Dediğim gibi direkt bu bölüme geçiyorum ve aynı şarkı ile devam etmenizi istiyorum. Sağlıcakla kalın..
Ayrıca diğer bölüm dediğim şarkıyı koymayı şuan akıl edebildim ve şuan medyaya koyuyorum. Yaklaşık 1 saatlik.
Benim baya bir uykum geldiği için uyumuştum ve şuan anca başlayabildim yani saat 21.27 de aslında sizde bu şekilde gösteriliyor fakat Amerika da 9.27 pm. diye gösteriliyor bu yüzden kafanız karışmaması için bu şekilde yazıyorum neyse iyi okumalar.
Olm ben bir türlü bitirememişim ve şuan okulda yazıyorum yani başlıyorum daha ne kadar uzatıcam bilmiyorum ama stok yapıcam..
-
Uyandığımda bir arabadaydım ve ellerim bağlıydı. Uyumadan önce ne olduğunu düşündüm, kaçırılmıştım! Yani, sanırım..
Bilinmemezlikten korktuğumu söylemiş miydim? (evet bebeğim)
Kollarım esnekti ve cebimde telefon olup olmadığına bakabilirdim. Yavaşça dirseklerimi kırmak (mecazi anlam) isterken kolum ağrımıştı ve ben bunu önemsememiştim. Yapabildiğimi yapıp cebime baktım ama akıllı çıkmışlardı. Yoktu. İşin kötü yanı arkada kafes gibi bir yerde tutulmamdı. Ve arabada her kim varsa çıt çıkmıyordu. Uyku ağır basıyordu ama ben uyumak dahi istemiyordum bu bilmediğim yerde.
Sonra öndeki adamların bir şey konuştuğunu duydum ve onu dinlemeye karar verdim.
"Evet, patron. Havalimanına yaklaşık 5 dakika kaldı. Birilerine haber vermesi mümkün değil. Yanından telefonunu aldık."
Düşündüğümden de akıllı çıkmışlardı. Kim beni neden kaçırdı bilmiyordum ama sonunda yine babama bağlanacağını biliyordum. Fakat kendi öz kızını neden kendi elleri ile kaçırsındı ki?
Sadece adamın dediğinden öğrendiğim kadarıyla havalimanına gidiyorduk. Ben Lamih'ten, abimden, Okan'dan ayrılmak istemiyordum oysa.
Yine neler karıştırıyorsun baba?
5-10 dakika sonucunda durduğumuzu hissettim. Korku iliklerime kadar işliyordu. Onlara karşı direnecektim. Bunu nasıl yapacaktım bilmiyordum ama ellerinden kurtulmak için her şeyi yapacaktım. Babamda dövüş kursuna gitmek istediğimde izin vermemişti, ne kadar yalvarsamda.
En önemli şeylerden biri bence bir kadının kendini savunabilmesidir. İnsanlar, iyi olmaktan çok, kötüydüler ve bu zavallı bir şeydi.
Kapıyı açtıklarında benim uyandığımı görünce yüzlerinde sırıtma oluşmuştu ama görmezden gelmek istedim. İğrençti bu. İğrenç bir gülüştü.
"Gel bakalım küçük yaratık." Şuan hayatımdaki tek şansımı deneyecektim. Beni ayağa kaldırdıklarında hızla adamın özel bölgesine vurdum ve diğerlerine fırsat vermeden koşmaya başladım.
"Yardım edin!" İnsanların sadece bakması ne kadar zavallıca bir hareketti. Tüm gücümle koşuyordum, bir yerden sonra nefes alamamaya başladım. Astımım tutuyordu ve yanımda ilacım yoktu. Yavaş yavaş hızım azaldı, bilincimin gittiğini hissettim.
Son hatırladığım şey ise, karşımdaki adamın zafer sırıtmasıydı.
İlahi Bakış Açısı
Lamia, daha fazla dayanamayacağını karar vererek yavaşlamıştı ve astımı tuttuğu için bayılmıştı. Onu kaçıran adamlar ise onu taşıyarak hiç bir şey olmamış gibi yürümeye başladılar.
İnsanlar sadece bakıyorlardı. Ki zaten sadece bakmayıp, yardım etselerdi kendileri neler olacağını biliyorlardı. Yolcular, gelen ziyaretçiler ve daha nice insanı uyarmışlardı. Küçük çocuklar durumu kavrayamadığı için, o genç kız için ağlıyorlardı. Belkide mahvolacak gençliğine.
Adamlar yavaş ve sakin adımlarla içeri girdiğinde, kızın götürüleceği uçağa doğru yürümeye başladılar. Fakat onlara yetişmeye çalışan Okan'dan haberleri yoktu.
Genç kız için son kontroller yapılırken uçağa binmesine yalnızca 3 dakika vardı. Okan hızla yetiştiğinde orada olduklarını fark ettiği an koşarak yanlarına geldi.
Belkide gelmeye çalıştı.
Havalimanı güvenlikleri tarafından zorla çıkartılmaya çalışırken o sadece 'Lamia' diye bağırmakla meşguldü. Genç kız onu duymuyordu. Kaçıran adamlar ise genç kızın ölüp, ölmediğini bilmiyorlardı. Onlara sadece, onun yanına götürülmesi gerektiğinin emrini vermişlerdi.
Okan, gelirken Lamih'e, ailesine ve daha nice kişiye haber vermişti. Lamia onun her şeyiydi. Ona bir şey olursa ona da olurdu. Kendinden bile çok seviyordu. Kriz geçirmesine ramak kalmıştı. Her defasında kontrol ediyordu, fakat yanında hep Lamia olurdu, onu sakinleştirirdi.
Lamih ve ailesi -Sural ailesi- haberi aldıkları an yola koyulmuşlardı ama geç kalmışlardı. Çünkü genç kızın bindiği uçak yola koyulmuştu. Okan, yenilmişlikle dizlerinin üstüne çöktü. Ve ünlü mimarın oğlu ilk kez ağlamaya başladı..
Sural Ailesi geldiğinde Okan'ı o şekilde görünce anlamamışlardı. Okan, sadece havalimanına gitmelerini istemişti.
Lamih, hızla Okan'ın yanına gitti.
"Nerede Okan?" Okan cevap vermek yerine hıçkırarak ağlamaya devam etti. Fakat Lamih dayanamıyordu. Kalbindeki acı his Lamia için daha da endişeye yer ediniyordu. Ve Lamih ne olduğunu az çok anlamıştı, hastanede lavaboya gideceğim diyerek bir daha gelmemişti ve bu onu daha fazla telaşa sokmuştu.
"OKAN NEREDE DEDİM! BENİM İKİZİM NEREDE!?" Okan hızla ona döndü, bu iş ağlamak ile çözülmeyecekti. Kalktı.
"Kaçırdılar." Tek bir kelimesi orada bulunan insanları kötü etmesine yetmişti. Neslişah Hanım nerede olursa olsun hep güçlü durmaya çalışırdı. Fakat şuan kendini tutamıyordu. Eğer ağlarsa bir daha susamazdı.
"NE DEMEK KAÇIRILDI!" Okan konuşan kişiye döndü. Konuşan kişi Agah beydi. Yeni kızına kavuşmuşken kaybetmeyi istemiyordu. Hatta bıraksalar çocuk gibi 'ben kızımı istiyorum' diye ağlayabilirdi. Lamia'ya çabucak alışmıştı. Dışarıdan çok saf ve temiz duruyordu.
Araz'da ise durumlar farklıydı. Araz, Lamia'yı küçüklüğünden beri tanıyordu. Tanışmaları bir trajedi idi fakat tanıdıkları an birbirlerini çok sevmişlerdi. Ve neredeyse her gün konuşan ikili bir daha konuşamassa Araz'a dünyanın sonu gelecekmiş gibi geliyordu. Belki Lamia'nın hayatını veya neler yaşadığını bilmiyordu fakat ne zaman, hangi şartlar olsun yardım etmişti. Boks yapmasının hep bir işe yarayacağını düşünürdü ve şuanda da aynısını düşünüyordu. Çünkü elleri birisini dövmek için kaşınıyordu. Araz, ne zaman üzülse bu duygusunu sinirlenerek çıkarırdı ve çabuk sinirlenen biri olduğu için ellerinin her yeri yaraydı.
-
Buradan sonrasını yeni bir bölümde yazıcam.