Bedenimi hızlıca tutup suya doğru kendisiyle birlikte hafifçe eğiltti. Onun bu hareketi ve arkamdan gelen insan sesleri içimi ürpertmişti. Andrew'in panikliğini gördükçe kalbim gittikçe hızlanmaya başlamıştı, korkuyordum.
"Andrew neler oluyor?" diye fısıldadım.
Bana cevap olarak sadece "Şhh... sessiz ol." dedi anlaşılması zor bir ses tonuyla.
"Arkamızdakiler kim? Arkamı dönmek istiyorum. Onları görmek istiyorum Andrew." dedim sessizce.
Suda beni tutarak yavaşça yürüdü nehrin kenarındaki büyük bir kaya parçasının dibine çekti. Yüzündeki endişe ve korkuyla nefes alıp verişini daha da hızlandırıyordu. Göğsünün kalkıp inişini rahatlıkla görebiliyordum. Onun bu halini görünce daha fazla konuşmak istemedim ve arkamızdan gelen seslere odaklandım.
"Fazla uzağa gitmiş olamaz."
"Hadi gizemli çocuk ortaya çık."
"Ah George böylece hemen ortaya çıkacağını mı sanıyorsun?"
"Kapayın çenenizi pislikler! Bulun onu New Orleans tehlikede diyorum."
"Sinirlenme ahbap elbet bir gün elimize geçip sonsuza kadar parmakların ardında kalacak."
"Kapa çeneni sersem! Kulaklarınızı dört açın."
"Ah Bobby vurmasana! Bana yeni bir rozet borçlusun."Ses gittikçe uzaklaşıyordu. Andrew gözlerini kaydırdı ve derin bir nefes aldı.
"Andrew onlar kim?"
"Bilmiyorum Carla. Hadi sudan çık gidiyoruz."
Hızlı bir şekilde sudan çıktık. Bedenimin çeşitli bölgelerinden süzülen su damlalarını önemsemeyerek Andrew'in ilk oturduğu yerin yanındaki ağaçta asılı olan kıyafetlerimi almak için hızla adımladım. Dördüncü adımımda ayağıma keskin bir şey sürtüştü ve birden yere yığıldım. Andrew üzerine geçirmekte olan tişörtünü dala tekrar koyarak yanıma koştu.
Büyük bir inilti çıkardım. Gözlerim acıdan yaşarmıştı.
"Ayağın... kanıyor. Ne oldu?" Kanamakta olan ayağımın alt tabanına tutunmamasına özen vererek başka bir yere koydu. Diğer elimle ayağımı kesen yeri -Andrew'in oturduğu yerdeki- yaprakları eşeledim. Gördüğüm şey bir bıçaktı.
O anki şaşkınlığım doğrultusunda neredeyse ayağımdaki acıyı hissetmemiştim. "Bu... bu burada ne arıyor?" Acıdan buruşan gözlerimi Andrew'e devirdim.
"Hiç bir fikrim yok." dedi ve yutkundu. Gözbebekleri yerinden oynuyordu ve tekrardan kanamakta olan ayağıma baktı. "Fazla canın yanıyor mu?"
"Evet yanıyor ama geçer fazla önemli değil. Sadece bir sıyırık."
"Kendinden nasıl bu kadar emin olabiliyorsun." Gözbebekleri hala yerinden oynuyordu.
"Bilmem. Belki kendimi iyi tanıyorumdur." Ayağıma vuran değişik bir acıyla inledim.
"Dur bekle hemen geliyorum." Giymekte yarım kaldığı tişörtünü aldı ve iki elinin parmaklarına sabitleyerek yırttı. Küçük bir parçasını aldı ve ayağıma doladı. "Belki işini görür." Dudaklarının bitimindeki kıvrımları gördünce içimde bir ürperti oluşmuştu. Ona hafif bir gülümsemeyle karşılık verdim.
Kıyafetlerimi ağacın dalından getirdi ve ayağımın acısından dolayı hareket edemediğimden beni giydirdi.
"Sanırım artık gitme vakti. Kucağıma gel Carla Benson." dedi alaycı bir tavırla.
Bir kolunu belime diğer kolunu bacaklarıma atarak kucağına aldı.
-
Aradan yaklaşık on beş- yirmi dakika sonra okula gelmiştik. Kimselerin olmamasıyla okul adeta sessizlik ve sakinliğin sükutuna bürünmüştü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dudak Dansı
Novela JuvenilCalifornia'da, Lise öğrenim hayatı boyunca çok büyük başarılar elde eden, aynı zamanda hayatında aşka yer vermeyen on sekiz yaşındaki Carla, New Orleans'taki istediği üniversiteyi tutturmayı başarabilmiştir. Annesi, kardeşi ve kendisi yedi yaşındayk...