Bölüm 9

8 1 0
                                    


Kapı kapandıktan sonra bir süre daha öylece kaldım ama uykum tamamen kaçmıştı ve konağa gitmem gerekiyordu. Koltukta doğrulduktan sonra topuklularımı çıkardım ve çantamı masanın üzerinden alıp çıktım. Keremi gördüğüm an görmemiş gbi davranıp koşarak merdivenleri inmeye başladım. Arkamdan geldiğini biliyordum ama çok sakindi. Kapıya geldiğimde kapının kilitli olduğunu gördüm ve arkamı dönmeden "aç şu kapıyı!" "açmayacağım!" o an arkamı döndüm ama gözlerine sadece bir saniye bakmıştım "asıl deli sensin! Ne yapmaya çalışıyorsun?" "neden hiç soru sormadın? Bu kadar kendini küçük düşürmek zorunda mısın?" "seni kaybettiğim düşünüyorsan yanılıyorsun. Evet, evleniyor olabilirsiniz ama ben senin aşkını istemedim ki. Ben sadece sana âşık oldum ve bu duygu benim içi yeterli. Senin duyguların için ağlayacak bir insan değilim. Kimle olursan ol ama şunu unutma ki. Benim canımı daha fazla yakamazsın. Şimdi kapıyı aç ve hak etmediğin duygularımı daha fazla harcama." "gözlerime bak!" başımı olumsuz anlamda salladıktan sonra arkamı döndüm ve kapının camına çantamla vurmaya başladım.

Çok geçmeden çatlamıştı ki o an son manevrayı da yapıp parçaladım ve yalın ayak olduğumu unutup kırık cam parçaları üzerinde yürüyecektim ki Kerem hiçbir şey yapmadan beklerken cam parçalarını görünce beni kucağına aldı. "çırpınma ve sakince dur." Arabamın oraya geldiğimizde aracımı açtım ve kapımı açtıktan sonra beni koltuğa bıraktı. Sonra da ayağımın altındaki cam parçalarını temizledi. Batan parça olmamıştı. Ayağa kalktığı an kapımı kapattım ve "nişanlınla ilgilensen iyi olur. Onun çok fazla ihtiyacı olacak." Son sürat yanından ayrılırken Sılanın aramasıyla telefonu açtım "neredesin sen deli kız?" "şirkette uyuya kalmışım. Şimdi de konağa geliyorum." "o zaman bu güzel haber çünkü bende kahvaltıyı hazırladım sayılır." "kahvaltı?" sesimdeki tereddüttü yuhalanarak çemkirmeyle cevap olarak aldım. Telefonda yüzüme kapandığı an çiçek almaya karar verdim ve çiçekçiden papatya buketi alıp konağa geçtim. Buketlerim eşliğinde konağa girdiğimde hemen Sılaya sarıldım ve buketimi uzattım "ellerine sağlık canım dostum. Hemen üzerimi değiştirip geliyorum." Odama çıkıp üzerime ip askılı saten geceliğimi geçirdim ve sabahlığımla aşağıya indim "ateş ediyorsun Sevda." Masaya geçip kahvaltımızı yaparken işle ilgili olan durumu konuştuk. Bugün rapor hazırlayıp bu kişinin kim olduğunu öğrenmek için hocama gönderecektim.

Onların çok derinlerde tanıdıkları vardı ve bulmaları kısa sürerdi. Onu ve raporu Sılaya verecektim. Sıla da artık Kereme verirdi. Sıla yorgun olduğumun farkındaydı. Bu yüzden kahvaltı sonrası beni yalnız bıraktı. Bende odama çıktım ama raporu hazırlamadan ve hocamla görüşmeden gözüme uyku girmezdi. İşleri halletmem kısa sürmüştü. Şu an sadece hocamda gelecek isimi bekleyecektim. İsimde geldikten sonra üzerimdekileri unutup dışarıya çıkmıştım ki içeriye girme hızımda aynı oldu. Üzerime basit bir elbise giydikten sonra yan konağa geçtim ve Sılaya belgeleri verdikten sonra konağa geri döndüm. Telefonumu sessize aldıktan sonra iç çamaşırlarımla yatağa girdim. Sılanın uyuyacağımdan haberi vardı. Annemler de bu saatte aramazdı bu yüzden kimse umurumda değildi.

...

Sarsılarak uyandığımda korkudan dilimi yutacaktım. Dağ ayısıyla göz göze geldiğimde "aptal! Ne yapıyorsun sen?" "bu isim de numara değil mi?" O an üzerimin açık olduğumu fark edip hemen çarşafla göğüslerimi kapattım. "ne numarası be? Senin benim odamda ne işin var? Gerçekten sınırlarını aşıyorsun." O an geri çekildi ki sabahlığımı alıp çarşaf altından giyerken "verdiğim isim kim umurumda değil ve artısı onu hocam gönderdi bana." "bunu bilerek yapıyorsun." O an bağırmaya başladım ve üzerine yürüdüm "neyi bilerek yapıyorum Allah'ın cezası? Neyi?" o an beni sarmaya çalışsa da izin vermedim ve "bunu nişanlımın üzerine nasıl atarsın? O kullanıcı adı ona ait şirketin" "kendini bir şey sanma! Nişanlını da al başına çal! Eğer bir daha bana iftira atarsan seni parçalara ayırırım." O an üzerime geldi ama erkekliği sert darbem ardından kuvvetli sızlamaya başlamış olmalıydı. O an beni yatağa fırlatıp altına aldı "sınırlarımı zorlama." "sınırlarını ve haddini bil! Eğer bilmezsen bu iftiraların için özür dileyeceğin gün geldiğinde yüzüme bakamazsın! Ki bakamayacaksın!" "ispatla." "hiçbir şeyi ispatlamayacağım. Sen kimsin ki? Kılımı senin için kıpırdatacağım. Şimdi defol odamdan. Senden tiksiniyorum. Beni bu kadar alçaltan başka kimse olmamıştı ve evet bunu çok güzel başarıyorsun aptal herif." O an üzerimden kalktı ve dizlerimi kendime doğru çekip gözyaşlarımı serbest bıraktım. Aptal adam beni gerçekten çok ama çok derin yaralıyordu.

İsim konusunda ya da nereden geldiğiyle ilgili bir fikrim yoktu. Kimseye iftira atma veya oyun çevirmek isteseydim bunu çok öncesinden yapardım ama böyle bir düşüncem şu anda da yok. Yataktan kalkıp terasa çıktım. Yan terastaki adam da öfkesini atmak için çıkmış olmalı ki beni fark etmemişti ama ben onunla aynı havayı bile solumak istemiyordum. Nişanlısı batsın. İçeriye geçip sertçe kapıyı kapattım ve kilitledim. O geçtiği pencere önüne de odalardan birisinden zorla çektiğim dolabı getirip boşluğu kapattım. Vakit akşamdı ve bu saatten sonra çok fazla yorulmalıydım ki uyuyabileyim ama buda çok mümkün değildi. Arabamla bir süre gezmeye karar verdim. Sılaya mesaj attığımda onun Melike Hanımla bir düğüne katıldığını öğrendim. Beni de davet ettiler ama şu an düğün çekecek havamda değildim. Bu yüzden gazlamaya başladım. Öylece vakit geçirmek ve yeni iftiramı sindirebilmek için. Köşe başında otuzlarının sonunda bir beyefendi aracımı durdurdu. Önce ne yapmaya çalıştığını anlayamamıştım. Penceremi açtığımda elini uzattı "bu ateş kırmızısı aracın sahibiyle tanışmayı çok istiyordum. Ben Yavuz." "merhaba Sevda." Elini tutup sıktığımda çok samimi birisi olduğunu çok içten hissetmiştim "aracınla tozu dumana katıyorsun. Senin kadın olduğunu duyduğumda inanmamıştım. Çünkü burada." O cümlesini tamamlamadan hemen cümleye girdim "ne yazık ki." "sana güzel bir yer önerebilirim. Bizde kullanıyoruz ve gerçekten tatmin edici bir pist." "öğrenmeyi çok isterim." Yeri tarif ettikten sonra "dilediğin zaman gidebilirsin. Şehrin içinde olduğu içinde oldukça güvenli." "teşekkürler Yavuz. İyi geceler." "iyi geceler Sevda. Görüşmek üzere." Onun yanından ayrılırken bana masal gibi gelen egzoz sesimle ayrıldım.

Saat çok ilerlemeden konağa geri döndüm. Biraz kendimle ilgilenmek istiyordum. Bakım yaptığım zaman biraz olsun daha iyi hissediyordum ve kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı. Odama geçerken dolabı kontrol ettim. Ardından soyunmaya başlayıp önce güzel bir küvet vakti ve duş ardından maskelerimi yapmaya başladım. Masaja çok fazla ihtiyacım vardı. Dişlerimi fırçalarken kahve içeceğim aklıma geldi ama ikinci fırçalamanın kimseyi zararı yoktur diye tüm bakımımı halledip odama geçtim. Geceliklerimden birisini giyip salona indim. Kahve için makineye komut vermiştim. Telefonuma gelen bildirim sesiyle mutfağa geçtim ve kahvemi alıp salonda sakinliğin tadını çıkarmaya devam ettim.

Biran burada şu an ananem olsaydı nasıl bir yaşantım olurdu onu düşündüm. Etrafta koşuşan onlarca insan ve her yer ışıl ışıl. İçimden ona dualar ederken onu ne kadar çok özlediğimi hatırladım. Aslında tüm enerjikliğim ondan almıştım. Bunu şu an daha net anlıyordum. Dedem annemin anlattığına göre gözlerden çok sakınırmış ananemi. Onun en değerli varlığı oymuş ve o gittikten sonra ananem çok az gülmüştü. Ona duyduğu özlem ise çözülemeyen hastalıklarla onu sevdiğine kavuşturdu. Kahvemi alıp dışarıya çıkmak istedim. Hava almam gerekiyordu. Avludaki koltuklara geçip yandaki konağın ışıklarına bakarken hemen hemen hangisi kimin odası çok net öğrenmiştim. Keremin odasının ışığı yanmıyordu.

Annemin aramasıyla büyük bir sevinçle telefonu açtım "anneciğim." "kızım nasılsın?" "hiç olmadığı kadar iyiyim anneciğim." O an aklıma Keremle o geldi ve gözlerimden yaşlar akmaya başladı ama yüzümdeki gülümsemeyi bozmadan konuşmaya devam ettim. Ben anneme hiç sıkıntılarımdan dertlerimden bahsedememiştim. Çünkü onu düşünmüştüm ama bazen bende çözemiyordum ve onun desteğine ihtiyaç duyuyordum. Babamla arada bu konulardan bahsetsek de o da çok önemli olmadığını düşünmesini isterdim. Tam yalan söylemek değil ama eksik anlatmaktı bu.

"Mardin nasıl?" "o kadar güzel ki anne. İstanbula aşığım ama burası" bir an durdum çünkü Mardin'i gerçekten çok derinleştirmiştim "galiba toprağımı hissediyorum. İnsanların sıcaklığı, yaşanmışlık dolu sokaklar... Yani sayamayacağım kadar çok güzelliği var ve şu an ananemin konağında olmak ise anılarını yaşatma konusunda çok iyi hissettiriyor." "orada olmana bede çok seviniyorum meleğim. Şimdi derse gireceğim. Kendine iyi bak kızım." Telefonu kapattıktan sonra sehpaya bıraktım ve gökyüzünü izlemeye koyuldum. Yan konağın kapısı yeniden sert bir şekilde açılmıştı ki buna hiç şaşırmadım. Orada o kadar adam var ama illaki o kapı öyle açılacak. 

Aşk Seni BulmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin