𝚄𝚗𝚞𝚜𝚞𝚊𝚕

363 50 7
                                    

🎧 Artics Monkeys - 505

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🎧 Artics Monkeys - 505


Wooyoung uyandığında nerede olduğunu anımsayamadı. Vücudunu saran siyah saten çarşaflar , tavana monte edilmiş devasa ayna , odayı dolduran temiz hava ve kuş sesleri. Yardımcıların sesi yoktu. Babasının huzur kaçıran bağırışları ya da kahvaltıya inmesi için kapısına dayanan Yeosang. Hiçbiri yoktu.Kendi evinde böyle bir sabaha uyanması mümkün değildi. Yattığı yerden doğrulup yatak başlığına sırtını dayadı. Siyah gri ağırlıklı oda oldukça hoştu. Odanın neredeyse tamamını kaplayan camlardan yatağa düşen güneş ışıkları gizemli bir auraya sebep oluyordu. Komidinin üstünde duran telefonunu eline aldı. Saat sabah sekiz olmak üzereydi. Bu kadar uyumuş olmasını garipsemedi. Temiz orman havası ve etrafta kimselerin olmaması uykusuz geçen gününün acısını çıkartmasına yetmişti.Ayaklarını yataktan sarkıtıp doğruldu. San'ın çoktan uyanmış olduğunu düşünerek alt kata doğru adımladı.

Yolun yarısını uyuyarak geçirdiği için lokasyondan haberi yoktu. Odaya nasıl çıktığını ya da yatağa nasıl yattığını bilmiyordu. Tüm bunları uyku sersemi bir şekilde yaptığı için hatırlamadığını düşünüp bu durumu es geçti. San'ın onu arabadan yatağa kadar taşıyamayacağı barizdi. Merdivenleri yavaş ve çekingen adımlarla inmeye başladı. Evin geniş salonuna ulaştığında etrafta kimse görünmüyordu. Birkaç kez çocuğun adını seslendiğinde cevap alamamıştı. Kendi kendine kızdı. San işkolik bir adamdı ve saat sabahın sekizinde evde olacağını düşündüğü için kendine güldü. Muhtemelen sabah altıda kalkmış önce sporunu ardından kahvaltısını yapmıştı. Duşunu alıp üstüne sıkıcı takım elbiselerinden birini geçirip siktir olup gitmişti. Mutfakla salonu ayıran koridordaki aynada uzunca kendisine baktı. Darmadağınık saçları , uyumaktan şişmiş gözleri , yanaklarındaki hafif çizikler ve açlıktan guruldayan midesi. Kesinlikle ikisi farklı kulvarların adamlarıydı. Bundan emindi.

Wooyoung oldum olası tek başına kahvaltı yapmaktan ya da yemek yemekten nefret ederdi. Yanında biri olmadıkça günlerce aç kalsada bu onun için sorun olmazdı. Kısa bir an kendi evinde olmayı diledi. Huysuz babası konuşkan üvey annesi ve konuşmasa da iyi bir dinleyici olan kardeşiyle kahvaltı yapmak tüm bunlardan daha iyidir diye düşündü. Muhtemelen bu evdeki tüm günleri bu şekilde geçecekti. Yalnız. San evde olsa bile birlikte vakit geçireceklerini sanmıyordu. Paylaşacakları şeyler , konuşacakları konular , izleyecekleri filmler yoktu. Ortak payda bulamayacaklarını biliyordu.

Zift gibi kahvesini alıp evin terasına doğru adımladı. Şimdilik midesini bununla doldurmaya kararlıydı. Kendini hasır koltuklara atmış ayaklarınıda demir korkuluklara uzatmıştı. Sağ kolundaki askıyı çıkarıp bir kenara koydu. Ağrısı yoktu. Hareketsizlikten uyuşmaya başlayan kolunu geriye doğru esnetti. Sabah ki dersine yetişebilmek için günlük rutinlerini tamamlaması gerekiyordu. Kahvesini keyifle yudumlarken bir yandan da telefonundaki mesajları kontrol etmeye başladı. Hongjoong ve Yunho onun için endişelenmiş olmalıydı. Telefonunda onlara dair bir şey bulamayınca kendi kendine güldü. Anlaşılan sandığı kadar da endişelenen yoktu.

Telefon üçüncü çalışında açılınca karşıdan arkadaşının boğuk uykulu sesini duydu. "Uyandırdığın için geçerli bir sebep sunmanı bekliyorum." Her sabah yaşadıkları rutinden biriydi. "Sana da günaydın tatlım. Bugün okula uğramam gerekiyor." Karşı taraftaki çocuk kafasına kadar çektiği battaniyenin altından konuşmaya devam etti. "Beni ilgilendiren kısım neresi anlayamadım." Wooyoung bitmiş kahve fincanını tezgaha bırakarak üst katın merdivenlerine yöneldi. " San beni dağ başında bir eve hapsetti ve gitti. Gelip beni alman lazım. Garajdaki araçlardan birini kaçırıp başıma iş açmak istemiyorum." San'ın araba koleksiyonunu terasa çıktığında açıkça görmüştü. Hepsi birbirinden pahalı araçlardı ve San'ın onlara gösterdiği özeni fark etmemek aptallık olurdu. Üstlerinde bir tane bile toz yoktu. "Tanrım! Onun malı senin de malın Woo. Ve inanamayacaksın ama gidilecek olan adrese en kısa ve en hızlı şekilde ulaşmayı sağlayan bir sistem bulundu. 1963 yılından beri sorunsuz çalışıyor. Adı da navigasyon" Yatağın üstüne attığı kıyafetlere bir göz gezdirdi. Dar bir kot ve oldukça salaş beyaz gömlek. Kafasında hızlıca onaylayarak bıkkınlıkla telefondaki arkadaşına döndü. "Jeong Yunho o küçük kıçını kaldırıp buraya geliyorsun. Halletmemiz gereken meseleler , alınacak hesaplarımız var." Arkadaşını can evinden vurduktan sonra cevap vermesini beklemeden telefonu kapattı. Mevcut konumu attıktan sonra günün en keyifli kısmına heyecanla ilerledi. Sıcak bir duşun çözemeyeceği hiçbir şey yoktu.



San odanın içinde volta atan arkadaşına bilmem kaçıncı kez göz devirmek ile yetinmişti. " Toska'nın Wooyoung olduğuna hâlâ inanamıyorum." Mingi onaylamaz bakışlarla kendisine dönene kadar onu dinlemiyordu. "Ne zamandır biliyorsun?" San bininci kez yardım dilenen bakışlarıyla kuzenine döndü. Hwa oldukça umursamaz görünüyordu. San o gece onu arayıp yardım istediğinde durumdan haberdar olmuştu. Wooyoung da o potansiyeli görmüş olduğunu için de anlattıklarına pek şaşırmamıştı. Sadece başına böyle bir bela aldığı için onun adına üzülmekle yetinmiş duruma yaptığı yorumunu kısa kesmişti. Mingi'nin aksine. "Daha kaç defa anlatmam gerekiyor Mingi? Yarış günü onu o ambulansta gördüğümden beri onun kim olduğunu bile bilmiyordum."



Eklemlerinde oluşan kızarıklıkları okşadı. İçindeki Yuta hasreti gün yüzüne çıkmıştı. Onu bir kere daha ölümüne dövmek için can atıyordu. " Sen de benim olanın canını kimse yakamaz diyerek çocuğu bayıltana kadar dövdün öyle mi ?" San oturduğu yerden kalkarak volta atan arkadaşını sakince koltuğa oturtturdu. Kafasını onaylar biçimde salladıktan sonra arkadaşı tekrar ayaklanmıştı. "Çocuğun sağ el parmakları kırık. Hele burnundaki ve kaburgasındaki kırıkları görmezden geliyorum da ses telleri nasıl yırtıldı ?" "Ya da dur. Çocuğun o halini kayıt altına alıp yaptırdığın özür konuşmasını izledim. Bu resmen suç San! Yetmiyormuş gibi bunu Woo'ya da gönderdin."


Mingi ona yaptıklarını hatırlattıkça San'ın yüzünde oluşan sadist gülümsemeden korkmuştu. Arkadaşının kafayı yediğine emindi. Hak edenin başına gelen şiddete karşı değildi fakat bu kadarını kendisi de beklemiyordu. Hwa küçük kıkırtılar eşliğinde konuya dahil oldu. " Şeyi unuttun. Çocuğu tehdit ederek bu sabah ülkeyi terk etmesine sebep oldu." Uzun olan hayretle arkadaşlarına baktı. Biri suçlu diğeri suç ortağıydı. San'ın öfkesinin nelere sonuç açtığını yeni öğrenmiyordu fakat Wooyoung için bu kadar çaba göstermesi onun için anlamsızdı. " Ve bunların hepsi Wooyoung için. Her ne kadar onun haberi olmasa da..."


San dakik ve planlı bir adamdı. Her günü belirli rutinleri kapsıyordu. Ne yiyeceği , hangi takım elbiseyi tercih edeceği , kaçta evden çıkıp kaçta eve döneceği... bunların hepsi planlı ve zamanlıydı. Fakat tüm gün evde olduğunu düşündüğü çocuğu daha fazla yalnız bırakmamak için bugün eve erken gelmişti. İlk defa rutininin dışına çıkmıştı ve her şey gibi bunu da Wooyoung için yapmıştı.


Sessiz adımlarla evin içerisine ilerlediğinde loş ışıklar tüm salonu kaplıyordu. Elindeki çantasını ve araba anahtarını koltuğun üstüne attı. Evdeki sessizlik onu ilk defa rahatsız etmişti. Yavaş adımlarla üst kata çıktı ve küçük çocuğa vermiş olduğu odanın kapısını birkaç kez çaldı. İçerden gelecek sese kulak kabartsa da onu büyük bir sessizlik karşılamıştı. Hızlıca odasının kapısını açıp içeri daldı. Bütün evi bütün odaları gezdi fakat Wooyoung'un evde olmadığını anlaması uzun sürmedi.

King of Disaster | WoosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin