Küçük çocuk kocaman yatakta yuvarlanıp duruyordu. Uyanalı epey olmuştu. Dün gecenin getirisi olan rahatlamayla uzun süre uyumaya çalışmış gecenin ilerleyen saatlerinde uyuyakalmıştı ama tüm bunlara rağmen oldukça dinç ve enerjik uyanmıştı. San'ın ona etmiş olduğu evlenme teklifine tabiki de evet demişti. Her ne kadar duygularını dillendiremiyor olsa bile kendine karşı dürüst olmayı seçmiş onu sevdiğini kabullenmişti.
Kafasını yastıktan biraz daha kaydırıp iyice yorganın altına girdi. Aşağıya inip San'ı görecek kadar normal hissetmiyordu. Onu görünce yüzü kızarıyor , elini nereye koyacağını bilemiyordu. Vücudunda gezen paniği zapt edemiyordu. Ve böylelikle saçma sapan sakarlıklar yapıp kendini rezil ediyordu. Dün gece eve gelene kadar en az on kere tökezlemiş bir kaç kere de sağa sola çarpmıştı.
Sol elinin yüzük parmağında duran ışıltılı alyansa dikti gözlerini. İçindeki kelebekler dün akşamdan beri ölmemişti. Hâlâ yaşayacak bir sebebleri vardı. Wooyoung kendini o kelebeklere benzetti. Artık yaşamak için bir sebebi olduğunu biliyordu. Şimdiye kadar sevilmemiş , çocuk kalmış tarafı iyileşmeye başlıyordu. Hayattan zevk almaya bakacaktı. Sevdiği adamla birlikte.
Paçaları uzun saten pijama takımının üstüne basmamaya çalışarak merdivenleri usulca indi. Onunla karşılaşınca ne diyecekti? Nasıl davranması gerekiyordu? Hiçbir fikri yoktu. Tek istediği diğer her şeyde olduğu gibi işkolikliğinden taviz vermemiş olmasıydı.
"Umarım evden erkenden çıkmışsındır Choi."
Küçük mırıltılar eşliğinde parmak uçlarında yürümeye devam etti. Merdivenleri sorunsuz atlattığında koca salonun bomboş olduğunu görünce derin bir nefes aldı. Keyifli adımlarla mutfağı ilerlediğinde görmeyi beklediği şey altında gri eşofmanlı üstsüz bir San değildi. Vücudunun güzelliği karşısında sertçe yutkunup o fark etmeden oradan uzaklaşmayı denedi. Sadece küçük bir deneme olarak kalmıştı.
''Günaydın güzelim!''
San coşkuyla ona doğru ilerlemiş çocuğun küçük bedenini kolları arasına almıştı. Wooyoung sırtına değen çıplak ve sıcak bedenle tekrar yutkundu. Bünyesi bu denli bir adamı kaldıramayacak kadar hassaslaşmıştı. San kolları arasında heyecandan titreyen , panik olmuş çocuğu kendine bastırdı. Kollarını çocuğun ince beline dolamış , vanilya kokusunun yoğun olduğu ipek saçlarına küçük bir öpücük bırakmıştı.
''Sana kahvaltı hazırladım.''Çocuğu kendine çevirip bu sefer kiraz dudaklarına kısa ama anlamlı bir öpücük bıraktı. Günaydın öpücüğü.
Wooyoung kafasını masaya gömmüş San ile göz teması kurmayı reddediyordu. Sabah yaşadığı panik halinin halen daha nabzında atığını biliyordu. Kulakları kıpkırmızı , gözleri suluydu. Sebebi ise kesinlikle karşısında oturan üstsüz adam değildi. Yani belki de küçük bir sebep olarak bunu sunabilirdi. Bilemiyordu. San ise karşısındaki manzaradan o kadar keyif alıyordu ki onun kıkırdamaları Wooyoung'u daha çok utandırıyordu.''Şu kıkırdamaları tahminen ne zaman kesersin?'' Sesi masadan kendisine dönmüştü.
''Sen benden utanmayı kestiğin zaman.''
San kahve fincanını masaya bırakıp başını masadan destek aldığı koluna dayadı. Küçük çocuk masadaki bakışlarını meydan okurcasına karşısındaki toprak kahvelere dikti.
''Evet işte böyle.'' San elini uzatıp çocuğun gözünü perdeleyen küçük tutamı kulağının arkasına sıkıştırdı.'' Benden utanmana anlam veremiyorum Woo. Ben senin eşin sayılırım.'' Küçük çocuğun biraz sakinleşmek için yudumladığı su neredeyse boğazına kaçacaktı. Bugün karşısından farklı bir Choi vardı. Kendinden emin , açık sözlü ve hiç olmadığı kadar sıcakkanlı.''Evet.Hep öyle sayılırdın...bence de.'' Küçük çocuk ani kurulan cümle ile kelimeleri toparlayamamış , saçmalamıştı. Büyük olandan keyifli bir kahkaha aldıktan sonra o da biraz rahatlamış hissetti.
San boş tabakları masadan kaldırırken Wooyoung kendine kahve yapmak için ayaklanmıştı. Tezgaha yaslanmış makineden gelecek sese odaklanmıştı. İki yıldır olmayan her şey iki haftada oluyordu. San tüm yaralarını iyileştiriyordu. Fiziksel ve ruhsal tüm yaralarını yavaş yavaş yok ediyordu. Konfor alanından çıkmayı sevmeyen , inatçı ve asi olan benliğini kaybetmesine sebep oluyordu. Bu farkındalık Wooyoung'u baya şaşırtmıştı. Eğer olurda San'la yolları ayrılırsa eskisinden daha sert düşeceğinin bilincine varmak onu korkuttu. Makinadan gelen sesle kahve fincanını eline alıp ada tezgaha döndü.
Kısılmış badem gözler , ışıl ışıl bir gülümsemeyi süsleyen derin gamzeler ve ada tezgaha yasladığı kaslı kollarıyla San onu izliyordu. Ani bir hareketle yerinden doğrulunca küçük çocuk geri geri adımladı. Sırtı arkasındaki tezgaha çarpana kadar devam etti. San elindeki fincanı tezgaha koyana kadar ne yaptığını anlamaya çalışmıştı. Büyük olan ellerini çocuğun iki yanına dayayarak onu geniş bedeniyle hapsetti. Kısık gözleriyle ağır ağır karşısındaki güzelliğe yaklaşarak önce gözünün altındaki minik siyah noktaya daha sonra da dudağındakine bir öpücük kondurdu. Wooyoung'un gevşeyen kolları yavaşça San'ın üst kolunu okşamaya başlamıştı. Aralarındaki gerilim oldukça yüksekti. Zaman kavramı o an ikisi içinde anlamını yitirdi. Odada aldıkları tek koku birbirlerine ait olandı. San'ın odunsu kokusuna Wooyoung'un vanilyası karışmıştı.
San küçük olanın belinden kavrayarak onu kucağına aldı. Wooyoung bacaklarını San'ın beline dolamış onu kendine bastırmıştı. Küçüğünden izin alırmışçasına bakışlarını onun gözlerinde sabitledi. Karşılaşmayı beklediği şey kesinlikle çocuğun şuh bakışları değildi. Choi San ait olduğu adamın bir diğer tarafıyla karşılaşmıştı. Canlı , şehvetli ve arzu dolu olan tarafıyla. Ellerini daha da sıkılaştırıp çocuğu biraz daha havaya kaldırdı. Çocuğun dudakları San'ın çenesine değiyordu. Wooyoung her şeyi boş verip ilk hamlesini yaptı. Ellerini altındaki gür saçlara atıp geriye doğru çekiştirdi. Gözleri karşısındaki manzarayla ışıldamıştı. San'ın keskin çenesi ve bir takım yıldızını andıran lekeli boynu davetkar bir biçimde önündeydi. Bakışlarını önce kiraz dudaklarda daha sonrada içinde kaybolduğu toprak kahvelerde gezdirdi. İkisi arasında mekik dokurken San çoktan onu ada tezgaha oturtmuş ve şehvetli bir öpücük armağan etmişti. Adam çocuğun üst dudağıyla ilgilenirken çocuk çoktan adamın alt dudağını çekiştirmeye başlamıştı. Wooyoung boynunu yana yatırıp öpücüğü derinleştirmeden önce aklına gelen şeyle kıkırdadı.
''Ekmek kızartma makinesinin fişini çekmiş olduğunu düşünüyorum.'' San küçük bir kahkaha atarak çocuğu gülümsemesinden öptü.
''O günden sonra bir ekmek kızartma makinemiz olmadı bebeğim.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
King of Disaster | Woosan
FanfictionKollarındayken, her şeye sahipmişim gibi hissediyorum. -Cinsellik - Alkol - Şiddet içerir.