Boğazımda oluşan düğümü geçirmek için yutkundum. "Bu... bu harika büyükanne" Ellerimi her iki tarafa açıp sahte bir sırıtış yaptıktan sonra odama girdim. Kapımı yavaşça kapattım ve yatağıma oturdum.
İçimdeki tanrıça her ne kadar bugün yaptımlarımızı aklıma getirmemeye çalışsa da başarız kalıyordu. Suda, parmaklarıyla beni okşayışını, güçlü ve sıcak ellerinin suyun altında belime nasıl sarıldığını ve ıslanmış dudaklarını nasıl kendi dudaklarıma bastırdığını her ne kadar düşünmek istemesem de yapamıyordum.
"Tatlım, akşam yemeği hazır!"
Olduğum yerden irkilerek gözlerimi hızlıca kırpıştırdım. "Geliyorum büyükanne! Bana sadece beş dakika izin ver!" diye bağırdım.
Pantolonumun fermuarını açtım ve aklıma Andrew'in nehirden bana seslenişi aklıma geldi. Tişörtümü çıkardım ve aklıma vücuduma doladığı kaslı kolları geldi. Ayağımdaki toz pembe çoraplarımı çıkardım ve tabanında oluşan kan damlasını görünce amaçsızca yaprakların arasında duran bıçak aklıma geldi. Ayağımın tabanını nasıl sıyırıp geçtiği ve yandığı aklıma geldi. Bir an düşününce ayağımı kesen bıçağın yeri Andrew'i gözetlerken oturduğu yer geldi. İç sesim hadi ama bıçak Andrew'e mi aitti? diye beni sorguladı. Ah canım olamaz(!)
"Carla ne yapıyorsun sen?" Büyükannemin sesi gitgide yakınlaşıyordu ve odamın kapısı açıldı. "Ayağına da ne oldu?" Eşsiz sakinliğinin yerini panik aldı.
Yatağıma oturdum. "Sakin ol büyükanne, abartılacak bir şey değil." Sesimi sakin çıkarmaya özen gösterdim. Her ne kadar hala yanması ve acısı devam etsede.
"Tatlım ne oldu?"
"Bir şey yok büyükanne. Biyoloji dersinde maket bıçağı yere düşmüştü ve onu görmeden üzerine basmıştım." Evet biliyorum. Bahanem her ne kadar inandırıcı olmasa da büyükanneme hiç yalan söylemeyen biri olarak buna da inanacaktır.
"Daha dikkatlı olmalısın Carla. Kendine lütfen zarar verme." Üzüntü ve panikten kaynaklanan kaşları çatılmıştı ve gözlerinin altı kırışmıştı.
"Biliyorum büyükanne. Gerekli ilaçlamayı okulda yaptım endişelenme." diyerek tekrardan yalan söyledim.
"Peki... seni seviyorum." Odamdan çıktı ve mutfağa indi. O sırada çıplak üzerime bir şeyler geçirdim ve ardından ben de mutfağa indim.
Her zamanki gibi yaptığı yemeklerin mis kokusu burnuma kadar gelmişti. "Harika kokuyor büyükanne." dedim sıcak bir gülümse atmaya çalıştım.
"Teşekkürler bebegim."
Sandalyeye otururken "Ailemin geleceğini neden daha önce söylemedin?" dedim.
Çatalıyla tabağıyla oynarken "Aslında hiç söylemeyip sürpriz yapacaktık." dedi.
Bir an içimden iyi ki söylediği için teşekkür edesim geldi ama gülümsemekle kaldı.
Tabağımı bitirdikten sonra odama çıktım ve duş aldıktan sonra kendime yatağa attım.
-
"Hayatım!" Yanağıma kondurulan bir öpücükle gözlerimi açtım. Beni uyandıran annemdi. Bir tarafında Bob diğer tarafında Peter duruyordu.
Gozlerimi kirpistirdim ve o anin bana verdigi mutlulukla yatagimda dogruldum.
"Anne sizi çok özlemişim." Pembe kazağıyla tatlı gözüken gövdesine sarıldım.
Kulağımın arkasından "Bizde seni özledik hayatım." dedi.
Bu kadar erken gelecekleri aklımın ucundan bile geçmemişti. Daha duş almamıştım. Dünkü nehrin suyu üzerime sinmiş haldeydi, kötü kokuyordum.
"Bu kokuda ne?" Annem iki eliyle omuzlarımdan tuttu ve beni geriye doğru yalpaladı.
"Ah, hiç sorma igrenç kokuyorum. Dün arkadaşlarla doğa yürüyüşüne çıktık. Güneş tepeden vuruyordu, haliyle terledim. Eve gelince de yorgunluktan kendimi alamayıp yatağa fırladım." Diye geçiştirdim.
"Hayır harika kokuyosun." Boynumun kenarını kokladı. "Ne! Bu erkek parfümü mü?" Diye çıkıştı.
Eyvah! Andrew'in parfümü üzerime sinmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dudak Dansı
Novela JuvenilCalifornia'da, Lise öğrenim hayatı boyunca çok büyük başarılar elde eden, aynı zamanda hayatında aşka yer vermeyen on sekiz yaşındaki Carla, New Orleans'taki istediği üniversiteyi tutturmayı başarabilmiştir. Annesi, kardeşi ve kendisi yedi yaşındayk...