"Çakalın krallığı Aslan yerden Kalkana kadardır"
🖤Zümra'dan
İspanya
Elimdeki evrakı sinirle masaya fırlattım. Yok yok kayda değer hiçbir şey yoktu ellerim ile başımı tutarken kapı çaldı sinirle " Gel" dedim. Gelen kişiyi tahmin etmiştim başka kim olabilirdi ki "Zümra Sultan ne oldu da niye ateş püskürüyorsun" dedi benim aksime neşeli bir hal ile gelen Emir "Kadının kocası" dedim dişlerimi sıkarak "Sahte ifade vermiş. Kendisi şuan ortaklıkta yok ve sırra kadem bastı" dedim sinirle Emir'e dönerken " ne demek sahte ifade vermiş" dedi Emir şaşkınlıkla masaya yaklaşıp dosyayı eline aldı ve incelemeye başladı okumaya devam ederken sonraları doğru gözleri dehşet ile açıldı " imkansız Duru ile bizzat ben aldım ifadesini" dedi korku ve şaşkınlığını belirten ses tonu ile dayanamayıp bağırdım " NEREDE O ZAMAN BU ADAM EMIR HA ADAM YOK İŞİNİZİ ADAM GIBI YAPIN BENI DELİ ETMEYİN" masanın etrafını dönüp kabanımı ve çantamı alıp odadan çıktım ve kapıyı sertçe kapattım
arabayı park edip arabadan indim. Eve geçerken korumaların biri geldi yanıma "Zümra Hanım sizinle konuşmamız gereken bir konu var" dedi. "Şuan değil" diyerek içeri girdim. Odama çıkıp çantamı ve kabanımı çıkarıp terasa çıktım sinirlerim alt üst olmuştu bu adam bunca zamana kadar nasıl olurda sahte ifade verebilirdi hala aklım almıyordu ama bende Zümra Karahanlı isem ben o adamı bulacaktım...
Mardin
Beliz'den
Konaktan abilerime görünmeden çıktım ve her zaman ki gibi o tepeye gitmeye başladım. Korkuyla ve endişe içinde kendimi o tepeye attım Hazar'ım ordaydı çocukluk aşkım oradaydı neşeyle boynuna sarıldım "seni çok özledim" dedım. "Bende seni çok özledim benim miniğim" dedi mest eden ses tonu ile bir süre onu izledikten sonra asıl konuya geçmek için ciddileştim "dün Arslanlardan Ömer geldi beni istemeye fakat babam henüz karar vermedi" Dehşet içinde gözlerini açıp bana baktı beni bırakmak istemediği kafasını hayır anlamında sertçe sallayarak reddetti "seni kimse alamaz sen benimsin" ellerini boynuma doladı ve alnını alnıma yasladı "Ben zaten seninim Hazar'ım" sahiplenici bir ses tonu ile oda gülümsemek ile yetindi ve derin bir nefes aldım " evleneceğiz" Dedim. Hazar geri çekilip Nasıl olacak o? Der gibi baktı ve ona detayları anlatmaya başladımMirza'dan
İtin ağzına ağzına yumrukları savurmaya devam ettim "konuş lan" diye kükredim. Adam sadece titriyordu bu iş böyle olmayacaktı sandalyenin kenarından tutup yüzüne eğildim "sen konuşana kadar burada kalmaya devam edeceksin aynı zamanda işkence görmeyede ben senin yerinde olsam şimdi konuşurdum" dedim düşünceli bir ifade ile geri döndüm yüzüne konuşmaya niyeti yoktu " iyi peki seni bilirsin ben gidiyorum sizde sakin ben aramayana kadar siz aramayın" diyerek sert bir dil ile uyardım onları mağaradan çıkıp ellerimi yıkadım ve hiç bir şey yokmuş gibi yüzüme maskemi takıp ana yola kadar geldim arabama binip maskeyi çıkardım ve yola koyuldumKonağa vardığımda içeri girdim. İçeri girer girmez Eflâl bana doğru "baba" diyerek koştu. Dilrubâ Yengem arkasında gelecekti fakat ben durmasını söyledim " Gel bakalım babaya" dedim neşe ile o da "baba seni çok özledim" dedi ağlayarak bende ona sarıldım "geldim kızım yok bir şey" diyerek yemek için yemej odasına doğru ilerledim tüm ahali masada idi " hepinize iyi akşamlar gec kaldım kusura bakmayın" diyerek selam verdim. Herkes selam verince babamın yemeğe başlamasıyla bizde başladık. Yemekte eksik biri vardı Beliz yoktu "Beliz nerede" dedim merakla hazır cevap Yengem Zélâl'den " bu akşam yemeğe inmek istemedi canı istemiyormuş" Diyerek sorumu yanıtladı. " bu istemedi konusuna canı sıkıldı muhtemelen" dedi Barlas fikrini dile getirerek. Olabilirdi "Çıkıp herhangi biriniz konuştu mu ?" Dedim hafif sert bir ses tonu ile. Hiçbirinden ses çıkmamıştı anlaşıldı yemekten sonra Beliz hanıma psikoloji danışmanlığı yapacaktım.
Dilrubâ'dan
Eflâl'in sürekli Mirza'ya baba diye koşması canımı yakmaya başlamıştı. Terasta sessiz sakin gözyaşlarımı serbest bıraktım. Eflâl'in doğduktan 4 gün sonra Ahmed'in kaza haberi gelmişti kazanın herkes kader olduğunu inanırken ben ve Mirza pusu olduğunu düşünüyorduk 5 sene oldu ve hala bir şey yoktu. Mirza'nın geldiğini görünce hemen ayaklarımı indirip gözyaşlarımı sildim. " Dilrubâ Sultan sıra sende" dedi hafif bir sıkkın bir ses ile "ne bende Mirza Ağa" dedim. Şaşkınlık ve kızgınlık ses tonu ile "Eflâl'in bana baba demesinden rahatsız oluyorsun bunun farkındayım fakat Eflâl babasını görmedi gördüğünde daha yeni yeni dünyaya merhaba diyordu demi " sual şeklinde bitirdiği cümle ile kafamı sallayarak doğru olduğunu anlam verdim "yarın bir gün evlenirsen Mirza Ağa o zaman ne olacak karın demeyecek mi ? " bu kız sana niye baba diyor ?" Diye ha" dedim hışımla ayağa kalkarak Mirza da benimle birlikte kalktı "aksine ona annelik bile yapar ben karımın nasıl biri olduğunu hissediyorum yenge merak etme sen hayde iyi geceler" dedi ve arkasını dönüp gitti bende odama geçtimBeliz'den
Hazarl'a planımızı yapıp oradan ayrıldık çok geç olmadan eve geçtim odama geçmeden önce Zélâl yengeme "midem biraz rahatsız o yüzden yemeğe inmeyeceğim" diyerek odama çıktım. Terasta oturup konağımı son kez inceliyordum bir sürü anılarımız vardı abimlerle yengemler
ile gözümün dolduğunu hissedince kafamı yukarı kaldırdım ve derin derin nefesler aldım. Kapı çalınca yatağa girip bel kısmına kadar yorganı çektim ve gel komutunu verdim "abicim gelebilir miyim?" Gelen Mirza abimdi gelebilirsin dediğimde yanıma geldi. "İyi misin" der gibi bakıyordu. Kesin bir dille ifade verdim "iyiyim" dedim. Abimin sakinliği gözümü korkutmuyor değildi "bak Beliz. Ben senin abinim her zaman yanındayım. Beliz ama bana ne olduğunu söylemezsen ben sana yardımcı olamam ve yanında olamam benden izinsiz bir şey yaparsan beni unut" dedi. Boynuna sıkıca sarılıp gözlerime baktı iyi olduğuma bir kez daha kanat getirip odadan çıktı yatağıma oturup başımı ellerimin arasına aldım gözyaşlarımı serbest bıraktım bugün benim bu Konakta son günümdü belkide abilerimi son görüşümdü. Mardin'de son zamanlarımdı yakalanırsam ölürdüm hazarda ölürdü berdel olamazdı çünkü hazarın bekar kız kardeşi yoktu Rana diye bir kız vardı. Onunda berdel olacağını sanmıyordum tabi...Zümra'dan
Saatlerdir çalışma odasındayım masada havem dışarıda yağan yağmur sesi geliyordu son zamanlarda gelen dosyaları inceliyordum. Davacı ve davalının verdikleri ifadeleri teker teker okuyordum. Ama anlam veremediğim bir şey vardı. Davacı şiddet uyguladığına dair kanıtlarım var demesine rağmen davalı şiddet uygulamadım diye ifade vermiş oluşuydu. Kafamı kaldırdım ve bugünü burada bitirmeye karar verdim elime kahvemi alıp terasa çıktım sinirlerim alt üst olmuştu. Yağan yağmuru izlemeye başladım şimdi ne olacaktı diyorsunuz suçluyu bulacaktım er ya da geç..Yağmuru izlerken aklıma Mardin'de Yağmurun altında oynadığım zamanlar geldi gözlerim dolmuştu. O babam olacak it tarafından sırf meslek sahibi olmak istediğimi dile getirdiğim için beni Mardin'den sürgün etmişti. Babam kelimesini duyunca tüm beynim elektrikleniyordu.
Ardından annemi konaktan gönderdiğini öğrendim 3 gün sonra ölüm haberi geldi. Dilan Karahanlı kadar yılan gibi bir insanı görmedim bu dünyada
Ama konakta sevdiğim bir insan vardı. Rana Karahanlı kardeşim. Gözlerini maalesef babamdan aldı Rana'nın canı yansa o konağı ateşe verecek kadar gözümü karartırdım babam olacak o itin yaptıkları aklıma gelince gözlerimde ateş içimdeki intikam hırsı beni git gide daha da zevklendiriyordu. Bu düşüncelerden sıyrılıp şiddeti artan yağmuru fark edince odama geçtim fincanı masaya bırakırken telefonum çalmıştı. Telefonun diğer ucundan gelen ses ile masada ki aynadan baktığım gözlerimde ateş yayılmıştı...
Sizce Zümra kimin sesini duydu ?
Bölüm nasıldı?
Daha diğer karakterlerden de ön okuma gelecek😘
Sınır: 10 oy , 50 okuma 😘😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ağa'nın Minik Savcısı
Misterio / Suspenso"senin bir ateşte yanmana gerek yok " dedi kısık ve mahcupluk dolu ses tonu ile fısıldadı "sen kendin bir ateşsin. İçinde ve çevrende bulundukların ateşinde yanıyor" halka küpemi de takıp ona döndüm buz gibi bir ifade ile "bu kadar çabuk anlayacağın...