𝙳𝚎𝚜𝚒𝚛𝚎

297 44 7
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Gitmek istemiyorum." Wooyoung gerginlikle yerinde kıpırdandı. San arabayı Jung malikanesine sürerken o sızlanmaya devam ediyordu. Yaklaşık üç haftadır aynı evi paylaştığı adama oldukça alışmıştı. Sabah onunla uyanmak , birlikte vakit geçirmek , bir şeyler paylaşmak rutini haline gelmişti. Geçmişte olmadığı kadar yakın oluşlarını bu anlara bağlıyordu. Sanki o evden dışarıya adım attığında büyü bozulacak , birbirini tanımayan hayat arkadaşları rollerine geri döneceklermiş gibi hissediyordu. "Keşke gittikleri yerden dönmeseydiler." San suratındaki küçük gülümsemeyle çocuğu dinlemeye devam etti. O da gitmesini istemiyordu. Küçük çocuğun varlığı kalbinin buzlarını eriteli çok olmuştu. Evine yayılan vanilya kokusu, çocuğun şen kahkahaları gri olan hayatına renk katmıştı. O olmadan siyah beyazlığa kapılacağı aşikardı. Sağ eli direksiyonda sol elide çocuğun bacağındaydı. Elinin altındaki kumaş parçasının üstünden çocuğun bacağını okşadı. "Bu bir son değil Young." Kaçınılmaz sona yaklaştığını bilerek böyle cümleler kurmak çok bencilce hissettirdi. Kendi çıkarları için geçmişte yaptığı hatalar aşkının yanına biraz da pişmanlık serpiştiriyordu. Dünden beri allak bullak olan zihni Wooyoung'un kendi evine dönüyor oluşuyla sessiz çığlıklar atmaya devam etti.




"Bay Choi ve Bay Jung geldiler efendim." Yaşlı adam sert bir hareketle elindeki çatalı tabağına bıraktı. "Gelsinler" Jung ailesinin kasvetli evinde her zamanki kahvaltı fasıllarından biri yaşanıyordu. İş dışında bir şeyin konuşulmadığı , yeterince fazla çeşitle donatılmış , soğuk , kasvetli masa zenginliğin açgözlülüğünü temsil ediyordu. İçeri giren çifti görünce yüzüne samimi olmayan bir gülümseme yerleştirdi. Gözlerini önce oğluna daha sonra yanındaki adama çevirdi. Daha sonra birbirine kenetlenmiş ellerine takıldı. Yüzüne yayılan sinsi gülümsemeyle yerinden kalkıp genç çifti karşıladı. "San bu ne güzel bir sürpriz. Wooyoung tek gelir sanmıştım." Genç adamla el sıkıştıktan sonra masaya bir tabak daha konulmasını emretti. Selamlaşma faslı bittikten sonra herkes masadaki yerini almıştı.



Aynı babası gibi Yeosang'ta ikisinin beraber geleceğini düşünmemişti. Choi San ve Bay Jung'la aynı masada oturduğu bir diğer gün aklına geldi. San'la ilk tanışmasıydı. Ve o masada bir aile ferdi değil şirket avukatıydı. Hayatının kara lekesi olan o günü hatırlayınca midesi kasıldı. Gerginlikle salladığı bacağına dolanan ellerle irkildi. Wooyoung onun gerginliğini babasına bağlamıştı. Babası her zaman düşünmeden konuşur, tartışma ortamlarına bayılır ve yanlarında kim olduğunu düşünmeden onları azarlardı. Küçük çocukta kardeşinin San'ın ilk defa bulunduğu masada böyle bir an yaşanma ihtimali ile gerildiğini düşündü. Bacağını güven verircesine sıkıp , küçük sarsıntıları durdurmayı umdu. Yeosang olduğundan farklı davranmaya devam ettikçe aklı karışıyordu.


San söze girmek için boğazını temizledi. Karşısındaki çocukların ve yanındaki adamın dikkati çekmiş olacak ki gözler ona dönmüştü. "Bay Jung şunu bilmenizi isterim ki Wooyoung ve ben düğünü önümüzdeki ay yapmayı planlıyoruz." Küçük çocuk adamın söylediklerini idrak etmeye çabaladı. San az önce kendisine danışmadan ikisi adına bir karar almış ve bu kararı en üst merciye , babasına taşımıştı. Şaşkınlığının yanına içinde giderek büyüyen öfkesi de katıldı. Bakışları San ve babası arasında gitti geldi. Evet onunla evlenmek istiyordu. Evet hayatını plansız yaşayan genç adam değil kendisiydi. Fakat böylesine önemli bir konuda önce fikrinin alınmasını beklerdi. Gözlerini karşısındaki adama dikti. Bakışları kararlı , sözleri reddedilmeyi kabul etmeyecek kadar keskindi. Karşısındaki San değil Choi San'dı.

Babası kumaş peçeteyle ağzını silip tabağının kenarına bıraktı. "Wooyoung? Bana bundan bahsetmemiştin!" Küçük çocuk boş bakışlarını San'dan çekip babasına döndü. Sanki sürekli iletişim halindelermiş gibi konuşması onu güldürmüştü. Şu an masada Choi San oturmuyor olsaydı babasının pek dikkati çekmeyecek olduğunu da biliyordu. O her zaman görmezden gelinmiş , aldığı emirleri uygulamaktan başka bir işe yaramamıştı babasının gözünde. Şimdi bahsini yaptığı bu baba oğul ilişkisi göz pınarlarını doldurmaya yetmişti. O anki hırsıyla San'ın dediklerini onayladı. "Geç alınmış bir karar olduğunu düşünüyorum. Sonuçta iki yıldır birlikteyiz. Zamanı gelmişti." Bakışlarını San'a çevirdiğinde genç adam gülümseyerek onu onayladı. Yeosang ise sinirden kaskatı kesilmişti. San'ın neden böyle davrandığını anlıyordu. Ortada düğün planı falan yoktu. Choi San aceleci davranıyordu. Bir hışımla ayağa kalktı. Kesilen konuşmayla dikkatleri üzerinde topladı. "Böldüğüm için üzgünüm fakat kalkmam gerekiyor. Duruşmam var." Wooyoung'un başına bir öpücük kondurdu. "Gelişmelerden beni haberdar et. Hepinize afiyet olsun." Genç adamın yemek odasını terk etmesiyle ilgi tekrar Bay Jung'a kaymıştı. "Pekala dediğiniz gibi olsun. Önümüzdeki ay gerçekleştirelim. Tam tarihe karar verdiğinizde organizasyon departmanıyla bir toplandı yaparız." San duyduklarıyla derin bir nefes aldı. Bay Jung'un karşı çıkmayacağını zaten biliyordu. Wooyoung'u buraya getirirken asıl amacı bu konuşmaydı. Yeosang her şeyi batırmadan geminin dümenini eline almalıydı. "Ve bir şey daha. Wooyoung'un bana taşınmasının daha uygun olduğunu düşünüyorum." Küçük çocuk bu sefer umut dolu gözleriyle babasına döndü. Gözleriyle yalvarıyordu. Benim için ilk defa bir şey yap ve bunu kabul et diyordu. "Pekala. Sen uygun görüyorsan taşınabilir."




San'ın ofisindeki dev camlardan dışarıdaki hayat telaşını izliyordu küçük çocuk. İçinde binbir türlü duygu vardı. Bugün yaşadığı olay örgüsü başını döndürmeye yetmişti.Fikri sorulmadan evleneceğini öğrenmiş daha sonra sabahki gerginliğinin üstü kapatılmıştı. San'la evleniyor aynı zamanda aynı evi paylaşmaya da devam ediyordu. Bütün bunlar için kendine kızmaya devam etti. San'a o kadar taviz vermişti ki kendi hayatıyla ilgili kararları da artık o alıyordu. Ve San'a o kadar bağlanmıştı ki onun evinde , onun yatağında olmak için yanıp tutuşuyordu. Tüm bu tezatlıkları kendi hatası olarak görmüştü. Belki karakterindeki gel gitleri yerine oturtmayı başarsaydı Choi San karşısında bir duruşu olurdu. Aşkın böyle bir şey olacağını hiç düşünmemişti. Beline dolanan kaslı kollar ve burnuna dolan odunsu orman kokusuyla iki saatlik toplantının bittiğini , o derin düşüncelere dalmışken San'ın çoktan yanına gelmiş olduğunu fark etti. "Sıkıldın mı?" Yavaşça geniş kollar arasında dönerek genç adamla yüz yüze geldi. "Bana düşünecek o kadar şey verdin ki iki saatin nasıl geçtiğini anlamadım bile." Yavaş ama etkili bir şekilde adamı göğsünden ittirip kendinden uzaklaştırdı. "Young. Sabah o kadar stresliydin ki bu konuyu seninle konuşmak için doğru zaman değildi." Kendinden uzaklaşmaya çalışan çocuğa zaman tanımak için iki adım gerisindeki geniş koltuğun koluna oturdu. "O anda doğru zaman değildi San. En azından benimle konuşmuş bu şekilde düşünüyorum senin fikrin ne demiş olsaydın şu an sana böyle davranıyor olmazdım. Ve emin ol cevabım yine evet olurdu. Ben de seninle evlenmek istiyorum. Hiçbir şey düşünmeden sadece sana ait olmak , seninle olmak , senin ailen olmak istiyorum.Seni istiyorum. Varlığımı yok sayıp benim adıma kararlar almanı değil!" Ne derse desin olan olmuştu. Choi San onun varlığını görmezden gelmiş tıpkı babası gibi davranmıştı ona. En çok yaralayan da buydu. San'ın yanından geçip deri tekli koltuğa bıraktığı kaşe kabanını ve çantasını eline aldı. San hâlâ bıraktığı yerde geniş camdan manzarayı izliyordu. "Akşam evde görüşürüz." Arkasına bile bakmadan adamın ofisinin kapısını çekip çıktı. San ise basit olarak tabir edebileceği bir olaya bu kadar sert tepkiler almayı beklemiyordu. Gelecekteki kasırgadan nasıl sağ salim çıkabileceklerini düşündü.

King of Disaster | WoosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin