ve kapının zili çalar.
saat tam olarak sekizi elli beş geçiyor olsa da mingi yediden beri nedensiz bir şekilde hazırlanıyordu. son konuşmalarından sonra dört saat daha çalışıp fazlasını beyni kaldırmamış, sanki onu okulda, antrenmanlarda ve ekstra durumlarda gördüğü yetmiyormuş gibi aşırı hazırlanma gereği hissetmişti.
"ya, ne yakışıklı olmuşsun sen!" annesinin sesini uzaktan duymasıyla mingi odasındaki aynada kısaca saçına tekrar bakıp koşar adımlarla evin kapısının önüne geldi. "içeri gelsene yunhocuğum, biraz oturalım, öyle çık. olmaz mı?"
yunho da belli ki az çok özenmişti. genelde üstüne alıp çıktığı eşofman takımı değildi bunlar ya da okul forması. bol kesim, gri bir pantolon ve üstüne sade siyah bir üst, bir de eskitilmiş bir kot ceketle bile iyi durmayı beceriyordu. elleri bol ceketin cebindeydi.
"yok," dedi gülerek yunho. sonra kapının yanında şaşkın gözlerle bir anda beliren mingi'ye baktı. onun belirmesiyle bile kokusu sarmıştı ortalığı. "ben şu pasaklı oğlunu alıp çıkayım hemen."
"gelmiyorum ben ya."
annesi buna gülerken kapıyı daha çok araladı, başını da aynı şekilde kapıya dayadı.
"mingi, ne kadar sıkmışsın şu parfümü. vallahi burnum tıkandı."
"ya anne iki dakikaya geçecek zaten." dedi mingi kapının önüne adımlarken. yunho kenara çekildi, mingi de çıktı rahatça.
"iyi bakalım..." diye mırıldandı annesi. "dikkat edin."
ve annesinin kapıyı kapatmadan önce son söylediği bu olmuştu, mingi bunu da düşündü. kendisi evden sabah çıkıp öğlen girecekken bile annesi ona konum atmasını, çok dikkat etmesini, hızlıca işini halledip gelmesini ve türevlerini söylerdi hep. yunho ile hava karanlıktan öteyken, belki içecekken ve döneceği saat belli değilken onun söylediği tek şey dikkat edin idi.
sokakta ikisi yürümeye başladılar sakince, sessizdiler ve zevk vericiydi bu. mingi ani bir kararla onun koluna girdi ve öyle yürümeye devam ettiler.
"bir oyun var." dedi yunho sakince.
"ne oyunu?"
"bir günlüğüne sevgili gibi davranıyor insanlar, böyle yaparak işte ilişkide olsak nasıl olurdu onu görüyorlar."
mingi kaşlarını çattı.
"hiç duymadım bunu ben." dedi mingi kafası karışmış bir ifadeyle yunho'ya gözlerini çevirerek.
"ciddi misin?" yunho ise çok şaşırmıştı buna. "götümden attım ben, ondan duymamış olabilirsin."
mingi ise bir anda buna seslice gülmeye başladı, salak diye mırıldandı.
"ama güzel oyunmuş, öyle diyorlar."
"siktir git ya."
yunho da ona bakarak kısaca güldü buna, iletişimleri ne kadar farklı anlatsa da aralarındaki enerji aylardır sevgili olan bir çiftinki gibiydi. öyle bir rahatlık vardı ikisinde de, ikisi de bunun bir randevu olduğunu adı gibi biliyordu ve ne kadar rahat olsalar da bu bir yana, tatlı bir gerginlik ve heyecan da bulunuyordu ikisinde de. bu kadar insanca bir etkinlik yapacaklarına özellikle mingi hâlâ şaşkındı.
yavaş yürüyorlardı sanki zaman da onlarla birlikte yavaşlayacakmış gibi.
"bu saatte dışarda olmak garipmiş." dedi mingi.
yunho boşta olan eliyle onun saçını karıştırdı.
"tabii sen, minik ezik, bilmezsin gece yaşantısını."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
absence, yungi ✓
Fanfictionmingi'nin tek isteği, belli bir zamandan sonra düşmanına dönmüş olan yunho'yu gıcık etmekti. ann