XIV | the blood in the dress

161 21 62
                                    

Eğer bölümleri okuyorsanız lütfen oy vermeyi unutmayın. Bölümleri yazarken epey zamanım gidiyor ve hala daha oyların az, en kötüsü düzensiz olması gerçekten motivasyonumu düşürüyor ve beni sinirlendiriyor. Biraz saygı duyarsanız sevinirim. 💖

"Evimin huzuru benim için çok önemlidir. Sevgili annem ve babam da buna çok önem verirlerdi, bana öğrettikleri ilk şeylerden birisi de şüphesiz ki buydu." Mr. Reynolds dakikalardır evlendiği zaman nasıl bir hayatı olacağını, düğününü nasıl hayal ettiğini ve karısına duyacağı sonsuz şükranlardan bahsediyordu. Elizabeth gözlerinin kapanmaması için büyük bir uğraş veriyordu. Kek ona enerji verdiği için masadaki keke uzandı, büyük bir dilim ısırdı. "Huzuru ve neşeyi sağlayan en önemli şey kesinlikle çocuklardır. Bu hayatta en çok istediğim şey çocuklarımın olmasıdır. Dört çocuğum olsun isterim. İki kız iki erkek. Siz kaç çocuk istersiniz, Miss Elizabeth?"

Elizabeth böylesine bir soru beklemediği için tam yutmuş olduğu kek boğazında kaldı. Öksürmeye başlarken eliyle ağzını kapattı, hafifçe yana döndü. Mr. Reynolds masadaki şişeden su doldurup ona uzattı. "İyi misiniz?"

Sudan bir yudum içerken başını salladı. "İyiyim, teşekkür ederim." diyerek suyu masaya yeniden koydu. Su içmek ona iyi gelmişti.

"Kaç çocuk istediğinizi sormuştum. Benim için çocuklar çok önemlidir."

Lady Brenda ilerideki koltukta nakış işlerken göz ucuyla kızının vereceği cevabı duymak istedi. "Doğrusunu söylemek gerekirse aklımda belirli bir sayı yok. Daha önce çocuklarla ilgili düşünmemiştim hiç."

"Çocuk istememek gibi bir düşünceniz olduğunu hiç sanmıyorum. Her genç hanımefendi kendi çocuğunun olmasını ister."

Gözlerini devirmemek için derin bir nefes aldı, tebessüm etti. "Elbette, çok isterim. Lakin benim olduğu kadar eşimin de düşüncesi çok önemlidir. Birlikte karar verebileceğimize inanıyorum." diyerek onun istediği cevabı verdi.

Daha önce hiç çocuklar hakkında düşünmemişti. Çünkü bir çocuk sahibi olmanın korkunç olduğunu düşünüyordu. Karnının içinde bir insan büyütmek ona hiç mucizevi gelmiyordu. Tam aksine korkunç ve iğrençti.

"Beni gerçekten çok rahatlatıyorsunuz, Miss Elizabeth. Zira gelecekteki eşim hakkında epey korkularım vardır. Lakin bunun siz olabilme ihtimali beni çok rahatlatıyor. Düşüncelerinizin bu kadar ılımlı olması her şeyi kolaylaştırıyor."

Düşünceleri kesinlikle ılımlı değildi. Tam aksine şeyleri düşünüyor, yüzüne bağıra bağıra anlatmamak için kendisini zor tutuyordu. Sadece ona istediği cevapları vererek anı kurtarıyordu. "Sevgili annem her zaman ılımlı olmam gerektiğini söyler. Böylelikle eşime sevgimi ve sadakatimi ispatlayacağımı belirtir."

Lady Brenda'nın kaşları yukarıya kalkarken gururla göğsü gerildi. Elizabeth ise bir an önce buradan gitmek istiyordu. O kadar sıkılmıştı ki neredeyse çığlık atacaktı. Sürekli evlilikten konuşmak onu bunaltmıştı. Mr. Reynolds ise ısrarla konuşmaya devam ediyordu.

"Anneniz sizi nasıl da güzel yetiştirmiş... Tanıdığım diğer tüm hanımefendiler bencilce sadece kendi isteklerinin olmasını istiyorlar."

"Bencilce davranmak kötüdür, tabii..."

Adım sesleriyle başını yana çevirdi, odaya giren kişiye baktı. Kate gülümseyerek içeriye girdiğinde masaya doğru yaklaştı. "Mr. Reynolds... Sizi burada görmeyi beklemiyordum. Hoş geldiniz."

"Merhaba, Miss Morgan. Kardeşiniz beni çay davetine çağırdığı için seve seve geldim tabii ki de. Onunla vakit geçirmek çok keyifli."

"Ah, sizi çok iyi anlıyorum. Mr. Malik de beni çay davetine çağırdı. Onunla vakit geçirince ben de çok keyifli hissediyorum. Adeta rüya gibi..."

balance | z.mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin