San yan koltuğunda uyuyan çocuğu uzun uzun süzdü. Gözlerini ondan bir saniye bile ayırmak istemiyordu. Wooyoung'un gözleri , dolgun çilek rengi dudakları , yumuşak uzun siyah saçları ve onu sarhoş eden vanilya kokusu. Aklını başından almıştı. İhtiyacı olan her şey ondaydı. Kısa sürede bunun farkına varması zor olmamıştı.Kendine oldukça kızgındı. Onu daha önce nasıl fark etmemişti. Nasıl sırtındaki yüklerden biri haline getirmişti aklı almıyordu. Bu küçük çocuğu tüm kalbiyle seveceğine emindi.
Wooyoung uyuduğu rahat deri koltukta kıpırdandı. Arabanın sıcaklığı onu mayıştırmış yolun yarısında uyuyakalmıştı. Olduğu yerden esneyerek doğruldu. Hava kararmak üzereydi.Ne zamandır uyuyordu? "Uyandırmak istemedim." gelen derin sesle şimdi tamamiyle uyanıktı. Şoför koltuğunda yayılmış ona dönük bir şekilde oturan adama döndü. Kısılmış badem gözler , gülümseyen kiraz rengi dudaklar ve yüzüne oldukça yakışan iki çukur.Choi San. Belli ki uyuduğu tüm süre boyunca bakışları hep üzerindeydi. Sersem bir şekilde gülümseyerek önüne döndü. Etrafına baktığında çoktan geldiklerini Hong'un evinin önünde olduklarını fark etti. "Oh... gelmişiz bile." Yanındaki adam onaylayan bir mırıltı çıkardı. O da Wooyoung gibi olduğu yerde doğrulmuştu. "Yaklaşık bir saat oluyor." Küçük çocuk büyüyen gözleriyle adama döndü. Yüzündeki çarpık gülümsemeyle gözlerini onun üstünden ayırmamıştı.Bir saattir arabada uyuyordu ve o onu uyandırmamıştı. Şaşırdığı şey ise zamanı yönetmeyi seven Choi San vaktini boşa harcamıştı. Hemde onun için.
Emniyet kemerini çıkarıp aceleyle arka koltuktan eşyalarını aldı. " Ah...özür dilerim." San kaşlarını havaya kaldırıp panik halindeki çocuğa baktı. Neden özür dilediği hakkında bir fikri yoktu. " Zamanını çaldığım için üzgünüm. Yapacak daha önemli işlerin olmalı.Bıraktığın için teşekkürler." Kapıyı açmak için hamle yaptığı sırada sol kolundaki sert tutuşla tekrar koltuğa yerleşti. " Günümü sana ayırdım. Ve senden daha önemli bir işim yok. Özürü gerektirecek bir hatan , teşekkürüne layık bir olay yok. Benim için zevkti." Sert tutuş yumuşak bir okşamaya dönmüştü. Wooyoung doğru duyup duymadığını düşünüyordu. San bugün bir garipti. Olduğundan bambaşka biri gibi davranıyordu.Davranışları her zamanki gibi sert değildi. Sözcükleri özenle seçiyor tonlamalarına dikkat ediyordu. Bakışları ise daha önce görmediği kadar sıcaktı. Ateş kadar sıcak. Choi San bugün baş döndürücüydü.
İki yıldır gözünün önündeydi ve bu zamana kadar San için bu kadar önemli olmamıştı. En önemlisi hissetmemişti bile. Neyin değiştiğine dair kavgayı ilerleyen zamanlara erteleyerek anı bozmak istemedi. Suratına küçük bir gülümseme yerleştirip arabadan indi. Kendiyle birlikte sol tarafındaki kapıda açılmış San da arabadan inmişti. Yavaş adımlarla birbirlerine yaklaşıp ortada buluştular. Wooyoung sabah ve an önce yaşananlardan dolayı bakışlarını kaçırmış arkasında kalan beyaz villaya bir bakış atmıştı. Ayaklarıyla yerdeki taşları eşelemeyi bırakıp adama döndü. "Bıraktığın için teşekkürler.Gitsem iyi olacak." Küçük bir el hareketiyle vedalaşıp ilerlemeyi düşünmüştü. San hızlıca cebindeki ellerini çıkarıp önündeki çocuğu kendine çekti. Ellerini küçük çocuğun beline koymuş parmak uçlarıyla hafifçe okşamıştı. Karşısındaki esmer tenli çocuğun yavaş yavaş pancara dönüşünü izledi. Bundan zevk almıştı. Çocuğu iyice göğsüne çekip kulağına fısıldadı. " Benim için zevkti."
.
Wooyoung koltukta kahkahalarla gülen arkadaşına bir yastık daha fırlattı. Başımdan geçenleri ve San'la yaşanan küçük yakınlaşmaları anlattığından beri Yunho durmadan dalga geçmiş gülmekten nefes alamayacak hale gelmişti. "Ekmek kızartma makinesi ha" Wooyoung sinirle olduğu yerde kıpırdandı uzanıp bir yastık daha atmak üzereydi ki Hongjoong elindeki iğnelerden bir tanesini derisine geçirmişti. "Yaaah!" Acıyan yeri ovuştururken bir yandan da homurdanmaya devam ediyordu. " Buraya hiç gelmemeliydim!" Yunho yattığı yerde iyice yayıldı. Arkadaşının utançla kızaran yüzüne karşı kıkırdamaya devam ediyordu. "Bence de. İşi yarım bırakıp koştur koştur buraya mı geldin gerçekten?" Hongjoong son ölçüyü de alıp oturduğu yerden kalktı. Wooyoung'u özlediği için değil gelecek ay olan defile taslaklarının ölçü modeli olması için çağırmıştı. Yunho ise o her zaman buradaydı. Ağzındaki iğneleri yerlerine koyarken duruma el attı. "Kavga etmeyi kesin" Wooyoung çocuğun işini bitirdiğini anlayınca mini podyumun üzerinden inip üstünü değiştirmek için odadan ayrıldı. " Wooyoungdaki değişim bir tek benim dikkatimi çekmiş olamaz değil mi ? Sen de farkındasın. Eskisinden daha konuşkan. Bize özel hayatından bahsediyor mesela. Oh Tanrımmm..!" Hongjoong Yunho'nun söylediklerine göz devirmek ile yetindi. Bu ikisiyle baş edebilmek istiyorsa kendisine en acısından bir filtre kahve yapması şart olmuştu.
.
Hongjoong elindeki kahve fincanlarını didişmeye devam eden ikiliye uzattı. "Evet. Baştan dökül bakalım" Kendini pufa atmadan önce bakışlarını Wooyoung'da sabit tuttu. "Ekstra bir olay yok. Anlattığım gibi" Küçük çocuk elindeki kahve fincanın sapıyla oynarken bakışlarını yerden kaldırmamıştı. Ortamdaki sessizlikten anladıkları gibi her şey bu kadarla bitmiyordu. "Konuşmanı istediğin yaşadığın olay örgüsü değil Woo. Hislerin" Evet karmakarışık olan hisleri. "Bilmiyorum. Ne hissettiğimden emin olamıyorum. Size karşı dürüst olacağım." Yerinde doğrulup elindeki fincanı sehpaya bıraktı. Hisleri hakkındaki ilk konuşmasını düşünmeden rahatça aktarmak istiyordu. Hem kendine hem de arkadaşlarına. "Ondan etkileniyorum. Dokunuşlarından, mimiklerinden, gülümsemesinden, kokusundan en önemlisi bakışlarından çok etkileniyorum." Bakışlarını arkadaşlarında gezdirdi. Büyük bir heyecanla onu dinliyorlardı. "Sana nasıl bakıyor?" Yunho'nun sorusuyla gözünün önünden gitmeyen tatlı badem gözler geldi aklına. Yüzüne oturan küçük gülümsemeyle cevapladı. "Uzun uzun" Hongjoong Wooyoung'a dolu gözlerle bakıyordu. Hayatla olan savaşını bitirmiş gibi duruyordu. "Ama korkuyorum. İki yıldır beni tanımak için bir çabası yoktu. Birbirimiz için çabalamadık.O hep soğuk ,kasvetli ,sert ,otoriter Choi Sandı benim için. Şimdi birden bire böyle bir insan olması beni korkutuyor. Onun akıntısına kapılıp boğulmaktan korkuyorum." Rahatlamıştı. Hislerini ve korkularını ilk defa dile getiriyordu. Kendi bile emin değilken bu şekilde konuşmak gerçekten rahatlamasına sebep olmuştu. Hongjoong yerden kalkıp ikisinin ortasına oturdu. Sırtını Yunho'ya yaslayıp tamamiyle Wooyoung'a döndü. "Korkma. Artık hayatının kasvetini geride bırakmalısın. Birini sevdiğim için hissettiğin için hayatla olan savaşını kaybetmiş sayılmazsın.O akıntıda boğulsan bile buna değilmiş iyi ki yapmışım diyeceğini hepimiz biliyoruz. Tek başına yürüdüğün yolda sana eşlik edecek birine ihtiyacın var. Sevilmeye ihtiyacın var." Sevilmeye ihtiyacı vardı. "Sevgi görmemiş biri , birini sevebilir mi?" Gülerek kurduğu cümle canını oldukça acıtmıştı. Hayatı boyunca gördüğü sevgi bir elin parmağını geçmezdi. Yeosang Yunho ve Hongjoong. Onu koşulsuz seven bu üç kişiden gördüğü kadarıyla biliyordu sevgiyi. Sevgisiz bir ailede büyüyen çocukların kaderi ömrü boyunca onun peşini bırakmamıştı. "Biçim veremediğin şeylerin biçimi alırsın Wooyoung. Sevmeyi öğrenmenin en güzel yöntemi verilen sevgiye kapılmaktır. San sana iyi gelecek." Umarım diye geçirdi içinden. Umarım San bana iyi gelir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
King of Disaster | Woosan
Fiksi PenggemarKollarındayken, her şeye sahipmişim gibi hissediyorum. -Cinsellik - Alkol - Şiddet içerir.