-36-

1.8K 117 8
                                    



Yekta

"Uyanıyor!" Diye bağırdı doktorlardan biri. Testlerden birinin ortasındaydılar ve ben onları her zamanki gibi dışarıdan izliyordum.

Kalbimin ritmi hızlanırken yutkundum ve test odasının kapısına ilerledim. Hızlıca kolu açtığımda sedye ile birlikte doktorlar acele ile odadan çıktı. Muayene odasına ilerledikleri sırada arkalarından ilerliyordum. Kıpırdıyordu ama gözleri kapalıydı.

Asansöre geldiklerinde içeri giremeyeceğimi söylediler ve hemen ardından kapılar kapandı. Hemen merdivenlere koştum ve her katı gezdim. En sonunda altıncı katta onları bulunca nefes nefese yanlarına ilerledim.

"Beyefendi buraya giremezsiniz." Diyip beni tuttu hemşirelerden biri. Sesim çıkmıyordu. Diyemiyordu ki onu görmeme izin versinler.

Orada öylece dikildim. Zaten bir kaç saniye sonra Soner ve diğerleri geldi. "Uyanmış." Dedi Seren dolu gözleri ile öne çıkıp.

"Beni içeri almıyorlar." Dedim çaresizce.

Yarım saat kadar kapının önünde oturduk. Bekledik ki çıksın ve yüzünü görelim. En sonunda çıktı. Ama kolunun altında değnekler vardı. Ayrıca boynunda da destekleyici bir boyunluk.

Gözlerimiz buluştuğunda kırmızı olduklarını fark ettim. Ağlamıştı. Yerimden kalkıp yanına ilerledim ve tam önünde durdum. Sarılmak ve tenini tenimde hissetmek istiyordum. Ama onu incitmekten çok korkuyordum.

"Yekta..." çıktı dudaklarının arasından. O bunu dediğinde hazırda bekleyen göz yaşım yanağımdan aşağı süzüldü. Belinden tutup yavaşça kendime çektim. Ama en sonunda dayanamayıp sıkıca sarıldım.

O da değnekleri yere bırakıp kollarını boynuma doladı. İkimizde ağlıyorduk ve koridordaki insanlar bize garip garip bakıyordu. Fakat o an umurumda olan tek şey haftalar sonra sesini duyabilmiş olmaktı.

Ayrılıp birbirimize baktığımızda tek elimi kaldırdım. "Buradayım güzelim. Her zaman buradaydım." Dedim ve uzamış saçlarını geriye tarayıp açıkta kalan alnına bir öpücük kondurdum.

Doktor hafıza kaybı gibi korkunç bir ihtimalimiz olduğunu söylemişti. Ama şanslıydık ki o hatırlıyordu.

Çok güçlüydü benim bebeğim...

———

Bir kaç uzun test ve kontrolden geçtikten sonra nihayet hastane odasına geçebilmiştik.

Bütün arkadaşları ile uzun uzun sarılıp hasret gidermişti. Ama çıktığından beri elimi bırakmadığı için hepsinde yanında duruyordum.

"Birde şu çocuğu unutsaydın ağzına sıçardım senin. Bak kırk sekiz gün oldu, bir gün bile yanından ayrılmadı." Dedi Dilan beni gösterip. Giray'ın dudakları aralandı ve şaşkınlıkla bana döndü.

Sanki yıkık halimi yeni yeni fark ediyormuş gibi süzdü beni. Tekrar gözleri dolarken kollarını boynuma doladı. "Sen harabeye dönmüşsün Yekta'm." Dedi saçlarımı okşarken.

Tebessüm ettim ve burnumu dayanamayıp çıkarttığı boyunluk ile birlikte boş kalan boynuna dayayıp derin derin kokusunu içime çektim.

"Ben gayet iyiyim. Sen kendine bak asıl." Dedim gülerek. Ayrıldığımızda kaşlarını havalandırdı. "Hayırdır, ne varmış halimde? Bir iki kilo verdik, birde sakal bıraktık diye mahalle amcasına çevirdiniz beni ha!" Dedi her zamanki alaylı hali ile.

Yüzündeki bu gülüşü görmek için kırk sekiz gün beklemiştim. Herkese çok uzun gelmeyebilirdi ama benim zindanım ve çöküşüm olmuştu o kırk sekiz gün.

"Neyse kuzum, biz çıkalım siz biraz hasret giderin." Dedi Gizem saçlarını karıştırmadan hemen önce. Hepsi teker teker vedalaşıp çıktı.

Sonunda bu sessiz odada yalnız kalabildiğimizde onu tutup bir çırpıda kucağıma çektim. O ne olduğunu anlayamadan hasret kaldığım dudaklara kendiminkileri bastırdım.

Dudaklarımızı eş zamanlı hareket ettiriyorduk. Onun da başından beri bu anı beklediği hiç nefes almadan devam etmesinden anlaşılıyordu. Normalde on saniye sonra nefes nefese kalırdı ama bu sefer bir dakikayı geçmiştik.

Sırtını yatağa yaslayıp üzerine eğildim ve nefes almak için onu kendimden ayırdım. Göğsü hızlı bir şekilde inip kalkarken dudaklarını yaladı. "Şimdi, burada." Dediğinde iddialı haline kaşlarımı havalandırdım.

"Bir kaç saat önce komadan çıktın ve şimdi altımda yatmak istediğini söylüyorsun." Dedim gülerek. Asla akıllanmıyordu. "Yekta!" Diye bağırıp beni yakamdan tutup kendine çekti ama onu durdurdum.

"Hasta bir çocuğa öyle şeyler yapmayacağım. Maalesef bebeğim, doktoru duydun. Bir süre bedenini fiziki olarak yoracak şeyler yapman yasak. beklemek zorundasın" dediğimde güldü ve kafasını onaylamaz şekilde iki yana salladı.

"Öyle olsun. Ama beni öpmeye devam etmezsen yumruğumu suratına geçiririm." Dedi işaret parmağını bana doğrultup. "Emriniz olur paşam." Dedim ve konuşmasına izin vermeden tekrar yapıştım dudaklarına.

———

Giray

"Senin atacağın toptan da ne bekliyorsak zaten!" Diye bağırdı Ali bir türlü pes oynamayı beceremeyen Caner'e.

"Ya birader kol bozuk diyorum kimse inanmıyor bana." Dedi Ali kolu öbür tarafa fırlatırken. Soner kolu havada yakalayıp koltuğun üzerine bıraktı. "Kardeşim o fırlattığın kol benim bir böbreğimle eş değer fiyatta şu an. Gözünü seveyim bizi bir de organ kaçakçısı yapma. Bir o kaldı zaten olmadığımız." Dedi bıkkınlıkla.

Ben ve kızlar kahkaha atarken Caner yüzünü buruşturdu.

Hastaneden çıkalı üç hafta olmuştu ve her şey yolundaydı. İlk başlarda hayatımın bir kısmını kaybetmiş olmak beni üzse de zamanla alışmıştım. Tabii ki Yekta çok yardımcı olmuştu bu dönemde.

Ayrıca ben uyurken kardeşime baktığını öğrenmekte yüreğime su serpmişti.

"Ben bir lavaboya gidip geliyorum güzelim." Diyip elini bacağımdan çekti ve ayağa kalktı. Gülümseyip kafamı salladım ve önüme döndüm.

"Ya Dilan salsana kızım saçımı!" Diye çıkıştı Cenk. Dilan ileride profesyonel bir kuaför olmak istiyordu ve Cenk'in saçının da üzerinde çalışmak için çok uygun olduğunu söylüyordu.

Ben arkasında başka şeyler olduğuna emindim ama çaktırmıyordum.

Yaklaşık on dakika sonra hala gelmeyen Yekta ile birlikte tedirgin oldum ve ayağa kalktım. "Ben bir Yekta'ya bakıp geliyorum." Dedim banyoyu işaret edip.

"Aha oldu olacak beraber sıçın." Diye bağırdı Seren arkamdan. Herkes gülerken benim içimi kaplayan kötü duygu gülmeme izin vermemişti. Hızlı adımlar ile banyoya ilerledim ve kapıyı çaldım.

Ses gelmedi.

"Yekta?" Diye seslendim, yine ses gelmedi. Yutkundum ve kapı kolunu aşağı çevirdim. Açılan kapı ile içimdeki korku büyüdü.

Işığı yakıp içeriye doğru ilerledim, kimse yoktu.

İçeriye ilerledikçe görüş açıma giren ayna ile birlikte üzerindeki notu da fark ettim.

"Attends moi."

Gözlerim, yeterince ağlamıyormuşum gibi tekrar sulanırken üzerinde "bekle beni" yazan notu yere düşürdüm.

———

Hocam benim akşam yazdığım bölümlerin hepsinin sonu neden böyle bitiyor ya? ajdcawbkwbekb

Neyse şimdi ciddi olalım.

Bir sonraki bölüm final :D

DİLSİZ-Bxb|Yarı Texting|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin