05

756 46 22
                                    

Barcelona'da ilk haftamı kazasız belasız diyebileceğim, ama muhteşem de sayılmayacak bir şekilde atlatmıştım. Önümüzdeki günlerin geçen bir haftadan daha güzel olmasını diliyor, unutulmayacak güzel anılar yaşamak istiyordum. Özellikle tüm oyunculardan birer imzalı forma almak istiyordum ki bilirsiniz, bu futbolcular geleceğin birer Messi'si, yıldızı olacaklardı. Bir daha hepsini bir arada görebileceğimi pek sanmıyordum, o yüzden bu fırsatı değerlendirmeyi aklıma koymuştum. İmzaları isterken zorlanacağım birkaç isim vardı, onlardan imza almasam mı diye düşünmüyor değildim.

Bugün yine bir youtube videosu çekiyorduk, bu sondan ikinci youtube videomuz olacaktı. Paylaşılması 1.5 aya yayılacaktı fakat ilk iki haftadan tüm youtube işini bitirmeyi planlamıştık. Bana da mantıklı gelmişti çünkü yazmam gereken bir şarkı vardı. Hala nasıl bir şarkı yazıp bestelemem gerektiğini bilmiyordum, onlar tüm işi bana bırakmıştı. Bana bu şekilde güvenmeleri bir yandan iyi hissettirse de öteki yandan üzerimde böyle bir yükün olması beni biraz geriyordu.

Kendime güvenmediğimden ya da iyi bir iş ortaya koyamacağımı düşündüğümden değildi bu, tamamen içimdeki hissiyatla ilgiliydi. Uzun süredir yazdığım ve bestelediğim şarkıları bir türlü beğenemiyor, saatler ve hatta bazen günlerce uğraştığım işlerimi etrafımdaki herkes çok beğenmesine rağmen içime sinmediği için çöp kutusuna gönderiyordum. İlhamımı kaybetmiş gibi hissediyordum, geri nasıl bulacağımı da bilmiyordum. Tek temennim en kısa sürede geri gelmesiydi çünkü aksi takdirde büyük batırırdım.

Video için tüm hazırlıklarım ve makyajım tamamdı. Çekim ve kamera hazırlıklarının bitmesine daha vardı, bu yüzden koridorda beklemeye karar vermiştim. Ben koridora girdiğimde aynı anda koridordan nefes nefese dönen Ferrán ile karşılaşmıştım. Seslendim, 'Hey, nereye böyle hararetli hararetli?'

Beni gördüğünde durdu ve dizlerini tutarak eğilip nefeslendi. 'Antrenman birazdan başlayacak, gözlüğümü dolabıma bırakıp telefonumu şarja takacaktım.' Doğrulup devam etti. 'Ben burada biraz oturup dinlensem, sen telefonumla gözlüğümü götürür müsün? Gerçekten yoruldum, minnettar kalırım.'

Gülümsedim ve elinden telefonuyla gözlüğünü aldım. 'Tabii ki götürürüm, sen dinlen. Ama kimse yoktur değil mi? Kimseyle soyunma odasında karşılaşmak istemem normal olarak.'

Ferrán kafasını iki yana sallayarak sorumu yanıtladı, 'Herkes aşağıdaydı, kimsenin yukarıda olduğunu sanmıyorum.' Cebinden dolabın anahtarını çıkardı ve uzattı.

Anahtarı elinden aldım ve merdivenlere doğru yürürken konuştum, 'O zaman ben çıkıyorum, gelirim 5 dakikaya.' 

Arkamdan bağırdı, 'Girişte sağdan 3. dolap benimki.' 

Merdivenlerden hızlıca çıktıktan sonra önce bilgisayarların bulunduğu odaya girdim ve boş şarjlardan birine Ferrán'ın telefonunu taktım. Ardından bilgisayar odasından çıkıp direkt olarak soyunma odasına girdim. Ferrán'ın dolabını bulmam zor olmadı, sağdan 3. dolabı hemen bulmuştum. Gözlüğünü dolabına bıraktım ve dolabının kapağını kapadım. Anahtarı çıkarıp cebime atmıştım ki yandaki dolabın kapağının biraz aralıklı olduğunu gördüm.

Merakıma yenik düşüp aralıklı kapağı açtım. Açtığımda anladım ki, bu Pablo'nun dolabıydı. Kapağında bir sürü fotoğrafının yapıştırılmış olmasından anlamıştım bunu. En yukarıda geçtiğimiz sene kazandıkları kupayla olan bir fotoğrafı vardı, onun yanında ise Pedri ile olan bir fotoğrafları vardı. Onun altında ise ablası ve annesiyle bir fotoğrafı vardı. Ailesini ve arkadaşlarını önemsiyor, diye düşündüm. Annesi ve ablasıyla olan fotoğrafın hemen yanında iki tane küçüklük fotoğrafı vardı. Gülümseyerek birini elime aldım. Çok tatlı bir çocuktu, şu an her ne kadar dünyanın en can sıkı insanı olsa da. 

Fotoğrafı izlemekle o kadar meşguldüm ki, içeriye birinin girdiğini ruhum bile duymamıştı. Pablo Gavi, sertçe dolabının kapağını kapattığında korkuyla irkilmiştim. Karşımda onu ıslak saçlarla, üstsüz ve altında sadece belinden dizlerine kadarını kapatan beyaz bir havluyla görmeyi beklemiyordum.

Yüz ifadesinden kızıp kızmadığını anlamak zordu, tam olarak ne hissettiğini çıkaramıyordum. Nasıl bir tepki vereceğini asla kestiremediğim anlardan biriydi ama şu an durumlar kat kat daha karışıktı. Daha öncesinde ona hiçbir şey yapmamama rağmen bana kötü davranıyordu, şimdi ise onun dolabını izinsiz karıştırmıştım ve ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Biraz daha yaklaştığında ben de geriye giderek dolaba tabiri caizse yapışmıştım. Direkt olarak gözlerime bakıyordu, bütün her şey oldukça hızlı ve birkaç saniye içinde geçiyordu fakat her bir saniye bana bir saat gibi geliyordu. Nihayet konuştuğunda illüzyondan çıkmış gibi hissettim. 'Sana başkasının eşyalarını karıştırmaman gerektiği öğretilmedi mi?'

Bu soruyu oldukça sakin ve alçak bir ses tonuyla sormuştu, açıkçası kızıp bana bağırmasını beklediğimden bu sakinliğine çok şaşırmıştım. Yine de bunun bir tür 'fırtına öncesi sessizlik' olup olmadığına emin değildim, o yüzden en kısa şekilde özrümü dileyip dolapla arasından sıyrılmak ve bu odayı terk etmek istiyordum.

Gerginliğimden dolayı kısık ve biraz titrek bir sesle konuştum. 'Pablo, ben… kapağının açık olduğunu görün-' Cümlemi tamamlama izin vermeden küçük bir 'shh' ve dudağımdaki parmağı ile beni susturdu. Bu hareketi vücudumun her noktasına elektrik göndermiş gibiydi. Ardından parmağıyla yanağımı hafifçe okşar gibi oldu ve anlam veremediğim bu hareket zaten ortamın gerginliğinden hızlanmış olan nefesime hiç de iyi gelmemişti. 

Yanağıma düşen saç tutamını kulağımın arkasına gelişigüzel götürdü. Bunun ardından parmakları kolum boyunca can yakıcı bir yavaşlıkta ilerledi. Göğsüm hızla inip kalkarken ve yanaklarım alev alırken, Pablo'nun eli, yumruk yaptığım elimi tutmuştu. Sıktığım parmaklarımı açmam için bir hareket yaptığında açmıştım ve elime aldığım çocukluk fotoğrafını gördük. Titreyen elimin üzerindeki resme birkaç saniye baktı, 'Buruşturmuşsun.' dedi. 

Fotoğrafı alıp elimi bıraktığında, elim boşluğa düşmüştü. 'Bir daha benim gizli eşyalarıma bakmak istersen, bana söyle. Ben sana gösteririm.' Alaycı olup olmadığını anlayamayacağım kadar düz bir ses tonu ve ifadesiyle konuşmuştu. 

Anın büyüsünden kurtulup zar zor konuştum, 'Bir daha olmayacak.' Cümlemi bitirir bitirmez kendimi bir hışımla odanın dışına attım. Kapıyı kapattığımda hala dizlerim titriyordu ve nefesim düzensizdi. 30 saniye kadar nefesimi normale döndürmek için kapının önünde bekledim ve yavaşça merdivenlerden inip bugünün çekimleri için sahaya indim.

Aşağıya indiğimde Ferrán da çoktan inmişti, ben uzun süre gelmeyince o da beni beklemeyip inmiş olmalıydı. Geçirdiğim gergin dakikaların üzerinden yaklaşık yirmi dakika geçmişti ve çekimler için yapılan hazırlık anca tamamlanmıştı. Öyle duymuştum ki bu işleri yöneten kişi izne ayrılmıştı, o yüzden birkaç gündür çekimler ben bana söylenen saatte gelmeme rağmen uzuyordu.

Sahaya inmem söylendiğinde denileni yaptım ve sahaya indim, biraz ileride Barcelona'nın birbirinden iyi futbolcuları kendi aralarında paslaşıyor, şut çekiyordu. Ben de kameraların kuruluşunu, ortamın hazırlanışını izliyordum. En son hatırladığım şey ise, etrafı izlerken aniden kafama hızla çarpan toptu. 

*****

hiiii!!! iyi aksamlar, bu bolum biraz seydi... you know......... seviye atlatici bir bolumdu hem Sara hem de Gavi acisindan.

umarim begenmissinizdir, okuyorsaniz oylamayi ve yorum yapmayi lutfen ihmal etmeyin, 15 okuyucumu cok seviyorum,,,, bayyy <33

control, pablo gavi.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin