şanslı ki bu noktayı vuramamış tetikçi, panikleyince de bir el de omzundan vurmuş onu."

"Yani hayati bir tehlikesi yok."

  Kadın boğazını temizledi.

"Omzundaki kurşunu sorunsuz aldım ama ilk kurşun iki omurun arasında konumlanıştı. Bu tarz durumlarda hasta uyandığında... nasıl bir halde olacağını kesin olarak bilemeyiz."

  Alper yutkundu ve ellerini saçlarının arasında gezdirdi. Ne yapacaklardı şimdi? Ne düşünmesi gerekiyordu? Ne beklemesi, ne umması gerekiyordu?

"Alper Bey dediğim gibi her şey mümkün , hiçbir sıkıntısı olmadan da uyanabilir. Şimdilik hayatta olduğu için şükretmeliyiz bana kalırsa. Bu durumdan çıkamayan pek çok hastam oldu, Nevzat Bey... hayatta kalmaya inat etti diyebiliriz."

  Genç ülkücü güldü acı bir şekilde doktorun bu sözüyle. Evet; bu inat, klasik Nevzat'tı.

"Ne... yapmam gerekiyor doktor hanım? Ben gerçekten bilmiyorum."

"Hemşireler bundan sonrası için size yol gösterecek ama ilk olarak ailesini aramakla başlayabilirsiniz. Bir ailesi var değil mi?" demesiyle yavaşça başıyla onayladı Alper.

"Harika, oradan başlayın. Ve Alper Bey-"

  Alper gözlerini kadına çevirdiğinde kadın gülümsedi.

"Onun hayatını kurtardınız, birkaç saniye daha gecikseydi ya kan kaybından ya da sepsisten ölürdü. Sizin sayenizde yaşıyor."

  Alper başını evet anlamında salladı ama gerçekte hiçbir işlevi yoktu kadının bu söylediğinin. On beş yıllık dostu belki de bir daha yürüyemeyecekti ve sorumlusu ondan başkası değildi. Sersemce geçti hemşirelerin yönlendirdiği telefonun başına ve bir süre çevirme koluyla bakıştı. Nevzat'ın annesiyle babasını araması gerekiyordu, arka cebinden bir kağıt parçası çıkardı ve yazılı olan beşinci numarayı çevirdi. Çok çalmadı telefon, cevaplandı hemen.

"Alo?"

"Meral Teyze? Benim Alper."

Kadının sert sesi yumuşadı.

"Alper? Ne oldu, oğlum nasılsın?"

"Meral Teyze bir şey oldu da, ben sana haber vermek için aradım."

  Kısık bir nefes aldı Alper ama kadın ondan önce davrandı.

"Vuruldu değil mi?"

  Alper öylece kalakaldı. Kadın bunu tahmin edebildiğine göre kim bilir her gün oğlu için ne kadar endişeleniyordu.

"E-evet."

Hattın diğer ucundaki kadının hızlanan nefesini ve öfkesini hissedebiliyordu Alper, mırıldanıp duruyordu.

"Gerizekalı, mankafa! Aptal, aptal çocuk! Alper, durumu çok kötü mü?"

Ne diyebilirdi ki? Kendisi de bilmiyordu. Bilse dili dönmüyordu.

"Hayır; durumu kötü değil, hala hayatta. Ameliyatı şimdi bitti-"

"Sepsis oluşmuş mu? Söyle onlara kurşunu tamamen temizlesinler ve emboliye karşı önlem alsınlar. Ferit Bey, yürü! Oğlumuz vurulmuş, İstanbul'a gidiyoruz!"

  Alper derin bir nefes verdi, Meral Hanım ve Ferit Bey'in birer doktor olduğunu neredeyse unutuyordu. En erken uçağa bilet alacağını söyledikten sonra telefonu çok geçmeden kapattı Meral Hanım ve Alper telefon kulağında öylece kalakaldı. Böylece bir İstanbul gecesinde ateşlenen kurşunun yaratığı etki Ankara'ya kadar yayıldı.

***********

  Kapılar aralanıp yatak içeri sürüldüğünde örtülerin arasında solcuyu bulması birkaç saniyesini aldı Alper'in. Kendisi de berbat görünüyordu evet; gözleri uykusuzluktan şişip kızarmış, üstü başı dağılmıştı ama Nevzat'ın yanında hiçbir şey olduğunu görüyordu. Resmen küçülmüştü solcu, nasıl oluyorsa teninin rengi bile terk etmişti onu.

"Tamamdır, işte hastamız. Alper Bey şimdilik kendisi size emanet, saatlik olarak hemşirelerimiz gelip hayati değerlerini alacak ve onu kontrol edecek."

"Emboliye karşı." dedi Alper, Nevzat'ın annesinden duyduğu endişeyi dile getirerek; doktor hanım güldü.

"Hiç fena değil, çoğu intörnümden daha iyisiniz. Dediğim gibi uyandığında biraz sersem olacaktır, verdiğimiz ilaçların etkisi. İkiniz de zor bir gece geçirdiniz. Bana kalırsa şimdi dinlenme zamanınız geldi. Akşam yine geleceğim, kendinize iyi bakın." dedi genç doktor ve tebessüm ederek iki adama da başıyla selam verip odadan çıktı.

İşte yalnız kalmışlardı sonunda, aralarında onları ayıran bir ameliyathane duvarı olmadan. Alper yaklaştı yatan adama ve bir hayaletinkini andıracak kadar hafif dokunuşlarla bileğinden tuttu. Nabzını bulmaya çalıştı bir süre, buldu da. Her şeye kafa tutmuş ağır, yavaş bir basınç hisseti parmağının ucunda. Emin bir şekilde atıyordu, Alper gülümsedi ve yutkundu. Bir süre sadece bu ağır ritmi saydı, akıl sağlığını korumasındaki tek yardımcısı kendine oluşturmuş olduğu bu minik görevdi adeta. Yaralı adamın yüzüne bakamıyor, bileğinden başka bir parçasına temas edemiyor, vicdan azabı ruhunu kasıp kavuruyordu.

"Özür dilerim." diye mırıldandı, duyan kimsenin olmamasını umursamayarak ve tekrar etti.

"Çok özür dilerim."

Kalbim çıt, gözyaşım pıt.
Oylar ve yorumlar yazarınızı çok mutlu eder.

my baby shot me down • AlperxNevzatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin