Turist rehberi olan Paiva Köksoy, arkadaşlarıyla çıktığı bir gezide, olmaması gereken bir yeraltı mağarasına giriş bulur ve merak onu ele geçirir. Mağaranın derinliklerine gittikçe duyduğu yardım çağrısı ilerlemesini sağlar.
-İmdat! Bu bir yardım ç...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Paiva güne başlarken yorgun ama oldukça neşeliydi. Ludvig'in yüzyıllar süren tutsaklığının ardından sonunda beklediği o doyumsuz deve dönüşmesini izlemek keyifliydi. Sadece onun uyku molalarında kendisini zamansızlığa atıp saatlerce çalışması işleri zora sokuyordu. Ancak buna mecburdu. Karşısındaki düşman çok uzun zamandır yaşıyordu. Onun zavallı yirmi dokuz yıllık fani yaşamına kıyasla bu gerçekten uzun bir yaşamdı. Nice savaşlar görmüş nice zaferler kazanmış bir düşman karşısında savunmasız kalamazdı. Çok çalışması gerektiğini biliyordu. Bu yüzden durmasının imkânı yoktu. Zamansızlıkta geçirdiği süreler Balor'la onu yakınlaştırıyordu. Druce, onu bu an için yetiştirmişti, hem de çok iyi yetiştirmişti.
Gülümsedi. Beklediği an çok yakında gelecekti. Sonunda Balor tamamen yok olacak ve o özgür kalacaktı. Gerçekten özgür olmasının tek yolu Balor'la karşılaşmaktı çünkü korkusu şeytanın ta kendisiydi.
Ludvig, giyinirken göz ucuyla ona bakmayı sürdürüyordu. Uzun süre dayanamayacağını bilen Paiva onun bu bakışma oyununa devam etmesine izin verdi. Söyleyeceği her ne olursa olsun bu onu kızdıracaktı ki Ludvig'in "Küçük Şeytan," deyişini duyup gülümsedi. Bu öyle basit bir sesleniş değildi. Ondan bir şey isteyecekti ve Paiva kesinlikle hayır, diyecekti. Yine de Ludvig'in ses tonu bile onu gülümsetebiliyordu. "Bundan vazgeç."
"Balor'la karşılaşacak kişi benim McCool."
"Neden diğerleri olmasın ki? Onlar da bir iblis. İhtiyacımız olan-"
"Balor'la karşılaşmak için Zamansızlıkta geçirilen yıllara sahip bir iblis kadınına ihtiyacımız var. Ve hoşlanmayacağın kısım da bu biliyorum. İblis'in zincirlenmemiş kızları gerçek mi bilmiyorum Ludvig ama benim gibisi yok. Ben Balor'la karşılaşacak kişiyim. Bir kez olsun bana güvenmek zorundasınız."
"Zaten sana güveniyorum!"
"O zaman geri döneceğime de inanıyorsun. Demek ki sorun yok. Şimdi çabuk olalım da şu meşhur İblis'in Kızlarıyla tanışmaya geç kalmayalım." Uzanıp Ludvig'in dudağını öptü. Yatağın üzerindeki kıyafetleri onun eline tutuşturup "Bunları giy ve güneş gözlüğünü tak," dedi.
Dışarı çıktıklarında Delano'yu kendi kapılarının önünde bir şeyi izlerken buldular. Adam sırtını duvara yaslamış keyifle Druce ve Eirinn'in kavgasını izliyordu. "Günaydın," dedi onlar kapıda belirdiğinde. Sadece kısa bir an Delano ile göz göze gelmişti. Ancak Kırmızı İblis bakışlarını hemen üzerinden çekmişti. Akıllıcaydı. Çünkü Ludvig iri bedeniyle ikisinin rasına çoktan girmişti. Yine de Paiva bir süre Delano'yu izledi. Druce için önemli bir adamdı ve iyi dost olduğu belliydi. Sadece şu erkek seçimi saçmalığını yaptığı için ondan nefret etmek istemiyordu. Bu Delano'ya haksızlık olurdu. Kendileri gibi bir kadınla olma fikri kimine çekici geliyor olmalıydı. Paiva için Ludivg'den başka bir seçenek olmasa da Druce'un ona uygun bulacağı bir erkekti Delano. Güçlü bir iblis, cehennem alevleriyle kutsanmış lider ve güvenilir bir müttefik. Oldukça hoş bir yüzü ve çekici bir yanı da olduğunu inkâr edemezdi. Kanatları ve boynuzları yoktu. Güzel bir takım elbise giymişti. Tam olarak üzerine oturuyordu. Şu kıyafet yaratma işinde iyi olamadığı için duruma hayıflanan Paiva, Druce'un gür sesiyle onlara doğru ilerledi. Ludvig ve Delano arkasında kalmıştı ve bu nedense Paiva'yı rahatsız ediyordu. Delano'nun imasından sonra onu görmek ve Ludvig'e bu durumdan bahsetmemek suçluluk duygusu ile savaşmasına sebep olmuştu.