jongho, yeosang, mingi ve yunho yine aynı parkta oturmuşlardı. genelde bu parkta yapılan belli şeyler vardır, öncelikle yeosang evinden getirdiği piknik örtüsünü sokak lambasının altına denk gelen çimlik alana serer. ardından yunho yolda yürürken aldığı cips gibi yiyecekleri koyar. sonra jongho içeceklerle gelir, en uzaktan gelen kişi mingi olduğu için de oturup öylesine sohbet ederek mingi'yi beklerler. mingi gelene kadar yunho'nun modu genelde düşüktür, bacaklarını kendine çeker ve anlatılan şeylere kafasını sallar, bazen nadir de olsa güler. o gelene kadar kimsenin yiyecek ve içeceklere dokunmasına izin vermez. mingi gelince neşelenir, mingi'nin açtığı şarkılara bir anda dans etmeye başlar. zorla mingi'yi kaldırır ve onu da dans ettirir.
tam da öyle bir andaydık, her şey aynen böyle olmuştu. mingi'nin telefondan açtığı şarkıyla yunho bir anda kalkıp saçma sapan hareketler etmeye başlamıştı, mingi'yi de ellerinden tutup zorla kaldırdı yerinden.
eski geleneği bozan tek şey, eskiden sadece onları izleyip gülen jongho ve yeosang'ın artık birbirleriyle ilgilenmesiydi. mingi ve yunho el ele şekilde yerlerinde zıplarken yeosang sırtını jongho'nun göğsüne bırakmıştı. jongho ellerini onun göğsünde birleştirmişti ve sürekli gülerek bir şeyler anlatıyorlardı birbirlerine. iki çift de birbirini unutmuş gibiydi.
birkaç şarkının ardından ise mingi nefes nefeseydi.
"yunho bırak artık ya." dese de yunho onun ellerini sallamaya devam ediyordu, kendisi aynı enerjisini sürdürüyordu. mingi bazen merak ederdi yunho'nun nasıl her daim bu kadar enerjik olduğunu fakat öyle değildi olay, yunho sadece yanında mingi varken bu kadar enerjik olurdu. yoksa yunho'yu bir aile bireyine sorsanız kesinlikle mingi'nin yunho'yu açıklamak için kullanacağı her kelimenin tam tersini kullanırdı.
"yunho yemin ederim bak zaten uzun yoldan geldim, oturayım artık." sonunda mingi elini zorla da olsa ondan çektikten sonra örtünün üstüne oturdu bağdaş kurup. yunho da ona türlü suratlar yaparak oturdu ve artık dikkat diğer çiftin üstündeydi.
"e birader böyle oldu mu hiç lan?" dedi yunho, diğer ikiliye bakarak. jongho ve yeosang ise gözlerini sonunda birbirinden çekip aynı anda yunho'ya bakmıştı. yunho'nun yaptığı kaş gözden sonra ise ten temaslarını bitirerek ayrıldı.
"en yakın arkadaşımın yanında mıyım, homofobik babamın mı yanındayım..." diye mırıldandı jongho. o ara mingi gerçekten çok pis şekilde bakıyordu yunho'ya.
jongho ve yeosang birkaç haftadır sevgiliydi, bunu ilk söyledikleri kişi de mingi'ydi. yunho'ya böyle tepkileri yüzünden söylemekten hâlâ çekiniyorlardı. zamanında yunho ne kadar gruptan bir çift çıksa mutlu olacağını söylemiş olsa da gerçek öyle değildi, illaki bir soğukluk olacaktı. jongho ve yeosang da buna sebebiyet verecek husus olmamak için yunho'ya söylemeyi hep erteliyorlardı.
mingi için ise bir sebebi bu olmak üzere çok sinirleniyordu yunho'ya. ne olacaktı ki sanki? hepsi gençti. ergendi. aşık olunacaktı, hatalar yapılacaktı, ayrılıklar olacaktı. ama yunho bunları yok sayıyordu. bu grupla doğmuş ve hiçbir bozulma olmadan bu grupla olmak istiyordu fakat o da içindeki duygularla ne kadar dayanabilirdi, bilinmez. bunu da mingi bilmiyordu.
yunho'nun bilmediği ne kadar çok şey varsa mingi'nin de vardı.
mingi hâlâ ters ters bakıyordu yunho'ya. en sonunda ise gözlerin öznesi fark etmişti bu durumu.
"ne var prenses, ne bakıyorsun öyle?"
"bir şey yok."
"bu da hep böyle anasını satayım."
mingi, yunho'nun görmeyeceği şekilde ona göz devirdi ve jongho ile yeosang'a baktı.
"yeosang, karar verdin mi alan olayına?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
absence, yungi ✓
Fanfictionmingi'nin tek isteği, belli bir zamandan sonra düşmanına dönmüş olan yunho'yu gıcık etmekti. ann