Hikaye için çok heyecanlıyım ama bu şekilde ilerlerse heyecanımı kaybedebilirim. Benim için sayıların bir önemi yok ama motivasyonumu sağladığı çok kesin. O yüzden oy verip yorum yazarsanız hikayenin gidişatı için çok daha iyi olabilir.💖
Elizabeth iki gündür nadiren odasından çıkıyordu. Geçen gün o kadar ezilmişti ki ne ablasını ne de annesini görmek istemiyordu. O günden beri içinde onu rahatsız eden bir his belirmişti ve asla ondan ayrılmıyordu. Onun güçsüzleştiriyor gibiydi. Elizabeth bu hisle nasıl başa çıkabileceğini bilmiyordu. Ağlamak istiyordu, ağlayamıyordu. Bağırmak istiyordu, bağıramıyordu. Gitmek istiyordu, gidemiyordu. Hiçbir şey yapmadan öylece duruyordu. Lakin Brighton'da bir şeyler yapmadan durmak neredeyse imkansızdı. Zira bugün herkesin merakla beklediği operaya gidilecekti ve Elizabeth de katılmak zorundaydı.
Hizmetçisi odasına geldi, onu özenle ve dikkatle hazırladı. Elizabeth hazırlanmayı, elbiseler almayı ve kendine özen göstermeyi en az Kate kadar severdi. Lakin her yerde bunu bağırarak söylemez, dert haline getirmezdi. Bu yüzden de Lady Brenda Elizabeth ne kadar güzel hazırlansa da onda hep eksik bir şeyler bulurdu. Elizabeth bunu da önemsemezdi, elbette. Birçok şeyi önemsemediği gibi.
Opera binasına geldiklerinde henüz başlaması için epey vakit olduğu için herkes koridorda içkilerini yudumluyor, birbirleriyle sohbet ediyorlardı. Elizabeth Mr.Morris'i yalnız gördüğünde onunla konuşmak için yanına gitti. Mr.Morris onunla ilgiyle konuşurken her zamanki gibi hayranlıkla onu dinliyordu. Mr.Morris Elizabeth'in hayranı olduğu beyefendilerden biriydi. Mr.Morris'e hayran olmamak kesinlikle imkansızdı. O kadar muhteşem görünüyordu ki adeta bir heykel gibiydi.
"Lakin size söylediğim gibi, Miss Elizabeth. Piyano çalmak basittir. Piyanoyu iyi çalmak ise yetenek işidir ve aynı zamanda epey emek ister. Öyle ki geçen sefer sizi dinlediğimde büyülenmiştim."
"Sözleriniz beni onure ediyor, Mr.Morris. Sizden bunları duymak adeta bir şeref. Haklısınız... Piyanoyu iyi çalmak epey emek istiyor. Çocukluğumda saatlerce piyanonun başından kalkmazdım. İyi bir seviyeye ulaştığımdaysa günde en az iki saat çalmaya devam ettim. Hala daha devam ediyorum. Her bir notadan çıkan ses adeta ruhumu besliyor."
"Sizi çok iyi anlıyorum, Miss Elizabeth... Kendinize ait besteniz var mıdır? Yaratıcı birisisiniz. Mutlaka bir besteniz olmalı."
"Erkek kardeşim Edward ile birlikte küçük bir beste hazırladık. Lakin yetersizdi. Şimdi ise onun üzerine çalışıyorum."
"Bir gün dinlemeyi mutlaka isterim."
"Elbette, dinlemenizi çok isterim."
Mr.Morris, Elizabeth'in elini hafifçe kendi elleri arasına aldığında Elizabeth çevrede insanlar olduğu için biraz gerildi fakat bir şey yapmadan bekledi. "Elleriniz onca çalışmaya rağmen oldukça pürüzsüz ve yumuşaklar."
"Ellerime epey iyi bakıyorum."
"Kaç yaşındaydınız, Miss Elizabeth?"
Elizabeth yavaşça yutkundu. "On dokuz yaşındayım."
Mr.Morris kaşlarını yukarıya kaldırdı. Hala daha Elizabeth'in elini tutuyordu. "Henüz çok küçüksünüz... Önünüzde epey bir zaman var. Çok şanslısınız."
Elizabeth gülümseyerek elini geri çekti. Mr.Morris ile zihninde onlarca öykü tasarlamıştı. Lakin şimdi onunla yakın olmak onu iyi hissettirmemişti. Aksine bu davranışı kaba ve yersiz olduğunu düşünmüştü.
"Olabildiğince zamanımı iyi kullanmaya çalışıyorum."
"Sizin adınıza sevindim."
"Arkadaşım Lily'i bulmam gerek. Onunla birlikte olacağıma söz vermiştim. Gösteri başlamadan onu bulmalıyım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
balance | z.m
Fanfiction"Aşkta doğru veya yanlış diye bir şey yoktur. Aşk zordur. Eğer bu zorluğa katlanamazsan ömür boyu acı çekersin."