♡Sevgili okuyucularım umarım beğeniyorsunuzdur. Asıl hikayemiz bu bölümde başlıyacaktır. Lütfen emeğimin karşılığını voteleyerek vermenizden gurur duyarım. Sizleri seviyorum! Bu bölüm genccagla ya ithafendir ^^
Evden çıktım ve bir heyecanla üniversiteye doğru yol almaya başladım. Burayı az da olsa biliyordum. O yüzden kaybolma riskim neredeyse yoktu. Az daha ilerideki durakta bekleyip taxiye bindim.
Sessiz ama bir o kadar da heyecanlı sesimle "Lütfen New Orleans Üniversitesi." dedim.
Adam başını aşağı doğru hafifçe eğerek onayladı.
-
Üniversitenin binasını arka camdan çok rahat görebiliyordum. Kalbim gittikçe daha da hızlı atmaya başladı. Üniversitenin dört bir yanından gökyüzüne doğru uzanmış doğrusal ışıklar çok güzel bir hava katıyordu.
Adam "Buyrun hanfendi." diyerek geldiğimizi belirtti.
"Teşekkürler bayım." dememle ücreti uzatmam bir oldu.
Üniversitenin kapısı tam karşımda duruyordu olabildiğince büyük ve gösterişliydi. Kapının iki tarafında da bekleyen iki görevli üniversitenin gayet güvenli olduğunu apaçık gösteriyordu. Üniversite kimliğimi göstererek giriş yaptım.
Gördüğüm manzara benlik olmasa da gayet hoştu. Üniversitenin büyük bahçesinde toplanmış yüzlerce insan belli bir grublar halinde ayakta duruyordu. Ortalarında ise uzun bir masa ve masanın üzerinde de çeşitli içki olduğunu gördüm. Sanırım üniversitenin açılma şerefine verilen bir parti olduğu için içki bu kadar serbestti.
Ben şimdi kimin yanına gidecektim. Kimseyi tanımadığım için bir köşeye çekilip müdürün ilerki zamanlarda yapacağı konuşmayı bekledim. İleriden bir garson çağırıp vişne suyu istedim. Tepside duran vişne suyunu bana uzatarak başka birinin yanına doğru yol aldı. Vişne suyundan tam bir yudum alacakken birinin çarpmasıyla kolumdan dirseğime kadar ıslanması bir oldu.
"Ah çok üzgünüm." dedi kuru ve orta kalınlıktaki bir erkek sesi.
"Da. Daha dikkatli olamaz mısın!" diye çıkıştım koluma bakarak.
Suratına baktığımda orta uzunluktaki kumral saç, bir çift gri göz, dolgun pembe bir dudakla karşı karşıya geldim. Büyümüş göz bebekleriyle bana dikkatlice baktı.
"Üzgünüm dedim ya." dedi sert bir tepkiyle ve oradan uzaklaştı.
"Hey bana bak! Eğer elbisem ıslanmış olsaydı sana gününü gösterirdim!" dedim duymamasını bildiğim halde.
"Hey sakin ol. Dua et bunu duymamış olsun." dedi bir kız sesi.
Hemen sol tarafıma bakarak yan tarafta duran kısa, düz saçlı, esmer bir kız ve kumral, kıvırcık saçlı, açık tenli bir erkek gördüm. Gayet iyi kalpli ve samimi görünüyorlardı. Yanıma doğru ellerindeki meyve sularıyla geldiler.
"Neden duymaması için dua edeceğim?" dedim hala yaptığı sakarlığı hatırlayarak.
Erkek büyük endişeli gözlerle bana bakarak "Henüz onu tanımıyorsun." dedi.
Yüzümü şaşkınlıkla buruşturarak "Hey ne oluyor burda kim o?" dedim.
Kız meyve suyundan bir yudum alarak bana gülümsedi. "Sanırım burada yenisin. Onun adı Andrew." dedi. Bardağındaki son yudumu da içerek "Ben Christina, bu da Dylan." dedi.
"Ben de Carla. Tanıştığıma memnun oldum." diyerek gülümsedim.
Kolumu vişne suyundan arındırarak etrafıma göz gezdirdim. Yeni üniversiteme, yeni insanlara, yeni arkadaşlara. İleride Andrew'in bana baktığını gördüm. Kaşları çatmış ve gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. Onu insanların arasından seçmek o kadar zor ki sanırım içimdeki tanrıça bana dikkatli ol diyordu. Daha fazla dayanamayıp Christina'ya "Christina, bu adam beni korkutuyor." dedim.
Christina bu sefer bardağına yeni doldurulmuş viskisiyle ağzını kapatarak "Bence de korkmalısın." diye fısıldadı.
Tekrar ona bakmak istediğimde aynı yerde yoktu. Sadece dört arkadaşı vardı. Ve bana bakıp kahkaha atıyorlardı.
Dayanamayıp tekrar sordum. "Peki yanlarında olan bir grub tiki de kim?"
Christina başını aşağı eğip, konuşmasını saklayarak "Eğer onlar hakkında daha fazla konuştuğumuzu anlarlarsa bizi mahvederler Carla. Sadece onlardan kork." diye fısıldadı.
Onlara son bir kez daha bakacaktım ama onlarda aynı Andrew gibi ortadan kaybolmuşlardı.
Müdür üniversite binasının kapısının önündeki büyük kürsüye çıktı ve klasik konuşmasını yaptı. Yaklaşık bir saat sıkıcı bir şekilde dinledikten sonra gece partisi bitti ve herkes evlerine dağılmak için üniversite kapısına ilerliyorlardı.
Telefonum çaldı. Arayan büyükannemdi. Partinin şimdi bittiğini bildirerek geleceğimi belirttim. Chris ve Dylan'e "Hoşçakalın yarın görüşürüz." diyerek otobüs durağına yürüdüm. Yaklaşık on dakika yürümemden sonra son model bir araba yanımdan geçerek üzerime çamur sıçrattı.
"Hey önüne baksana!" diye bağırdım. Araba önce bir yavaşladı sonra ön ve arka camları açılıp üniversitede gördüğüm Andrew'in dört arkadaşı bana bakıp kahkaha attılar ve gittiler.
Otobüs durağında otobüsü bekledim ve binerek eve geldim. Kapıyı çaldığımda büyükannem geceliklerini giymiş bir şekilde beni karşıladı.
Uykulu sesiyle "Partin nasıl geçti tatlım?" dedi.
Sinirimi yatıştırmam gerekti. Sakin olmaya çalışarak "Çok güzeldi büyükanne. Merak etmene gerek yok." diye yalan söylerek odama çıktım.
Üzerimdeki elbiseden bir an önce kurtuldum. Yüzümü yıkadım ve geceliklerimi giyip bu geceki tüm yorgunluğumu ve sinirimi yatıştırmak için yatağa girerek uyku moduna geçtim.
Vote(oy) vermeyi unutmayın ^^

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dudak Dansı
Підліткова літератураCalifornia'da, Lise öğrenim hayatı boyunca çok büyük başarılar elde eden, aynı zamanda hayatında aşka yer vermeyen on sekiz yaşındaki Carla, New Orleans'taki istediği üniversiteyi tutturmayı başarabilmiştir. Annesi, kardeşi ve kendisi yedi yaşındayk...