XVII | fears and marriage

168 20 60
                                    

Hayatının en güzel sabahına uyandı. Kendini o kadar mutlu hissediyordu ki hizmetçisinin korsesini ne kadar sıktığına, saçlarını ne kadar sıkı topladığına hatta hiç sevmediği o yeşil elbiseyi bile giydirmesine tek kelime dahi etmedi. Ayakları adeta yerden kesilmişti. Yüzündeki gülümseme bir saniye bile solmuyordu.

Aşağıya indiğinde Edward'ı koltukta yarı uzanır bir şekilde gördü. Normalde onu bu şekilde gördüğü zaman sinirlenir, odasına çıkıp üzerini değiştirmesini söylerdi. Lakin ilk kez aldırmamış, yanına oturmuştu. "Günaydın!"

Edward, gözlerini kapattığı elini çekerek kız kardeşine baktı. Kendisinin başı inanılmaz derecede ağrıyorken onu bu şekilde görmek biraz sinir bozucuydu. "Niye bu kadar mutlusun?"

"Eğer sen de sabaha kadar içmezsen mutlu olursun, abiciğim."

Başını kız kardeşinin omzuna yasladı. "Ayrıldık." diye mırıldandı. Elizabeth şaşkınlıkla abisine bakarken elini onun saçlarına götürdü. "Masal sona erdi."

"Niye ayrıldınız?" diye sorarken yavaşça saçlarını okşadı. "Henüz çok erken değil mi?"

"En doğrusu buydu. Bizim bir geleceğimiz olamaz."

"Keşke elimden bir şey gelebilse. Lakin hiçbir şey yapamıyorum ve bu beni mahvediyor."

"Çok şey yapıyorsun, Eliza... Birisine anlatmak bile benim için çok şey demek."

Alnına minik bir öpücük kondurdu. "Daha fazlasını yapmayı dilerdim. Tüm bu insanların zihnine girip bunun normal olduğunu söylemek isterdim."

"Belki de normal değildir. Belki de insanlar haklıdır. Bilmiyorum."

"Elbette, normal." diyerek karşı çıktı. "Eğer birbirinizi seviyorsanız, birbirinize aşıksanız bu normaldir. Sen diğerlerinden farklısın diye normal değilsin demek değil."

Edward kollarını sıkıca kız kardeşinin beline doladı. "İyi ki varsın, Eliza..."

"Sen de iyi ki varsın, abiciğim." diyerek kollarını abisinin bedenine sardı.

Bir süre sessizce sarıldılar. Anneleri içeriye girip onları uyarana kadar çok huzurlulardı. Lakin Lady Brenda onların uygunsuz hallerini görünce kaşları çatıldı. "Ne yapıyorsunuz?"

"Efendim?" diye kaşlarını kaldırarak söylendi, Elizabeth.

"Ne kadar uygunsuz olduğunuzun farkında mısınız? Hala daha sekiz yaşında gibi davranmayı bırakmalısınız." Kahvaltı masasına doğru ilerlerken konuşmaya da devam etti. "Edward, hemen üzerini değiştir. Kendine gelmeden masaya gelme."

Edward doğrulduğunda burukça gülümseyerek kardeşine baktı. Elizabeth annesinin kızacağını bildiği halde yanağına oldukça sesli bir öpücük kondurdu. "Seni seviyorum. Bunu unutma."

"Tanrım! Ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Herhangi bir hizmetçi görse ne düşünür, biliyor musunuz?"

Edward derin bir nefes alarak sakin kalmaya çalıştı. Oradan ayrılarak kendi odasına çıktı. Annesi onun en büyük kabusuydu. Yaptığı her harekete, nasıl nefes alacağına dahi karışıyordu.

Elizabeth ayağa kalkarak sinirle masaya ilerledi, annesine baktı. "Ne kadar da kötü düşüncelere sahipsiniz. O benim abim. Ona sarılmanın nesi kötü olabilir?"

"Gerçekten asla büyümeyeceksin, değil mi? Asla anlamayacaksın!"

"Anlamayan ben değilim, sizsiniz."

"Evet, seni asla anlamıyorum." Çayından bir yudum aldı. "Dün gece Mr. Malik annesinden yüzük istemesine rağmen nasıl olurda Kate'e evlilik teklifi etmez onu hiç anlamıyorum."

balance | z.mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin