bang bang

1.9K 107 68
                                    




Oy verip yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz, keyifli okumalar.

Her gece karanlıktı elbet ama o gece sanki siyahın daha koyu bir tonuna boyanmıştı gökyüzü. Ayın ince ışığı bulutların arasından uzanamıyordu sokaklara, bunu fırsat bilenler ise günahlarını örtmek için kullanıyorlardı karanlığı.

"Aklından bile geçirme Nevzat."

Genç solcunun soluğu ensesinde hissettiği sesle kesildi. Ne kadardır kıpırdamadan önünde durmuş olduğu bakımsız duvarı kesiyordu biliyordu ama anlaşılan dikkat çekmişti. Arkasını dönmesine gerek yoktu, tepesinde göreceği yüzü biliyordu. Dudaklarında alaycı bir gülümseme belirdi.

"Geçirirsem ne olacak?" diye sordu ve karşılığında dirseğinden sertçe tutulup arkasına döndürüldü.

Kara gözlerin sahibi uzun boylu ülkücü ile burun buruna geldiklerinde ise Nevzat elindeki boya fırçalarının yavaşça parmakları arasında kaydığını hissetti, Alper ondan hızlı davranıp diğer eliyle fırçalar yere çarpıp ses çıkarmadan önce yakaladı. Nevzat yutkundu.

"Daha sessizce iş çevirmeyi beceremiyorsun bir de bana mı kafa tutuyorsun?" diye fısıldadı ülkücü, kara gözleri cayır cayır yanıyordu adeta.

"Bırak beni Alper." dedi Nevzat dişlerinin arasından.

"Vallahi iki gram aklın da uçup gitmiş senin. Hem tek başına çıkıyorsun bu saatte dışarı hem de bizim sokağımızda slogan yazmak için duvar arıyorsun! Oğlum aranıyor musun sen?!"

"Aranıyorum bilader, var mı? Ne yapacaksın? Dövecek misin?!"

"Nevzat, bak evine dön kardeşim. Gece gece bela olmayım başına."

"Olursun tabii, sizin gibi Faşistlerin anladığı başka dil mi var? Ya döversiniz ya söversiniz!"

Bunu demesiyle Alper iter gibi bir hınçla bıraktı kolunu. Her zamanki gibi sözleriyle attırıyordu adamın kafasını ve bu gece Alper hiç onun çenesini çekebilecek durumda değildi.

"Bu sokaktan siktir ol Nevzat sonra da nereye gidersen git, cehennemin dibine kadar git istersen! Ama başın belaya girince kuyruğunu kıstırıp gelme bana!"

Nevzat üstündekileri bir hışımla düzeltti ve aynı inatçılıkla cevap verdi.

"Ben ne geleceğim be?! Asıl sen bana gelirsin!"

"Gelmeyeceğime emin olabilirsin. Yürü git şimdi buradan."

Solcu umursamadı ülkücünün sert laflarını, alışıktı onu böyle tartaklamasına ama yine de ufak bir burukluk hissetmediğini söylese yalan olurdu. Doğrusunu söylemek gerekirse kendisi de bilmiyordu neden geldiğini bu sokağa. Sağcıların sahiplendiğini biliyordu burayı, yazı yazılacak sağlam bir duvarlarının olmadığını da... Belki de gerçekten de aranıyordu Alper'in dediği gibi. Ya da arıyordu; malum bir uzun boylu, kara gözlü ülkücüyle karşılaşmak için bir neden arıyordu.

Adımlarını hızlandırdı ve çıktı sokaktan. Elleri fırçalarıyla birlikte parkasının ceplerinde, özensizce boynuna attığı atkısı da her adımıyla sallanıyordu. Alper ise onun uzaklaşmasını izlememek için ellerine gömdü yüzünü. Neden her şeyi bu kadar zorlaştırmak zorundaydı bu solcu? Neden attığı her adımla dibinde bitmek zorundaydı laf anlamaz bir yabani ot gibi?

Cebinden bir paket çıkardı, içinden de bir sigara. Dalı dudaklarına koyduğu gibi çakmağıyla yaktı ucunu ve derin bir nefes alıp tekrardan ovdu gözlerini. Sonra da gökyüzüne dikti keskin bakışlarını ve birkaç saniyeliğine de olsa yorgun görünmesine izin verdi gözlerinin. Asla yılmayan, yorulmayan, yumuşamayan reis rolü de gece karanlık düşüp tek başına kalana kadardı işte.

Temiz havadan derin bir soluk almaya çalıştı, ama ciğerleri için fazla soğuktu gece ayazı. Sıkıştı yüreği biraz, anlam veremedi neden. Bekçinin düdüğünün sesini duyuyordu, gittikçe de uzaklaşıyordu.

Bir nefes daha aldı sigarasından ve hissizleşmiş parmaklarını oynattı. Ağzında acı bir tat vardı, bunun da nedenini anlamadı. Sigara aynı sigaraydı, ateş aynı ateşti ama gece farklıydı, ondandı belki. Geri attı kafasını ve yaslandığı duvara dayadı, sonra da gözlerini kapadı. İçinde kötü bir his vardı, sanki rüzgarın ıslığı bile hayırsızdı o gece. Bir elini göğsüne koydu, kalbi o kadar yavaş atıyordu ki...

BAM

Sıçradı olduğu yerde ve bir süre öylece kaldı. Silah sesi miydi o? Yanlış mı duymuştu? Uykuya dalmaması için zihninin ona oynadığı bir oyun muydu yoksa?

BAM

Elindeki sigarayı yere attığı gibi koştu Alper sesin geldiği yöne, şans budur ki sesin geldiği yön aynı zamanda Nevzat'ın da gittiği yöndü. Zihni uyuşmuştu, nasıl koştuğunu, nereye gittiğini bilmiyordu ama içinden bir ses ona koşmasını söylüyordu. Tereddüte düşeceği bir an bile kaybettirecekti ona.

İki sokak ötede yerde yatan bir bedenin silüetini gördüğünde ise zemin ayaklarının altından çekiliverdi. Nevzat mıydı o? Mahalledeki tek kırmızı atkı takan, parkayla dolaşan ve gür kestane saçları olan o olamazdı herhalde?

Titrek bir nefes kaçtı dudaklarının arasından ve koştu yerde yatan adamın yanına. O'ydu ve omzunun üzerinde gittikçe belirginleşen bordo bir leke vardı.

Yardım edin, diye bağırmak istedi Alper ama biliyordu kimse gelmezdi, daha önce de gelmediği gibi. Kimse gecenin bir yarısı sokakta olan bitene karışmazdı, karışamazdı. Edilecek her bir yardım insanlıktan çok bölücülük damgası yerdi çünkü.

Ülkücü, diğer adamın boynundaki atkıyı çıkardığı gibi bordo lekeye bastırdı ve kollarına aldı solcunun baygın bedenini. Yüzünün bir yani çiziklerle kaplıydı ve burnu kanıyordu. Alper elini yaralı yanağına koydu solcunun ve hafifçe sarstı onu.

"Nevzat? Nevzat! Duyuyor musun beni Nevzat?!"

Cevapsız kaldı çaresiz feryatları. Alper herhangi bir tereddüte düşmeden tüm gücüyle kaldırdı diğer adamı. Solcudan çok daha uzun ve iri olduğu su götürmez bir gerçekti ama yine de bunu yapabileceğine imkan ihtimal vermezdi öncesinde. Nevzatın başı ülkücünün omzuna hafifçe düştüğünde Alper hıçkırmamak için yutkundu. Koşmaya başladı, hastaneye doğru.

Yürü git Nevzat.

Hafızasının ona hatırlattığı, daha yarım saat önce sarf ettiği kelimeler sıkıştırıyordu göğsünü. O yapmıştı, en az tetiği çeken kadar o da suçluydu solcunun bu halinden.

Son birkaç metre...

"Dayan Nevzat, dayan kardeşim."

Ama bir cevap dökülmedi solcunun dudaklarından.

Hastanenin acilinin ışıkları karanlığı delip gözüne ulaştığı andan sonrası ise bir sise dönüştü adeta. Ne ara son adımlarını attı, ne ara doktorlar kollarınının arasındaki adamı aldı ve ne ara ameliyathaneye giden koridorda tek başına kaldı... bilmiyordu. Tek hissettiği şey ellerinin arasındaki kırmızı atkıydı, solcunun kanına bulanmış ve uğruna ameliyathane masasında yattığı her şeyi temsil eden atkısı. Ona daha sıkı tutundu ve ıslanan gözlerine inat bir an bile gözünü ayırmadan izledi o büyük, ağır kapıyı.

my baby shot me down • AlperxNevzatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin