Etrafı yarım ay dışında aydınlatan hiçbir şey yoktu. Dizlerinin üzerine eğilerek çimlerin arasından küçük bir taş bulmaya çalıştı lakin tam olarak göremediği için bulmakta zorlandı. En sonunda tıpkı istediği gibi küçük bir taş bulduğunda doğruldu, Mr. Malik'in odası olduğunu tahmin ettiği pencereye taşı fırlattı. Eğer camdan başka birisi çıkarsa ne yapacağı hakkında bir fikri yoktu. Yanılmak gibi bir şansı da yoktu.
Camdan hiç kimse çıkmadığında tekrardan eğilerek küçük bir taş buldu, pencereye fırlattı. Birkaç saniye sonra pencere açıldığında beklediği yüzle karşılaştı. İçinde büyük bir rahatlama hissi oluşmuştu. Lakin Mr. Malik onu görmeyi beklemediği için endişeyle ona baktı. "Miss Elizabeth... Burada ne yapıyorsunuz?"
"Aşağı inmelisiniz. Hemen. Konuşmamız gerek."
"Pekala, geliyorum." diyerek üzerindeki geceliği çıkartarak daha normal kıyafetler giydi, hızlı adımlarla aşağıya indi.
Bahçeye indiği zaman Elizabeth'in karşısına geçti. Onu ilk kez gecelikle görünüyordu. Kumral rengindeki dalgalı saçları serbest bırakılmış bir haldeydi. Onu en son çocukken açık saçlı bir haldeyken görmüştü. Zaten büyüleyici bir güzelliğe sahipken şu anda tıpkı bir melek gibiydi. Lakin bu düşüncesini ona belli etmedi. Hiçbir yüz ifadesi yapmadan ona baktı. Ta ki elbisesinin üzerindeki kanı fark edene kadar. Kaşları endişeyle çatıldı, korkuyla ona baktı. "Üzerinizde kan var. İyi misin? Neler oluyor."
"Benim kanım değil." diyerek yanıtladı. Yavaşça yutkundu. "Gisele. Onun kanı."
"Ne diyorsun, Elizabeth?"
"Uyuyamadığım için bahçeye çıkmıştım. Sonra bir çığlık sesi duydum. Bahçe kapısının önüne çıktım. Gisele birisinden kaçıyordu. Kimden kaçtığı hakkında bir fikrim yoktu. Onu tutarak hızlıca eve götürdüm. Yaralıydı. Hekim çağırmamız gerektiğini söyledim lakin sizi çağırmamı istedi."
"Gidelim." diyerek hızlı adımlarla yürümeye başladığında Elizabeth de hemen yanında yürümeye başladı.
Evin arkasındaki araziden yürümeye başladıklarında ikisi de endişeli ve gerginlerdi. Yol boyunca tek kelime dahi etmediler. Arka bahçenin kapısından girip bahçeye ulaştıklarında evin içerisine girdiler. Sessiz adımlarla üst kata çıkıp Elizabeth'in odasına girdiler.
Mr. Malik kanlar içerisinde yatan Gisele'i görünce onun yanındaki boşluğa oturdu, elini tuttu. "İyi misin? Neler oldu?"
"Anna..." diye mırıldandı, Gisele. Zorlukla nefes aldı. "Jack ve Anna yerimi bulmuşlar. Konuşmak istediklerini söylediler. Lakin konuşma hiç iyi gitmedi. Anna sinirlerine hakim olamayıp karnımı bıçakladı."
Elizabeth duyduklarının ardından dudakları şaşkınlıkla aralandı. Lord Morris'in Gisele ile bir problemi olduğunu biliyordu lakin Lady Morris'in de bu işin içinde olduğunu hiç düşünmemişti. Üstelik Lady Morris'i çok yakından tanıyordu. O asla birisine zarar verebilecek bir kadın değildi. Kendisine bu denli hakim olamayacak neler olduğunu merak etmişti lakin hiçbir şey söylemedi.
"Tamam. Onları sonra halledeceğiz. Şimdi yarana bakmamız gerek." Bakışlarını Elizabeth'e yönlendirdi. "Yarayı temizleyip saracağımız bir şeyler var mı? Sargı bezi, pamuk, alkol gibi."
"Evet, aşağıda var. Hemen getirebilirim."
"Hızlı ol."
Odadan çıktığında sessiz adımlarla bodrum kata indi. İçinde tıbbi malzemelerin olduğu çantayı alarak tekrardan yukarıya çıktı. Birisinin uyanıp onları o şekilde görmesinden o kadar korkuyordu ki olabildiğince sessiz olmaya çalışıyordu. Belki herkesi bir şekilde ikna edebilirlerdi lakin annesini ikna edemezlerdi ve en çok da bunun için korkuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
balance | z.m
Fanfiction"Aşkta doğru veya yanlış diye bir şey yoktur. Aşk zordur. Eğer bu zorluğa katlanamazsan ömür boyu acı çekersin."