Baldemar hücresinde huzursuzca kıpırdanıyordu. Bir şeyler olduğunu hissedebiliyordu ama çocuklarını Zamanszılığın içine çekmeyi başaramamıştı. Planın işlemesi mühimdi, bazen Druce'un üzerindeki yüklerin ağırlığı konusunda endişeleniyordu ama bunu başarmak zorundalardı. Balor'un özgür kalması demek tüm evreni tehlikeye atardı. Sadece kendi yaşamları değil, fanilerin de yaşamları tehlikeye girer, belki de insanlığın sonu gelirdi. Balor neden varolduklarını unutmuş bir Tanrıydı. Faniler yaşadığı sürece Tanrıların gücü olacaktı. Belki de alacakaranlığın gelmesi gerekliydi. Belki de gücün yoldan çıkardığı tüm üstün ırk yok edilmeliydi. Druce iyi bir lider olurdu ve tabii Alator oğlu Mikell'de öyle. Otherword yeniden inşa edilir ve ikisi yeni bir anlaşmaya varabilirdi.
Bunu yapabilir miydi? Evrenin kurtulması için ölümü göze alabilir miydi?
Baldemar cevabı biliyordu. Sırf kızının özgürlüğü için tutsaklığı kabul etmemiş miydi? İyi bir Tanrı değildi belki ama iyi bir baba olmaya çalışmıştı.
Yere oturup sırtını duvara yasladı. Başını ellerinin arasına aldığında zeminin titrediğini fark etti. Bedeni şimdi yasladığı duvardan ayrılıyordu. Ayağa kalkmaya bile fırsat bulamadan bir dağın zirvesine kaldırdı başını.
Rüzgârı hissedebiliyordu. Saçlarını uçuruyor, tenine değip iz bırakıyordu. Derin bir nefes aldı. Ciğerleri soğuk havayla dolmuştu.
"Burası saklanmak için iyi bir yer," dedi Baldemar. Arkasındaki adamın ona yaklaştığını sezmişti. Henüz ona bakmamıştı ama kim olduğunu iyi biliyordu.
"Sonsuzluk Dağları kaybolmak için en iyi yerdir. Tabii Tanrı Dağı'nı saymazsak."
Baldemar gülümsedi. Arkasını dönüp eski dostuna baktı. "Dallahan, uzun zaman oldu."
Siyah renge karışmış mavi tüylerle kaplı kanatlarını iki yana açmış olan Dallahan, birkaç adım atarak Baldemar'a yaklaştı. "Çok uzun zaman hem de," dedi. "Balor'a isyan ettiğinden beri seni görmedim. Söyenenlere göre tutsaklığında bile Balor'u alt edecek planlar yapıyormuşsun."
"Buna mecbur olduğumuzu biliyorsun. Balor görevlerini unuttu, bir Tanrı olmak yerine basit bir iblis olmayı seçti. Bizler Tanrı Dağı'nda sefa sürenlerden farklı değiliz dostum. Ben hakkım olanı alacağım. Bunun sonucunda Balor'u öldürmem gerekse bile."
Dallahan dudaklarını büktü. Umursamaz görünmeye çalışıyordu ama Baldemar onu iyi tanıyordu. Binlerce yıllık yaşamlarında Dallahan Dörtlerin arasından en sevdiği kişiydi. "Sadece Balor'u mu?" diye sordu Dallahan.
"Onunla başlayalım da," dedi Baldemar gülümseyerek.
Dallahan yürümeye başlayarak onu takip etmesi için Baldemar'a işaret verdi. Dağlar yerden büyük bir heybetle yükseliyor ve birçoğunun zirvesi görünmüyordu. Sonsuzluk Dağları kaybolmak için gerçekten muhteşem bir yerdi. Zamansızlık dışında da Dallahan'ın burada gizlendiğinden emindi Baldemar. Gökyüzü Tanrısı için en uygun yer sonsuz gökyüzüydü.
"Neden saklandın?" diye sordu Baldemar. "Balor'un tutsaklığı henüz son bulmadı."
"Balor'dan değil. Due'den saklanıyorum. Biraz fikir ayrılığı yaşadık da." Bir süre düşündü. "Druce için planları var. Eğer seni tanımasaydım oğlunun yoldan çıktığını düşünürdüm."
Baldemar kaşlarını yukarı kaldırıp dudakları hafifçe iki yana yasladı. "Druce'un yolu belli," dedi. "Onu kendi yolundan ben bile çıkaramam eski dostum."
"Peki ya Paiva?" diye sordu Dallahan. "Hiç şaşırmış gibi görünme bir kızın olduğunu ve onu gizlediğini hepimiz biliyorduk. Sadece... Kızı gerçekten iyi saklamışsın. Arasak bile bulamadık."
"Aradınız mı?" diye sordu Baldemar alayla. "Due'nin eli boş halini görmek isterdim."
Dallahan kahkaha attı. "Ürkütücüydü," dedi gözlerini irileştirerek. "Özgür bir İblis kızı hepimizi ürkütmüştü. Sonra..."
"Öğrendin demek."
"Evet, öğrendim eski dostum. Düşündüğümüzden çok daha fazla özgür iblis kızları varmış. Onların peşine düştün ama karşılaşacağın gerçekten habersizdin." Sözlerinin sonunda biraz bekledi. Gözlerini kısmıştı. "Görüyorum ki hala habersizsin."
"Söyle!" Baldemar'ın buyurgan sesi aralarında bir gerilim hattı oluşturdu. "Çocuklarım onların peşinde Dallahan. Nasıl bir tehlikedeler bilmem gerek."
Baldemar'ın endişesi ve öfkesi Zamansızlığı sarsmıştı. Sadece birkaç saniyeliğine oradan kopmuş ve bedeninin onu beklediği hücresine dönmüştü. Sadece ayak sesleri duymuş ve hücresine gelenlerin öneml, Tanrılar olduğunu anlayabilmişti. Sadece onlar peşinde hizmetkarlarla gezerdi. Dallahan'ın yanona döndüğünde eski dostu ona şaşkınca baktı.
"Hala güçlüsün, Zamansızlığımı yitirmeme neden oldun. Ben anlamıyorum Baldemar, neden tutsaklığına son vermiyorsun?"
"Çünkü Druce ve Paiva'nın peşine bir de Tanrı Dağı takılsın istemiyorum. Şimdi söyle bana Dallahan, o kızlarla ilgili ne biliyorsun."
Derin bir nefes alıp yüzünü göğe çeviren Dallahan "Oldukça güçlü olduklarını biliyorum. Onları sezemeyeceğimiz yerlerde saklanıyorlar ancak bir kez aralarından biriyle karşılaştım. Daha doğrusu hissettim. Bu kadar büyük bir güç... Cehennem alevleri aşkına, bizden birinin çocukları olmalılardı ama Due korkuyordu, Kelpie onlardan tiksinirdi, benim de umurumda olmazdı. Öyleyse bir tek sen kalıyordun. Seni araştırdım ama sadece Paiva'ya ulaşabildim. Oldukça çetin bir kızın var Baldemar. Onunla gurur duymalısın. Senin gizli bir örgüt kuracağını sanmıyordum ama kızlar doğrudan birinci neslin tohumuydu. Güçlü birinin çocukları."
"Kimin?"
"Balor'un öz oğlunun. Kardeşimizin."
"Sadece dört ilk nesil var."
Dallahan ona yaklaşıp elini Baldemar'ın omzuna koydu. "O yaşıyor."
"Olamaz."
"Oldu bile kardeşim. O geri döndü. Balor'dan ve Dörtlerden intikamını alacak. İlk oğul savaşmaya geldi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devler Geçidi
FantasyTurist rehberi olan Paiva Köksoy, arkadaşlarıyla çıktığı bir gezide, olmaması gereken bir yeraltı mağarasına giriş bulur ve merak onu ele geçirir. Mağaranın derinliklerine gittikçe duyduğu yardım çağrısı ilerlemesini sağlar. -İmdat! Bu bir yardım ç...