𝙼𝚘𝚞𝚗𝚝𝚊𝚒𝚗

291 38 5
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


🎧 Taemin - Guilty

İnsanlar sevgiyi nasıl vereceğini bilirken almak konusunda oldukça beceriksizdir. İçten gelen duyguları yansıtmak , karşı tarafa hissettirmek ne kadar kolaysa sevildiğini bilmek , kabullenmek bir o kadar karmaşık gelir.

San şu an bu kısır döngünün içindeydi. Karşısındaki çocuğun sakinliği onu oldukça germiş , iki dağ arasına gerilmiş ipin üzerinde dikkatle yürüyen bir akrobat gibi hissettiriyordu. Karşı dağa ulaşmadan düşmesi muhtemeldi. Küçük çocuk karşısındaki orman manzarasını izlerken kendi sakinliğine de şaşırıyordu. Deri L koltuğun karşı çaprazında oturan adama göre vücut dili bir sorun olmadığını söylese de zihni karmakarışıktı.

Oturduğu koltukta öne doğru eğilerek orta sehpanın üzerinde bulunan şarap şişesine uzandı. Damarlarında akan kanın akışını hızlandırmadan rahatlayamacağını biliyordu. Kadehine doldurduğu kırmızı şarabı dudaklarına götürmek üzereyken bakışları karşısındaki adama çevrildi.

"Beni susmak için mi buraya kadar sürükledin?"

Eve geleli yaklaşık iki saat olacaktı. Beklediğinin aksine karşısındaki adam ne konuşmuş ne de kendisini açıklama gereği duymuştu. Gerçi açıklanacak neyi kalmıştı ki ? San küçük çocuğun sesini duyduğunda ipin üzerinde biraz sendeledi. Konuya nereden veya nasıl gireceğini bilmediği için saatlerdir suspus oturuyordu. Elleriyle yüzünü ovuşturup yaslandığı koltuktan başını sarkıttı. Geniş tavan aydınlatmalarını izlerken artık bir şeylerin konuşulması gerektiğini bilerek cesaret toplamaya çalışıyordu.

"Ne diyeceğimi bilemiyorum. Aramıza kurmaya çalıştığım köprülerin altında kaldım biliyorum."

Sesinde her zamanki kendinden eminlik yoktu. Nefesleri boğuk , tonlamaları tereddütlüydü.

"Hmm..köprüleri yıkan da ben mi oluyorum şimdi?"

Kendisinin aksine küçük çocuğun sesi oldukça netti. Ne istediğini bilir gibiydi. Oturduğu yerden doğrularak o da kendine bir kadeh şarap doldurdu. İkisi de birbiriyle göz teması kurmaktan kaçınıyor , cümleleri birbirini tetikliyordu. Havadaki gerginlik tüyler ürpertici bir seviyeye ulaşmıştı. Genç adam sessiz kalmayı tercih etti. Ne söylese ne yapsa bunun affı olmadığını biliyordu.

Wooyoung ani bir hareketle oturduğu yerden kalkıp bütün odayı kaplayan pencerenin önüne geçti. Elindeki kadehiyle huzur bulduğu manzarayı izlemeye devam etti.

"Her şeyi bu kadar imkansız , karmaşık ve çirkin kıldığın için senden nefret ediyorum. Keşke hepsi bir rüya olsa , keşke."

Sesi içindeki kırgınlığın temsili gibiydi. San olduğu yerde biraz daha küçüldü.

"En çok neye kızıyorum biliyor musun? Bana söylemek için koskoca iki yılın vardı. Aylardır aynı evi paylaşıyoruz. Yüzüme bakmadığın beni görmezden geldiğin her an senden de kendimden de o lanet olası babamdan da nefret ettim ben. Sonra sihirli bir değnek değmiş gibi benimle ilgilenmeye beni sevmeye başladın. Sana inandım! Sevgisizlikten geberirken sana kapıldım! Sonuç ne ? Yine hüsran."

Ses tonu sonlara doğru yükselmiş elindeki kadehi anlık bir sinirle zeminle buluşmuştu. San etrafa yayılan tiz sesle neye uğradığını şaşırdı.

Yerinden doğrulup karşısındaki çocuğa adımladı. Ayağının altında ezilen cam parçalarını görmezden gelerek kollarını çocuğun bedenine sardı. Eskisi gibi boynuna dolanan kollar yoktu. Bedenleri birbirine yapışık olsada aradaki uçurumun dipsizliğini hissedebiliyordu.

"Kalbime dokundun , ruhuma dokundun. Hayatımı hayallerimi tüm hedeflerimi değiştirdin. Ne zaman aşktan kör olduğumu bilmiyorum. Aklım senin tarafından kör edildi , kalbim sağırlaştı. Dudaklarını öptüm ben , seninle seviştim. Korkularımı paylaştım , yatağını, evini , hayatını paylaştım ben seninle! Sana verdiğim tüm zamanlar için , kendimi açtığım sana güvenip duvarları aşmaya çalıştığım için kendimi salak gibi hissediyorum."

Kolları arasında sinirle çırpınan bedene mümkünmüş gibi daha da çok sarıldı. Daha önce öpücüklerin değdiği boynuna şimdi çocuğun sıcak gözyaşları damlıyordu.

"Hissettiğin şeyin ihanet olduğunu biliyorum Wooyoung. Ama ben sana hiç ihanet etmedim. Ben tanımadığım bir adamla hayatımı birleştirmek için attım o imzayı. Duygusuz , sıradan, boş bir evlilik için. Mantık içindi. Sonra seni tanıdım. Hiç hissetmediğim duyguları hissederek kendimi tanıdım. Planlı düzenli hayatım senin eksenin etrafında kaymaya başladı. Boş dediğim şey o kadar doldu ki artık seni sevmek bile yetmedi bana. Ben sana aşık oldum. O gün imza attığım kağıtta adı geçen çocuk değilsin sen. Sen benim küçük sevgilim , yol arkadaşımsın. Özür dilerim binlerce kez özür dilerim."

Dolu gözleri daha fazla dayanamış birkaç sıcak damla çenesine doğru yol izlemişti. Küçük çocuğu kendinden uzaklaştırıp göz göze gelmelerini sağladı.

"O sözleşmenin hiçbir hükmü kalmadı. Ben seni sen olduğun için istiyorum. Her sabah yatağıma kokun sinsin yastığıma saçların dağılsın istiyorum. Gülüşün en tatlı melodi gibi evimi doldursun istiyorum. Lütfen sevgilim , bize bunu yapma."

Küçük çocuğun suratına yayılan gülümseme içini gıdıklamıştı. Her zamanki gibi neşe saçmıyordu. Gözleri gibi donuk fırtına öncesi sessizlik kadar çileden çıkartan bir sakinlik barındırıyordu.

"O küçük sevgilin büyüdü artık San. Keşke kalbimi binlerce kez kırsaydın keşke gözümden sebebi sen olan milyonlarca yaş düşseydi , sen düşmeseydin. Buradan, bu evden , senden gitmiyorsam sebebi kesinlikle sana olan sevgim , aşık oluşum falan değil. Babamın cehennemindense bu evi sana cehennem etmeyi yeğlerim."

King of Disaster | WoosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin