#Multimedyada ki Yeliz TOPRAK#
Teoman'dan
hem melisaya yakın olabilmek hem de bunu ona yapanı bulabilmek için uzmanlığımı onların hastanesinde yapmaya başlamıştım. melisa her ne kadar inat etse de kolunu geri getirmek için fizik tedavilere başlamıştı. bende yoğun ameliyat programıma rağmen onunla ilgilenmeye çalışıyordum. melisa okul çıkışında bana uğrayacağını söylemişti ancak ameliyatım uzun sürdüğü için biraz bekletmiştim onu. çıktığımda beni dinlenme odasında bekliyordu.
"ne haber melisa?"
"iyidir teo. senden ne haber?"
"bende iyiyim. hayırdır buraya uğramanın nedeni beni özlemen değil herhalde?" dediğimde gülümseyen yüzü bir anlık soldu ama hemen eski haline geri döndü. sanırım fark etmeyeceğimi düşündü. kesin bir şeyler karıştırıyordu.
"neden olmasın yani. biraz laflamaya geldim sadece. hem artık yakındasın arada uğrarım kaçamazsın benden."
"peki bakalım öyle olsun. benim için hava hoş yani." deyip biraz daha lafladıktan sonra melisa evine gitti.
bende nöbeti teslim etmek için yeni gelen doktorun yanına gidiyordum ki onu görmemle başımdan aşağı kaynar suların dökülmesi bir oldu. uzun zamandır izimi kaybettim diye sevinirken yine nereden çıkmıştı şimdi karşıma. kesin buraya geldiğimi duymuştu. bu kadarı da tesadüf olamazdı çünkü. Türkiyede olanlardan sonra İngiltere ye kaçmıştım orada da peşimi bırakmamıştı. şimdi buraya geldim ama yine buldu beni. Yeliz TOPRAK başımın belası...
hızlıca yanına gittim ve kısık bir sesle "ne işin var
senin burada?" dedim.
pişmiş kelle gibi sırıtıp ağzını yaya yaya "artık burada çalışıyorum Teocuğum. sevinmedin mi yoksa." demez mi. zaten sinirliydim laflarıyla beni daha da sinirlendiriyordu. kolunu tuttuğum gibi dinlenme odasına çekiştirdim. çok ta güç uygulamama gerek kalmamıştı o kadar istekliydi ki benimle kapalı bir yerde kalmaya.
"bana her şeyi en başından anlatıyorsun!"
" neyi anlatayım Teocuğumm? burada çalışmaya başladım işte artık hep senin yanındayım. hem de asistan şefin olarak." o kadar sinir bozucu bir gülümsemesi vardı ki ağzının üstüne bir tane indiresim vardı. bir de asistan şefi mi olmuştu? bu kadını öldürmemek için neden arıyordum, genç yaşta hapse girmek istemiyordum.
"neden Türkiye ye geri döndün? hadi döndün diyelim neden İstanbul neden bu hastane? gidecek başka bir yer yok mu bu lanet olasıca şehirde?" o kadar çok bağırmıştım ki. temizlik personeli bir şey mi oldu diye geldi. onu gönderip Yelize bakmaya devam ettim. bir neden istiyordum. geçerli bir neden.
"bir nedeni yok sadece seninle olmak için sevgilim. yeniden başlamak için. biz olabilmek için."
"biz diye bir şey yok bunu artık kabul etsen iyi olacak. o gün olanlardan sonra bendeki son şansını da kaybettin sen." deyip bir hışımla kendimi dışarı attım. bir an önce bu hastaneden uzaklaşmam lazımdı. yoksa bu kadını boğabilirdim.
melisayı görmek için evlerine giderken aklıma üç yıl önceki o olay geldi. vicdan azabından beni yiyip bitiren olay...
Üniversite son sınıftaydık. Derslerimiz bittiği için interndük. Acilde yelizle o gün nöbet tutacaktık. daha nöbete gitmemize 4 saat vardı. yeliz akşam bende kalmıştı. önceki gün çok eğlenmiştik ve yeliz eğlencemizi eve de taşımıştı. ertesi sabah olmasına ve akşam nöbete gitmemiz gerekmesine rağmen içmeye devam eden yelize artık durmasını söyledim ama beni dinlemedi. onu ikna edemediğim gibi kendim de içmeye başlamıştım. alkolün etkisiyle kendimden geçip bir koltukta sızmıştım. nöbete gitmek için telefonuma alarm kurduğumdan onun sesiyle uyandım. hızlıca hazırlanıp evden çıktık. alkolün vücudumda ki etkisi hala devam ediyordu. bu şekilde nöbete gitmemem gerektiğini bilsem de asistan şefine bu durumu açıklamak zorunda kalmak istemiyordum çünkü disiplin cezası alabilirdim. yelizle beraber acile gidip önlüklerimizi giydik. bizden başka iki doktor daha acilde çalışıyordu o gün bu nedenle ortalıkta pek görünmemeye çalıştım. alkolün etkileri geçinceye kadar onlar hastalarla ilgilenirlerdi. acil odasında ki doktor odasında kendime kahve yaparken telsizden trafik kazası geldiğinin duyurusu yapıldı. bir otomobil okul taşıtıyla çarpışmıştı. 1 ölü 2 ağır yaralı ve 10 tanede hafif yaralı anonsunu duyunca elimdeki kahveyi boğazımı yakmasına aldırış etmeden kafama diktim ve odadan dışarıya çıktım. ölen çocuk morga kaldırılırken ağır yaralılar kırmızı odaya, hafif olanlar ise sarı odaya alınmıştı. alkolün etkisini üzerimden atamadığım için sarı odaya gitmeyi tercih ettim. o esnada yeliz beni çekiştirerek "gel buraya önce bu tarafa bakmamız gerekiyor" dedi. yelizle kırmızı odaya girdiğimde bir yatakta
18 yaşında genç bir kız diğer yatakta ise 10 yaşında bir çocuk yatıyordu. ikisinin de durumu ağırdı ama küçük çocuğun durumu daha kötüydü. büyük ihtimalle arabanın camından uçmuştu. yüzü ve kolları kan içindeydi. camın büyük bir kısmı da karın bölgesine saplanmıştı. bağırsaklarının çoğu dışarıdaydı. hemen müdahale etmem gerekiyordu ama ne yapacağımı bilemez bir şekilde çocuğun başında dikiliyordum. alkol beynimi uyuşturmuştu resmen. diğer doktorun bana bir şeyler söylediğini duyuyordum ama ne dediğini anlayamadım. en sonunda pes edip beni kenara ittirdi ve müdahale etmeye başladı. çocuğu hemen acil ameliyathanesine götürdüler. birden aklıma diğer kız geldi. kıza döndüğümde çok güzel olduğunu fark ettim. bembeyaz pamuk gibi bir teni ve sapsarı saçları vardı. bilinci kapalıydı. diğer doktor arkadaşta ona müdahale ediyordu sanırım şoka girmişti. beyin tomografisi çekilince beyninin sol lobunda oksipital bölgeye doğru bir kanamayı fark ettik. acil müdahale edilmezse görme işlevini kaybedebilirdi. yeliz hemen beyin cerrahından konsültasyon istedi. diğer doktor arkadaş ise benden hastayı ameliyathaneye götürmemi burada çok zaman kaybedeceğini söyledi ama yeliz doktorun buraya gelmesinde ısrarcıydı büyük ihtimalle alkolün etkisiyle saçmalıyordu. hastayı hemen ameliyathaneye götürdüm ve beyin cerrahını oraya yönlendirdim. kızın kimlik bilgilerini almamız gerekiyordu ama çantası kayıptı bu nedenle cebinden çıkan telefonu elime alıp mesajlarda yazıyordur belki diyerek baktım. çok ilginç bir ismi vardı. adı anladığım kadarıyla mellydi. kıza ameliyatta kan istendi. kan bankasını aramamıza karşın ellerinde sıfır negatif yoktu. benim kanım sıfır negatifti ama ne yazık ki alkollü olduğumdan kan veremiyordum. içimden yelizin aklına uyduğum için bir kez daha küfrettim. diğer doktor arkadaş kanımın sıfır negatif olduğunu bildiğinden "kanı senden alalım en azından bir ünite şimdilik idare eder." dedi. disiplin cezası alacağımı bilsem de alkollü olduğumu söylemek zorunda kaldım. bile bile hastayı daha fazla tehlikeye atamazdım. "ben gelmeden alkol almıştım. bu nedenle veremem." dedim. bunun üzerine arkadaşım " kusura bakma ama şefe haber vermem gerekiyor. bu durumda çalışamazsın. zaten çocuğa müdahale edemedin bile." diyerek asistan şefini aradı. şef iki gün işten uzaklaştırma cezası vermişti. kızı ve çocuğu merak ediyordum ama gitmek zorundaydım eşyalarımı alıp acilden çıktım. ertesi gün gizlice kızın ve çocuğun durumuna bakmak ve kazanın nasıl olduğunu öğrenmek için hastaneye gittim. ne yazık ki 10 yaşındaki çocuk ameliyatta hayatını kaybetmişti. melly ise yoğun bakımdaydı. ameliyatı başarılı geçmişti ve nasıl olduğunu bilmiyorum ama kanı bir şekilde bulmuşlardı. taburcu oluncaya kadar ara ara önce yoğun bakımı sonrada odasını ziyaret ettim. bir sabah sanki normalde onun doktoruymuşum gibi odasına girdim ertesi gün taburcu oluyordu. ben de en azından bir kere konuşmak istiyordum. yavaşça kapısını tıklatıp içeriye girdiğimde beni fark etmedi. ağlıyordu ve ben katilim diye sayıklıyordu. aslında o çocuğun ölümüne ben sebep olmuştum. nöbete gelmeden içki içmeseydim o çocuk yaşıyor olabilirdi. melly ile konuşmaya yüzüm yoktu. yavaşça kapıyı arkamdan kapatıp çıktım. hem bir çocuğun ölümüne hem de bir kızın vicdan azabı duymasına neden olmuştum ve bunda en büyük etken yelizdi.
gidip melisayı görmem gerekiyordu. en azından iyi olduğunu bilmeliydim. evine gittiğimde bana haklı olarak neden geldiğimi sordu. daha bugün konuşmuştuk ama yelizi görmek bende melisayı koruma ihtiyacı oluşturmuştu ama ben melisaya layık biri değildim bu nedenle iyi olduğunu gördükten sonra hızlıca evden çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAMAM MI? DEVAM MI?
Teen Fictionhayatınızın en mutlu günlerinden birindesiniz, doğum gününüzde ve sizin için büyük bir surpriz parti düzenlenmiş. her yerde balonlar, pastalar, eğlenen insanlar ve muhteşem bir müzik... tamda eğlencenin ortasında bir ses... bir silah sesi... ve hay...