"nereye gidiyoruz?"
"Evime."
"Ne?"
"Sakin ol prenses. Sadece konusucaz."
"Mert ben vazgeçtim. Serkanla konuşmak istiyorum."
"Hayır istemiyorsun."Mert son derece hızlı gidiyordu.
"Mert! Yavaşla."
"Bilmediğin o kadar çok şey var ki."
"Serkan anlatır."
"Serkanin anlatmayacagini biliyoruz."
"Hayir anlatır."
"Anlatacağını düşündüğün için mi beni aradın."Mert arabaları çok hızlı geçiyordu. Arabanın içinde savruluyordum.
"Yeter! Ya yavaşla ya da beni indir."
Mert hızını sabit koruyordu. Sonunda evine vardığımizda durmuştu. Midem çok bulanıyordu. Mert arabanın kapısını açtı. Başta inmek istemedim.
"Serkana götür beni."
"Dinledigin şeylerden sonra hala gitmek istseyecek misin acaba."Mert kucagimdaki çantamı aldı. O çantamı alınca ben de arabadan indim. Bana çok yakın durdu. Araba ile onun arasında kalmıştım. Daha da yaklaştı. Kaçmak istesem de kacamazdim. Nefesi boynuma degdiginde tüylerim diken diken oldu. Sadece arabanın kapısını kapatıp uzaklaştı.
"Hadi gidelim prenses."
Çok lüks bir apartmanda yaşıyordu. Apartmandan içeri girdiğimizde kapıda bir kart okuttu. Ardından asansöre bindik. Mert 21. Katta oturuyordu. Asansöre bindik. Ama ikimiz de sessizdik. Birbirimize bakmiyorduk bile.
Asansörden indikten sonra Mert'in dairesine girdik.
"Ayakkabılarını çıkarmana gerek yok. Ceketini alayım istersen."
"Kalsın."Eve küçük bir göz gezdirdim. Burası muhteşemdi. Mert gibi bir şirket sahibinin de böyle bir eve sahip olması bekleyenmeyecek bir şey değildi.
"İçeri geç otur. Ben de içecek bir şeyler getireyim. Merak etme alkolsüz. Her şeyi hatırlamanı istiyorum."
Ben içerde bir koltuğa oturup merti bekledim. Telefonuma baktım. Serkan onlarca kez aramış ve bir sürü mesaj atmıştı. Tekrar aramak istedim ama mert geldi. Bir sandalye çekip karşıma oturdu. Kahveleri önümdeki küçük sehpanın önüne koydu.
"Hazır mısın?"
"Hazırım."Mert derin bir nefes aldı. Babamın hastalığından ve Amerika'da başlayıp burda yarım bıraktığı tedavisini anlattı. Mert anlattıkça göz yaşlarıma hakim olamıyordum.
"Neden yarım bıraktı?"
"Kurtulma imkanının çok düşük olduğunu biliyordu. Henüz ayakta durabiliyorken kalan zamanını senin yanında geçirmek istedi. Senin bilmeni ve üzülmeni de istemedi. Her şeyi mahvettiğini biliyordu. Ölmeden önce seninle arasını düzeltmek istedi."
"Bilmek benim de hakkımdı. Neden söylemediniz? Geri dönüşü yoksa bile son günlerinde daha çok yanında olurdum."
"Ona hasta babam olarak bakmanı istemedi. Baban olarak görmeni istedi."Göz yaşlarımı sildim. Televizyon ünitesinin üstünde bir çerçeve vardı. Ayağa kalkıp onu aldım. Mert annem ben ve babam vardık resimde. Bu resimden iki yıl sonra mert Amerika'ya gitti.
"Yakında bu resimden bir kişi daha eksilecek."
Çerçeveyi yerine bıraktım ve tekrar koltuğa oturdum.
"Peki Serkan? O ne zamandır biliyordu? Yalan ihanet dediğin bu muydu?"
"O gece aile yemeğinizde elini kestiğinde hastaneye gittiğimizde öğrendi."
"Sadece hasta olduğunu mu?"
"Pek sayılmaz. Mislina, babamla Amerika'dan dönme sebebim sendin. Küçükken senden deli gibi hoşlanıyordum. Teyzeme sürekli seni anlatıyordum. Herkes biliyordu senden hoşlandığımi."
"Hatırlıyorum. Bense serkandan hoşlanıyordum."
"Neyse. Amerika'ya gittiğimde duygularım tam anlamıyla bitmedi. Kardeşim olarak kabullenmek çok istedim seni. Ama yapamadım. Tam tüm duygularımi artık unuttum derken, babam gelip bir gün benimle konuştu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mislina +18
Romance"Serkan abi..." İşaret parmağını dudağıma götürdü. Diğer eliyle boynumu tuttu. Sıkmıyordu. Sadece tutuyordu. "Bana eğer bir kere daha abi dersen ağzını kapatmak için öpmek zorunda kalacağım." Nefesim içime kaçtı. Derin nefesler alıyorduk ikimizde...