Zarf

498 52 46
                                    

Tanımadığım bi yerde uyandığımda gözlerimi daha çok açılırken, yanımdaki tanıdık kokuyla gülümsedim. Yüz üstü uyurken, yüzü bana dönüktü. Kıvırcık saçları dağılmış, dudakları hafif şişmiş, uzun kirpikleri neredeyse elmacıklarına uzanıyordu.

Dün çekimin bitimine doğru yorgunluğumu hatırlıyordum. En son şezlongta uzanmıştım. Muhtemelen uyuyakalmıştım ve beni buraya şu an yanıbaşımda uyuyan Çağan getirmişti.

Başımı tekrar yastığa koyup ona doğru döndüm. Kalemle çizilmiş gibi özenle yaratılmış yüzünde gezdirdim gözlerimi. Yüzündeki her benin, yerini ezberledim. Alnına düşen kıvırcık buklelerini parmaklarıma doladım. Uyurken bile kalbimin hızını arttıran dudaklarına, iç çektim.

Yataktan kalkıp, Çağanın elbise dolabını açtım. Geniş kalıp beyaz üzeri yazılı tişörtünü alıp, banyoya ilerledim. Kısa bir duş almak iyi olurdu. Üzerimde hala havuzun kloru duruyordu.

Duştan çıkıp, boyuma rağmen bana elbise ona tişört olan kumaşı üzerime geçirdim. Aşağı inip mutfağı arayıp buldum önce. Kahveyi seviyor diye önce filtre kahve koydum makineye. O demlenirken dolaptan domates salatalık çıkardım. Telefonumdan radyoyu açıp tezgaha bıraktım.

Aslında düzenli, planlı biriydim. Şarkı listem dahi hale hazırda belliydi. Rastgele şeyler bana göre değildi. Çağana rastlayana kadar. Hayatımın gelişi güzel en güzel tesadüfüydü. Şimdi radyodaki anlık şarkılar bile onun gelişi gibi güzel geliyordu.

Masaya kahvaltılıkları dizdikten sonra, domates salatalığı doğramaya başladım. Onu da masaya yerleştirirken Kenan Doğulu çalmaya başladı. Yumurta çıkarıp çırparken, şarkıya eşlik ettim.

"Birden bire hayatının tümü oldun.
Gecelerine gün gibi doğdun.
Gidersen bir gün biri kırılır çok.
Adı lazım değil baş harfi ben!"

Omlet de piştiğinde masaya koyup, Çağanı uyandırmaya gidiyordum ki, köşede beni izleyen bir çift ela gözle karşılaştım. Ağzım kulaklarıma varırcasına gülümsedim.

"Günaydın!"

Yanıma adımlayıp, hafifçe eğildi. Burnunu saçlarım arasından boynuma sürttü.

"Günaydın, güzelim."

Nefesi tenimi gıdıkladı. Bir kaç öpücük bıraktı boynuma. Sonra başını kaldırıp, şakağımı öptü.

"Neden zahmet ettin, dışarıda yapardık."

Ellerimi boynuna doladım, saçlarımı geriye atıp savruştururken o da ellerini belime doladı.

"Zahmetli değil, keyifliydi."

"Çok güzelsin."

Konudan kopup iltifat ettiğinde kıkırdadım. Bakışı gülüşünde kaldı bi süre. Dudaklarımı dudaklarına bastırıp geri çekildim.

"Üzerindeki, yakışmış."

Beğeniyle bakarken, bi anda ayaklarım yerden kesildi ve kendimi tezgahın üzerinde buldum. Bir eli hala belimi sararken diğer eli, çıplak bacağımda gezinirken içimde bir şeyler uçuştu. Parmak uçları tenimde gezerken elektrik etkisi yaratıyordu.

Alnını alnıma yaslayıp gözlerini kapadı. Nefesi yüzümde gezerken kendimi tutamayıp, dudaklarına uzandım.

"Ateşle barut ah, yan yana durmaz
Gönül dilinden anla biraz
Bir dokunursa ah dokunursa
Ellerin mızrap olur, bedenim saz."

Eli bacaklarımda, yukarı çekilen tişörtün eteklerinin altından kalçama dokundu. Yutkundum. Dudaklarımdan ayrıldığında gözlerini açtı.

"Kahvaltı."

Nefes nefeseydi.

"Kahvaltı yapalım, biz."

Sesindeki telaş beni güldürdü. İleriye gitmek istemediğinden bunu bahane etmişti. Ona ayak uydurup, tezgahtan indim. İnerken istemsizce ona sürtündüğümde, inlemesini yutmak için dudaklarını birbirine bastırdı. Tişörtümü düzeltip, masaya geçtim. Ama aklım hala yapamadıklarımızdaydı.

Telefonu alıp, radyoyu kapattım. Çağansa dolaptan portakal suyu çıkarıp, bardaklara doldurduğunda çaprazıma oturdu. Keyifle kahvaltı ederken, boştaki elimi tutup dudaklarına götürdü.

"Eline sağlık."

"Beğendin mi?"

Başını sallarken gülümsedi.

"Kadehinde zehir olsa, ben içerim bana getir."

Kıkırdayıp kendi bardağımı ona uzattım. Almak zorunda değildi ama merak etmiştim. Keyifle büyük bir yudum aldı. Alt dudağını yalayıp, beğendiğini belli eden mırıltılar çıkardı.

"Seninki daha güzelmiş."

Halbuki aynıydı. Ama ben şu an buna değil yaladığı dudağına odaklıydım. Neydi bu içimdeki arzu sabah sabah?

"Gözlerin biraz daha dudaklarımda oyalanırsa, az önceki gibi yarım bırakmayacağım yaramazlıklara yol açacaksın güzelim."

Söyledikleriyle yutkunurken, hala gözlerine çıkaramadığım bakışlarım olduğu yerde oyalanmak devam etti. Davetkâr bir biçimde hem de.

Masada kalkıp sandalyemi kendine çevirirken aynı zamanda dudaklarıma kapandı. Hiç duraksamadan karşılık verdim. Elini belime atıp kucağına aldığında bacaklarımı beline doladım. Tişört belime kadar sıyrılırken bu çıplaklıktan utanmak bi kenara dursun haz duyuyordum. Kollarımı boynuna doladığımda, o ellerini belimden kalçama indirdi. Dudaklarımdaki hakimiyeti sürerken mutfaktan çıktık.

Kapı zili çaldığında dudaklarımız ayrıldı. Nefes nefese önce kapıya baktı. Sonra bana dönüp tekrar dudaklarıma uzandığında zil tekrar çaldı. Huzursuzca birer mırıltı çıkardık ikimiz de. Kapının altından içeri bir zarf atıldı.

"Padişahtan olsa bile umurumda değil!"

Söylenmesiyle dudaklarımdaki işine dönmesi bir oldu. Merdivenleri bitirip hızla odaya girdi. Sırtım duvarla buluştuğunda kendimi arzuyla ona bastırırken buldum.

"Bu iki etti güzelim."

Dedi, tezgahtan inerkenki sürtüşmeyi kastederken.

"Çekirge üçüncüye sıçramaz."

Nasıl olduğunu anlamadan tişört üzerimden uçup gitti. Dudakları boynuma, oradan gerdanıma keşfe çıktı. Öptüğü her yer alev alev yanarken bu sefer içimde tutmadan adını inledim.

"Çağaan!"

Braletimin dantellerinde oyalandı parmakları. Göğsüm hızla inip kalkarken, dudaklarını yalayıp bir avucunu göğsüme yasladı. Dudakları braletin izin verdiğinde öpücükler bırakmaya devam etti.

"Hem uzun uzun keşfetmek istiyorum. Hem de-"

Braleti çıkarıp tamamen çıplak kalan göğsüme yumdu dudaklarını. Öleceğim!

"Hem de hemen tadına varmak."

RastlantıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin