Merhabaaaa.
Şimdi ben buraya neden geldim, niçin geldim, nasıl geldim bilemiyorum.
Gaza geldim ve buradayım.
Ben kendi kendime gaza geliyorum arkadaşlar bendeki de böyle bir şey işte.
Asya'nın hikayesi ile karşınızdayım. İlk bölümümüz bu ama kim bilir ne zaman devam edeceğim buraya. Kimler okur, kimler okumaz bilemem. Kendim için yazıyorum eşlik edenle de devam ederim yürümeye.
Düşüncelerinizi merak ediyorum. Yorumlarda buluşalım mı?
Keyifle okumanız dileğiyle.
🖇️
İnsan kalabalığının sel gibi aktığı sokakta her şey muntazam bir düzenin eseriydi.
Sokak boyunca sıra sıra dizilmiş dükkanlar bulunurken öğle saatleri her zaman olduğu gibi kalabalık ve gürültülüydü.
Öğle arası olduğunda herkes elindeki işi bırakır buraya gelirdi. Kimisi yemeğini yerken kimisi kahvesini içer, sımsıcak bir sohbet için herkes öğlen olmasını beklerdi.
Diğerlerine olan tezatlığım herkesin yer bulma telaşıyla beklediği dükkanların önünden yürüyüp geçmemle kendini belli ederken alışmış olduğum durumla yeniden karşılaştım.
Önüme çıkan muhtarın oğlu diye bildiğim, ismiyle de hiç ilgilenmediğim adam elindeki papatyayı yüzüme doğru uzatırken adımlarımı sağa çevirerek papatyadan da kendisinden de kurtulmayı diledim.
"Öğretmen hanım," diyerek takıldı peşime. Elimdeki çantayı daha sıkı kavramaya başladım. "Bir kahve ısmarlasaydım size, olmuyor böyle."
Oluyor oluyor diye geçirdim içimden.
Buraya geleli henüz iki ay olmamıştı. Buranın yerlileri ile gayet iyi anlaşmış, herkes tarafından da çok çabuk sevilmiş kabul görmüştüm. Arkamdan yürüyen adam tarafından kabul görmesemde olabilirdi.
Benim hızlı hızlı yürüyor olmam öğle arasında sokaklarda dolaşan askerlerin dikkatinden kaçmazken önlerinde yürüyen komutanları bir durum olduğunu sezmiş gibi yanımıza doğru adımlamaya başladı. Yürümeye devam etmem saygısızlık olacağından çantamı daha sıkı kavrayarak başımla selam verdim.
"İyi günler öğretmen hanım," dedi resmiyetle. "Telaşlı görünüyorsunuz?" Bakışları deliciydi ve tam arkama bakıyor olması da her şeyi anlaması için gayet yeterliydi.
"İyi günler komutanım," dedim resmiyetten çok sevgiyle. "Telaşlıyım, evet. Herkes gibi öğle arasında dinlenmek istiyorum ama pek mümkün görünmüyor." İyiden iyiye kalabalıklaşmanın arttığı yerden sıyrılmak benim için zor olacağından bu öğleni okulda geçirip sonra eve geri dönsem sanırım benim için daha hayırlı olacaktı.
"Gideceğiniz yere kadar bırakabiliriz isterseniz," dedi. Arka tarafta gösterdiği askeri araca kısa bir bakış attım.
"Lüzum yok," diyerek başımı geriye çevirip baktım. Yanıma komutanın geldiğini görür görmez ortalıktan kaybolan adam eğer bu ısrarına devam edecek olursa hata ederdi zira beni karşısına almak onun için kıyamete eş demekti. "Komutanım," diyerek dikkatini çektim yaşlı adamın. Baktığım yere bakıyor, adeta duruşuyla adama ders veriyordu. "Isrardan hoşlanmam. Niyetim iyi diye alnımda enayi yazdığını sanmasın kimse. Bir kez daha onu benim peşimde görecek olursanız müdahale ederseniz sevinirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VUSLAT
General Fiction"Ben..." diye kekeledim avcumun içinde tuttuğum künyeyi bırakıp geriye çekilmeye çalıştığımda. "Asya," diyerek tuttu elimin üzerini. Künyesini tutan ben, benim elimi tutan Yavuz'du şimdi. "Sen de hissediyor musun?" "Neyi?" dedim kısık çıkan sesimle...