𝚀𝚞𝚎𝚛𝚎𝚗𝚌𝚒𝚊

379 44 8
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


🎧 Chase Atlantic - Swim 


Wooyoung cebine attığı telefonu ve birkaç eşyasıyla kendini serin hastane koridoruna attı. Vücudu içinde bulunduğu panik durumundan dolayı alarm halindeydi. Avuç içleri terliyor bacakları onu taşıyamayacakmış gibi ağırlaşıyordu. Burayı bir an önce terk etmeliydi. Odadan nasıl çıktığının bilincinde değildi. Öyle ki koridordaki birkaç hemşire ve hasta bakıcının gözlerini üzerinde hissettiğinde anlamıştı durumu. Gömleğinin düğmeleri açıktı. Kavruk teninin üstündeki bej rengi bandajlar vücudunu öyle sarıyordu ki utanmaya gerek duymamıştı. Ya da şu an onları umursamayacak kadar kötü bir ruh halindeydi.

Karşıdan ona doğru yürüyen Yunho'nun kolunu sıkıca kavramış ve asansörlerin olduğu bölgeye doğru çekmişti. Arkadaşının konuşmasına fırsat vermeden ısrarla düğmeye basmaya devam ediyordu.''Neler oluyor Woo?' 'Yunho arkadaşının sahip olduğu beden dilinin tam tersine sahipti. Sol kolu Wooyoung'un parmakları arasındaydı. Ağırlığını sağ tarafına verip kalçasını duvara yaslamış bir şekilde ona bakıyordu. Sakindi. Wooyoung dişleri arasındaki dudaklarını biraz daha dişledi. Ne zaman gergin olsa istemsizce bunu yapıyordu. Ağzına gelen metalik tatla dudaklarını özgür bıraktı. İnatla asansör düğmesine basmaya devam ediyordu. Olağanüstü bir çaba sarf ederek Yunho'yu açılan asansör kabininin içine iteledi. Hızla otoparkın bulunduğu kat düğmesine basmadan önce arkadaşına bir yanıt vermesi gerektiğinin farkındaydı. ''Açığa çıktım.''


Siyah Jaguar Jeep'in koltuğuna biraz daha yayıldı küçük olan. Kafayı yemek üzereydi. Telefonu açtığında duyduğu ''Merhaba Küçük Efendi'' cümlesi beyninde dönüp duruyordu. Kim... Kim olabilir? Gergince yerinden doğrularak şoför koltuğunda oturan çocuğa döndü. ''Aklına biri geliyor mu ?'' Yunho başını olumsuz anlamda sallayarak yola odaklanmaya devam etti. Hava çoktan aydınlanmış, saat sabahın sekizi olmak üzereydi. Seul sokakları işe ya da okula yetişmeye çalışan insanlarla doluydu. ''Mingi olamaz bir şeyden haberi olmadığı belli.San olsaydı şu an benden kurtulmak için elinden geleni yapar babamı başıma musallat ederdi. Aklıma olabilecek her senaryoyu getiriyorum ama olmuyor. Taşlar yerine oturmuyor. '' Yunho sol sinyalini verip Jung malikanesinin bulunduğu taş yola girmek üzereydi. Sol tarafta, olduğundan daha da küçülmüş bir şekilde oturan arkadaşına bakıp önüne döndü.

Korumaların dev demir kapıları açmasıyla malikanenin bahçesine giriş yapmışlardı. Wooyoung hızlıca etrafa göz attı. Kış bahçesine kurulan kahvaltı bugün kurulmamıştı. Ardından bakışları ön cepheye bakan odasına kaydı. Eve geç geldiği günlerin sabahında, odasına balkondan girerdi. Yeosang o kapıyı onun için hep açık tutardı. Şu an görebildiği kadarıyla kapalıydı. Bir terslik vardı. Arabadan inip ön kapıya ilerlediğinde anahtarı cebinden çıkarıp çok ses yapmamaya dikkat etti. Anahtarı deliğine soktuğunda kapı kendiliğinden açılmış öne doğru sendelemişti. ''Gelmezsin sanıyordum.'' Üzerine giydiği siyah saten sabahlık , ayağına giymiş olduğu deri terlikleri ve her sabah usanmadan içtiği zift gibi kahvesiyle onu karşılayan Yeosang'dan başkası değildi.

King of Disaster | WoosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin