Bölüm On İki: Ak Şeytan, Albus Ozborn

602 73 194
                                    

-Bölüm On İki: Ak Şeytan, Albus Ozborn-

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




-Bölüm On İki: Ak Şeytan, Albus Ozborn-

Gözlerimi açtığımda daha önce hiç bulunmadığım bir yerdeydim.

Son hatırladığım şey, mezarlıkta gitmesine izin verdiğimiz adam tarafından vurulduğumdu. Oradan sonrası tamamıyla karanlıktı. Buraya nasıl geldiğimi asla bilmiyordum. Ancak sadece birkaç tahminde bulunabiliyordum.

Önümde duran devasa camdan algılayabildiğim kadarıyla bir gökdelenin tepesinde yer alan odalardan birindeydim. Etrafımdaki eşyalara bakılırsa önemli bir kişiye ait odalardan birinde. Bunu nereden mi anlıyordum?

Şöyle ki çevremde görüp görebileceğim her şey hakiki deriyle kaplıydı. Enlemesine geniş kütüphaneler odanın, koyu kırmızı renkteki duvarlarını süslüyordu. Raflar ise baştan aşağıya ticaret, kişisel gelişim ve güç ile ilgili kitaplarla doluydu.

Kapının üstünde, saçlarına ak düşmüş ama tam anlamıyla beyazlamamış, takım elbiseli bir adamın tablosu duruyordu. O portredeki adamın fazlasıyla kendine düşkün olduğunu fısıldıyor, sahibinin kendini beğenmişliğini yansıtıyordu.

Belli ki sahiden de fazlasıyla varlıklı bir kişinin dekore ettiği bir ortamdaydım. Çünkü o saniyelerde kafamı nereye çevirsem altından, kristalden ya da en kötü gerçek gümüşten yapılmış eşyalara denk geliyordum. Hatta önümde bir içki koleksiyonu bile duruyordu. İçkilere ayrılmış büyükçe bir kısım, art arda dizilmiş viski ve şarap şişeleriyle kaplıydı. 

Bütün bunların tam ortasında ise görkemli bir masa varlığını sürdürüyordu. Masanın önünde iki tane tekli koltuk, arkasındaysa bir tane dönen sandalye mevcuttu.

O dönen sandalyede oturan kişi ise az önce portresine rastladığım adamın ta kendisiydi.

Evet. Alnından kirpiklerinin önüne düşen gri saçlarıyla eşleşen gri gözleri, keskin yapıdaki çenesi ve kemerli burnuyla o tablodaki kişiydi.

Adıysa altın çerçeveli isimlikte okuduğum anda tüylerimi diken diken ediyordu.

"Albus Ozborn"

William'ın babası...

Demek ki bu, her köşesinden altın damlayan oda, William'ın babasına aitti.

Buraya nasıl geldiğime dair bir fikri ise ancak şu an yürütebiliyordum:

Ben, uyku haline geçtiğim anda rüya görmeye başlıyordum. Ve o rüyalarda da gerçekte yaşanan olaylara tanıklık ediyordum, öyle değil mi? Vurulduktan sonra da doğal olarak bilincim kapandığından dolayı muhtemelen transa geçmiştim. Yani yine bir uyku halinin içerisindeydim. Bu yüzden de büyük olasılıkla yeniden o, güncel hayatta meydana gelmekte olan olayları yansıtan kabuslardan birinin içerisine düşmüştüm. Bu, William'ın babası Albus Ozborn'un şirketine de herhalde böyle gelmiştim.

Melas (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin