Selamm iyi okumalarss
Tekrardan düzenlemeden selamlar, bunu da en baştan yazıyorum, çünkü kitabı öyle bir saçma yazmışım ki.. Anca düzelir zaten yazdıktan sonra. Yazılarımı hiç beğenmiyorum ama en azından eskisi gibi saçma bir kurgu değil. Umarım beğenirsiniz, sağlıcakla kalın..
-
Lamih karşımda durmuş, vereceğim cevabı bekliyordu. Ben ise, donup kalmıştım. Bizden ne istemişlerdi? Mutluluğumuzdan, sevgimizden ne istemişlerdi.
Hızla sarıldım, kim tehdit ediyordu, kim ne için yapmıştı bilmiyordum ama Lamih'in beni korumasının bir işe yaradığını sanmıyordum. Baba dediğim insan kimseye fark ettirmeden yapıyor olamazdı. Ya da olabilir miydi?
Belki de Lamih yaşadığım şeyleri duysa... Ona asla söyleyemezdim, abim bile benim yaşadığım şeyleri bilmezken, duyarlarsa yıkılırlardı. Onları düşünmek zorundaydım. Yoksa onlar da benim gibi böyle mutsuz ve çıtkırıldım olurlardı. Kesinlikle saklamalıydım çünkü eğer söylersem babamı hapse bile atarlardı. Onu sevdiğimden değil, yanlış anlamayın. Sadece Türkiye şartlarında hapis cezası kısa bir zaman vermekle birlikte, çıktığında bana yapacaklarını düşünüyordum. İleriyi düşünmem lazımdı, çünkü düşünmezsem ileride felakete yol açabilirdi.
Biraz daha sarılı kaldıktan sonra, bir şey demeden yukarı çıktım. Onu çok iyi anlıyordum, fakat bana böyle davranması gerekmezdi. Yani en azından bana söyleyebilirdi ve onunla rol yapabilirdik. Belki de bu şekilde ruhuma bir acı daha yüklenmez, sevgiye muhtaç olmazdı.
Abin vardı zaten diyor olabilirsiniz, ben abimin sevgisini de çok sonra görmeye başladım. Siz daha doğmadan önce yalnızlık nedir hissettiniz mi? Ben hissettim. Bilmiyorum. Her şey çok hızlı oluyor ve ben hayata yetişemiyorum.
Hayat sanki bana bir oyun oynuyor gibi geliyor. Benim ona yetişmeme ramak kalmışken, o daha da hızlanıyor ve benim ona yetişmemi istemiyor gibiydi.
Yukarı çıkarken mavi gözlerimin kıpkırmızı olduğunu biliyordum ama boşverdim. Çıktığım an bazı gözlerin esiri olmuştum bile. İşte en kötü şeylerden biri de buydu.
Yavaşça yürürken her geçen saniye daha fazla gözün esiri oluyordum. Yanıma gelen Okan ile bakışlarım ona döndü. Okan benim ilkokuldan beri arkadaşımdı ve abimden önce en büyük desteği bana o vermişti. Okan inanılmaz derece soğuk bir yapısı vardı. İlkokulda bile cool olmayı başarıyordu. Bazen onun yanındayken kalbim hızlı hızlı çarpıyordu, bunun neden olduğunu bilmiyordum. Ve bu benim hiç hoşuma gitmiyordu. Bu zamana kadar onda öğrendiğim şeyler arasında, sevdiklerine karşı sevgisini gösteremese de sürekli endişe halinde olduğuydu. Babası bir mimarlık şirketinin sahibiydi ve kıskanıldığı için başına dert alıyordu. Bu yüzden Okan herkese karşı temkinli davranıyordu.
Sonunda yanıma geldiğinde direkt ona sarıldım, ona sarılmayı seviyordum, seviyordu.
"N'oldu bitanem?" Beni daha fazla üzmek istemiyor olacak ki sakin konuşuyordu fakat gözlerinde telaş vardı.
"Sınıfa geçelim anlatıcam." Dedim ve burnumu çektim. Bir şey demeden kolunu omzuma attı ve yürümeye başladı. Onun yerine Lamih olsaydı diye düşündüm, ben kardeşimi tanımıyordum ya. Gerçekten inanamıyorum. Aslında inanamamaktan çok üzülüyordum..
Sınıfa çıktığımızda kimseye bakmadan sıramıza geçtik. Bana bakıyordu ama ben ona bakmak yerine karşıma odaklanmıştım.
Okan'dan
Lamia'yı böyle görürken içim gidiyordu. Kaç kere babası olacak o herifi dövmeye kalkışmıştım fakat hep engel olmuştu. Yine onun yüzünden üzüldüğünü biliyordum. En azından konu farklı olsa bile, dolaylı yollardan hep o şerefsize bağlı oluyordu. Anlatmasını bekledim, içini dökmesini bekledim. Ona aşık olduğumu fark etmem ortaokulda olmuştu. İlkokulda tanışmıştık fakat Lamia nereye giderse, hangi okula giderse hep peşinden gitmiştim ve bu da bizi ayırmamıştı. Abisi olacak o adamdan bile sonradan sevgi görmeye başlaması onu o aileden alma fikrimi daha da körüklüyordu.
"O-Okan." dalgın bakışlarım zaten onun yüzündeyken konuşunca kendime geldim. Söyleyeceklerinden korkuyor muydum? Evet. O acı çekerken benim yapabileceğim bir şey olmamasına deli oluyordum. Ya da olduğu zaman hep engellemesine.
Onunla kardeş olarak büyümüştük, en azından onun için öyleydi ve ben bu yüzden kendimi suçluyordum. Ne vardı aşık olmasam? Sanırım aşkımı ona söyleyemeden ölecektim.
O hiç fark etmese de ona her sarıldığımda, öptüğümde, öptüğünde kalbim deli gibi çarpıyordu. Aşkımdan memnundum aslında, onu sevmekten, onunla bir şeyler yapmaktan. O bana aşık olmasa da olurdu. Canımdı o benim. Hiç kimse sevmese ben yine severdim onu.
"Lamih'i tehdit etmişler biliyor musun? Beni bile isteye sevmemezlik yapmamış." Gülümseyerek baktım ona hep iyi niyetliydi. En çokta o küçük kalbini seviyordum. Dudaklarını bükmüş, mavi gözleri dolmuştu.
"Gel buraya, kıyamam ki ben sana." Hızla açtığım kollarıma girdi. Onun kokusu en değerli şeyimdi benim. Sanki kokusu olmasa yaşayamazmışım gibi.
Boynumda nefes sesleri işittiğimde şok oldum, o benim kokumu mu kokluyordu?
"Biliyor musun, ben senin yanındayken kalbim hep çok hızlı çarpıyor." Ne? Ciddi miydi yoksa bana şaka mı yapıyordu? Girdiğim şoktan çıktığımda hızla onu kendimden uzaklaştırdım, beni sevmemeliydi. Olmazdı.
-
Biliyorum çok saçma bir yerde bitirdim ama valla yazasım gelmiyor bu kitabı sürekli kötü yazdığımı düşünüyorum ve içime sinmiyor, sürekli silip tekrardan yazıyorum. Bölümün kötülüğünden dolayı özür diliyorum, sağlıklı günler diliyorum.
Lamia?
Lamih?
Okan?
Sevgilerle