7.BÖLÜM

67 5 0
                                    

Melly'den


mermiyi ve kanlı tişörtümü alıp eve geldikten sonra annem ve babamla ayaküstü konuşup kendi katıma doğru yol aldım. bir an önce elimdekileri incelemek istiyordum. neyse ki annem ben daha rahat çalışabileyim diye hobi odamın yanındaki odayı mini laboratuvar olarak düzenletmişti. genelde lazım olan tüm malzemeler vardı.  hızlıca laboratuvara geçtim. kanlı tişörtümün kurşun yerinin fotoğrafını çektim. daha sonra kurşun gelen yerini daha ayrıntılı incelemeye başladım. kumaştaki barut tozlarını sodyum klorürle ıslatılmış pamuk yardımıyla lama aktardım. bunu daha sonra incelemek için masanın kenarına koydum. sıra mermiyi incelemeye gelmişti. üzerindeki rayyur (yiv-set) izlerinden bana ateş edenin uzun namlulu bir silah kullandığını anladım. mermi çekirdeğinin tipi ve  barutun cinsini belirlemek için mermiyi inceledim. barut tozlarını da inceledikten sonra silahın 2007 Amerikan yapımı  M110 olduğunu anladım.  aslında çoğu silah bu kadar çabuk bulunmazdı ancak M110 u daha öncede görmüştüm ve bu silah özel üretim silahlardandı. sadece Amerikan ordusu için üretilmişti. bu nedenle bulmam çok uzun sürmemişti. aslında beni vuranın Amerikan ordusundan olması beni gerçekten çok şaşırtmıştı. beni vuranların babamla ilgili olduğunu tahmin etmiştim sonuçta o bir iş adamıydı ve bir sürü düşmanı vardı. beni vuran kişi ya Amerikan ordusundaydı yada ordu silahlarını çalmıştı. benim tercihim hırsız olmasıydı çünkü Amerikan ordusuyla karşı karşıya gelmek istemiyordum.

bugünlük bu kadar araştırma yeterli diyerek laboratuvarımdan çıkıp aşağıya inmeye başladım. aklım bulduklarıma takılmıştı. hem  bunu bana yapanın kim olduğunu düşünüyordum hemde babama anlasam mı anlatmasam mı diye düşünüyordum ki köşeyi dönerken kafamı bir şeye çarptım.

"ayyyy" diye bağırmamla Teomanı görmem bir oldu.

bu çocuğun ne işi vardı bu evde gerçi bende buldum da bunuyorum çocuk çok yakışıklıydı yani.

"nasılsın melisa?"

"iyidir teo. sen nasılsın? hayırdır bizde ne işin var?"

"ne o kovuyor musun yoksa? öylesine bir uğrayayım dedim."

"yok ya ondan demedim. daha bugün konuştuk ya ondan yani."

birden ciddileşerek" tamam ben gidiyorum o zaman." deyip arkasını dönüp gitti. dur bekle dememe kalmadı yani. resmen uçtu çocuk. ben diyorum ama garip biri diye.

salona annemlerin yanına gidip ben laboratuvardeyken şüphelenmişler mi diye bir kontrol etmeye karar verdim. babamla öyle bir hararetli konuşmaya dalmışlardı ki benim geldiğimi bile fark etmediler. bende sessizce kendime kahve yapmak için mutfağa ilerledim. yavaş yavaş kahvemi hazırladım. en iyisi bahçeye çıkıp içmek diye düşünüp salondan yine sessizce geçmeye karar vermiştim ki annemle babamı salonda fazla samimi (kendi kızlarının önünde olmamaları gereken bir şekilde) görünce ister istemez gözlerim açıldı. yalancıktan "öho öhö " diye öksürünce ikisi de dönüp bana baktılar. benim yanaklarım kızarmışken babam çok normal bir olay gibi "ne oldu kızım sadece öpüşüyoruz yani?" demez mi.

" ay baba yaa odanız yok mu sizin. bide ne oldu diyorsun. midemi bulandırdınız yani ben daha kahve içecektim. hem ben geçerken gayet konuşmaya dalmıştınız ne ara bu hale geldiniz ya beş dakikada tebrik ediyorum."

"iğrenmişmiş şuna bak manolya ne diyor bu kız. kızım biz seni nasıl yaptık sanıyorsun?" ay bu adamın rahatlığı beni öldürecek.

"inan hiç merak etmiyorum baba nasıl yaptığınızı. ben bahçeye çıkıyorum. işiniz bitince haber verinde rahat rahat evimde dolaşabileyim." deyip dışarı çıktım. mayısın başındaydık. havalar baya bir ısınmıştı. bu nedenle ağaçların altındaki büyük pufa oturup kahvemi yudumlayıp  boğaz manzarasının keyfini çıkarmaya başladım.


kusura bakmayın kısa bir bölüm oldu ama şehir dışındayım ve internet sınırlı bu nedenle bölümler biraz geç gelebilir. iyi okumalar...

TAMAM MI? DEVAM MI?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin