"İdam sehpasında ki hapşuran mahkuma 'çok yaşa' demek gibiydi bazı umutlarım.."
Gözlerim doldu. 17 yıldır annem babam dediğim insanlar beni yabancıların yanına bırakıp gitmişlerdi. Tamam bunlar benim gerçek ailem ola bilir ama en azından alışana kadar yanımda dursalar ne olurdu sanki?
Mahkemenin önünde durdurmuştu arabayı. Gayet kendilerinden emin bir duruşları vardı. Acaba hakim beni gerçekten oraya verir miydi? Belki de bana fikrimi sorardı bende gitmek istemediğimi söylerdim belki de eski yaşantıma devam ederdim. İçimde hala ufacık da olsa umut olmasına kendim bile şaşıyordum artık. Kendimi kandırmakta seviye atladım resmen. Boş hayaller bunlar boş. Hakim vermese bile beni isteyecekler mi sanki? Babam zaten sevmiyordu beni. Gitmemi de en çok o ister zaten. Of allahım bana yardım et sen. Güç sabır ver.
"Melek ne duruyorsun orda gel hadi"
"Geliyorum" dedim. Ayaklarım geri geri gidiyor gibiydi sanki. Güçlükle yürüyordum. Ne olurdu onca zaman sonra çıkıp gelmeselerdi?
"Melek az daha hızlı ol kuzum, duruşma saatine çok az kaldı"
Hey allahım ya geliyorum be işte zor yürüyorum zaten.
Hala mahkemeye neden geldiğimizi anlamıyorum. Aralarında anlaşmışlar işte benim de fikrimi sormadılar. Olayın mahkeme kadar taşınmasına ne gerek vardı?
Ben bunları düşünürken mahkemeden adamın biri çıkıp isimlerimizi söyledi. Ne olduğunu şimdi anlayacaktım. Acaba şikayetçi falan mı olmuşlardı?
"Melek Yılmaz" dedi hakim sandığım adam.
"Benim efendim" açıkçası ben hakimleri yaşlı şişman gözlüklü kel falan beklerdim. Bu hakim oldukça genç ve yakışıklıydı. Yeni çıkmış kirli sakalları da ayrı bir hava katıyordu.
"Doğum tarihini gün ay yıl olarak söyler misin"
"15-08-1998"
"Ama gerçek kimliğinde öyle değil"
"Anlamadım efendim?"
"Mustafa Yalçın Bey'in getirmiş olduğu doğum belgesinde senin 1 nisan 1998 yılında doğduğun gözüküyor. Yani 17 yıl boyunca sahte kimlik kullanmışsın."
Ya oha artık ya sadece birkaç gün içinde insanın hayatı nasıl değişe bilir ya? Şimdi benim doğum tarihim de yalanmış öyle mi? Ah şaka gibi.
Hakim konuştuktan sonra avukatlar da kendi savunmasını yaptı. Sürekli beni konuşuyorlardı. Hiç birine cevap verecek halim yoktu. Zaten hakim de bana söz hakkı vermeden konuşmuyordum.
"Evet Melek Yılmaz. Tarık Yılmaz ve Fatma Yılmaz'ın sana zararı var mıydı ya da seni bir şeylere zorluyorlar mıydı?"
"Asla" dedim oldukça yüksek bir ses ile. Benim 17 yıllık aileme mi laf söylüyorlardı. Madem benim zarar görmemem bu kadar önemli, o zaman beni bu yeni aileye vermemeleri gerekiyordu.
"Korkmana gerek yok kızım. Adalet yerini bulur" dedi biyolojik babam. Ne saçmalıyor bu adam ya? Adalet illa yerini bulması gerekiyorsa benim eski yaşantıma devam etmek gerekiyordu.
"Adaletmiş. Neyin adaletinden bahsediyorsun sen ya? Beni yıllar önce terk etmişsin, o kadar zaman geçmiş arayıp sormamışsın. Şimdi de gelip sen bu temiz insanlara iftira mı atıyorsun? Onlar beni bir kere bile öz evlatlarından ayırmadı." Dedikten sonra hakime döndüm ve:
"Eğer illa birine ceza verilecekse bu adama verin. Yıllar önce beni terk edip arayıp sormamış, sonra çıkıp kızım diyor. Beni büyüten besleyen bu temiz insanlara teşekkür edeceği yerine ceza almalarını istiyor. Eğer illaki biri ceza alacaksa bu adam alsın"
Mahkeme salonu sessizlik kapladı. Sonra bir uğultu başladı. Arkamı dönüp baktığımda tanımadığım yüzler vardı.
Hakim o çok meşhur hareketi yaparak tokmağı ile masaya vurdu. Ve yanındaki adamlarla da konuşup "KARAR" dedi.
"KARAR" karar... karar... hayatımın kararı şu andan itibaren veriliyordu. Her şeyin belli olacağı karar karşımda ki adamın iki dudakları arasındaydı.
"Melek Yılmaz'ın yaşı 18 den küçük olduğu için ve her iki tarafında ortak kararı Melek Yılmaz'ın Mustafa Yalçın'ın yanında kalmasına karar verilmiştir. Türk ceza kanunun 251 maddesine göre-"
Ağzım açık kalmıştı. Artık her şey bitmişti. İtiraz etsem bir şeyler değişir miydi acaba?
"İstemiyorum hakim bey lütfen beni onlara vermeyin. Ben anneme sarılmadan uyuyamam. Lütfen yalvarıyorum size. Seneye çok önemli sınavlarım var benim ben gitmek istemiyorum lütfen göndermeyin beni lütfen." Ağlayarak söylediğim bu sözlerin az da olsa etkilemesini umuyordum.
"Bak kızım senin isteklerin hep ön planda olacak bir dediğini iki etmeyeceğim. İstediğin zaman görmeye gide bilirsin. Sevdiğin her şey seninle beraber kalacak kızım" dedi biyolojik babam. Beni az da olsa etkilemişti. Konuşamıyordum artık. Sadece hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.
Salondan çıktıktan sonra direk anneme sarıldım. Ondan ayrılmak çok zor olacaktı. Sonra babama sarıldım. İlk defa sarılıyordu bana. O kadar güzel bir duyguymuş ki bu... sigara kokusu ile karışmış parfüm kokusu.. ah babam ah. Nasıl bırakacağım sizi. Nasıl bırakacak sınız beni..
Salondan çıkarken gözüm arkadaşlarımı aradı. Can dostlarımı. Hayatımda yalan olmayan nadir insanları. Ama okul vakti olduğu için gelememeleri normaldi. Zaten 10 gün devamsızlık hakkı kısıtlıyordu bizi. Onlar ile okulda da görüşürdüm. O kadar sorun değildi. Tam arabaya binecekken kahramanı gördüm. Koşarak yanıma geliyordu. Nefes nefese kalmış bir şekilde "melek" dedi.
Kimse umrumda olmadığı için koşarak gittim kahramana ve sıkıca sarıldım boynuna. Çok güzel kokusu vardı baş döndürücü... Aşk kokuyordu sevgi kokuyordu. En önemlisi buram buram güven kokuyordu. Kendimden bile çok güvendiğim tek insandı o. "Kahramanımdı."
"Affet meleğim mahkemeye yetişemedim. Seni yalnız bıraktığım için çok özür dilerim"
"O nasıl söz öyle paşam. Geldin ya o bile yeter bana."
"Seni çok seviyorum melek bunu unutma. Nereye gidersen git hep yanında olacağım."
"Melek gitmemiz lazım hadi" dedi biyolojik babam. Az daha kalsaydım kahramanın yanında olmaz mıydı?
"Kendine dikkat et meleğim. Görüşürüz. Hoşça kal sevgilim."
"Seni çok seviyorum kahraman. Hoşça kal. Hayattaki tek gerçeğim hoşça kal..." dedikten sonra ne kadar zor olsa da kahramanın kollarından ayrıldım.
Arabanın camından dışarı baktığım da ağlayan bir anne, güçlü durmaya çalışan bir baba ve beni kendinden çok seven bir sevgili bıraktım. Hepsini ayrı ayrı çok seviyordum. Onları çok özleyecektim. Hem çok..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatımın Yalanı
RomanceHerşey o geceden sonra şekil almaya başladı. Bi terslik olduğunu hissediyordu ama bu kadarını o bile tahmin edememişti. Melek.. 17 yaşında bi kızdı. Yaşından çok büyük acılar yaşamıştı. Hep ablasının hatasının bedelini o ödüyor du ve ödeyecekti...