İkinci Bölüm

118 71 76
                                    

Henüz saat sabahın yedisine bile gelmemişken Göktuğ'un inadıma yaparmış gibi çıkardığı sesler yüzünden uyanmıştım. Uyuyalı dört saat bile olmamıştı, bu çocuk resmen beni iyileştirmeye değil de ruh sağlığımı daha çok bozmak için gelmiş gibiydi sanki, ne düşünüyorsunuz?

"Senin kapatma tuşun falan yok mu Göktuğ? Hani ne bileyim artık bir sussan, sakince otursan... Düşünsene bir, sencede çok güzel olmaz mı?"

"Utanmadan soruyor musun bir de? Tabii ki olmaz. Ben böyle varım kızım, susmuş ve oturmuş bir Göktuğ, kömür gözlü ve yakışıklı Göktuğ değildir."

"Bana felsefe yapma çünkü hiç sevmem. Beni güldürmeye de çalışma çünkü gülmüyorum. Sen eskiden böyle değildin ne oldu sana böyle ve daha kargalar bırak bokunu yemeyi uyanmadılar bile, ne yapıyorsun bu saatte?"

"Felsefe yapmıyorum aslında. Direkt olarak boş yapıyorum, aynı şeyler değil çünkü felsefe ne kadar boş gözükse bile dolu bir şey. Ayrıca kargalar uyanıp malum işlerini halledeli çok oldu. Sadece sen saatlerce uyumaya alıştığın için kargalar dahil her canlıyı kendin gibi sanıyorsun. Ve onları seninki gibi sefil bir hayata mahkum olmaya zorluyorsun."

Sefil hayat derken ellerini havaya kaldırıp dükkanına isim arayan insanların yaptığı gibi bir hareket yaparak altını çiziyorum imajı verdi. Hani bilirsiniz, parantez açmak gibi olan hareket. Biraz haklıydı aslında, gerçekten de çok sefil bir hayatım vardı ama para her şeye kadirdir derler. Neyse ki babam para konusunda babam olduğunu hatırlıyor ve yardımcı oluyordu.

"Tamam boş yaptığını bilmen güzel. Ama yine de saçmalamayı kes."

"Sen görmeyeli ne kadar da kaba bir çocuk olmuşsun. Oysa bebekken tatlı bir bebektin."

"Teşekkürler ama hala laf kalabalığı yapıyorsun."

Uflayarak ne kadar sıkıcı birisi olduğumla ilgili bir makale okudu. Çocuk boş yapa yapa kalemi kağıdı olmadan makale yazmayı bile öğrenmiş. Işık görüyorum! Kafasına yastık atarak susması için bir uyarı verdim ve bir ilk yapıp susmayı denedi ama bu deneme felaketle sonuçlanmıştı. Cevap vereyim ya da vermeyeyim hiç umrunda olmadan sürekli konuşuyordu. En sonunda pes edip ayaklandım.

Alevin ölümünün üzerine neredeyse bir hafta olacaktı, ilk güne nazaran bir tık kendime gelmiş gibiydim. Bahsettiğim arkadaş grubumuzla hâlâ bir iletişime geçmemiş ve evden de hiç dışarı adım atmamıştım. Evin içinde dolaşırken sadece dışarı değil içeriye de hiç adım atmadığımı fark etmiştim.

Sanırım bugün temizlik yapmalıydım çünkü evi bok götürüyordu. Zaten ebeveyn odası kullanılmıyordu ve kütüphane olarak kullandığım oda ise şu an önceliğimiz değildi. Sadece odam, mutfak, salon ve oturma odasını temizlesem yeterdi. Hazır Göktuğ da buradayken bu koca evi dip köşe silip süpürmek lazımdı çünkü ev kaç aydır hiç silinmemiş bir vaziyetteydi. Hatta belki aylardır süpürmemiş bile olabilirdim...

Göktuğ'u daha fazla dinlememek adına her şeyi koyu tonlarda olan salonu hızlıca toparlayıp oturma odasına geçtim. Her yerde bir sürü çöp ve test kitaplarım vardı. Koltukların üstündeki örtüler bayağı bir kaymış ve bilekliklerimden birisi kopup bütün boncuklarını yere saçmış vaziyette yerde duruyordu.

Bu odayı da topladıktan sonra elektrikli süpürgeyi alıp salona geçtim ve Göktuğ'un eline tutuşturdum. Yaklaşık bir dakika boyunca bir elindeki süpürgeye bir bana bakıp durdu ve sonra konuşmaya başladı.

Dissosiyatif Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin