Neye sahipsen onu koru. İyi bir arkadaşa sahipsen, bugün ona iyi ki benim arkadaşımsın de, onu mutlu et.
İyi bir sevgiliye sahipsen, değerini bil, sakın bırakma onu. İyi bir aileye sahipsen gidip size sahip olduğum için çok şanslıyım de, üzme onları.
Artık ne iyi bir arkadaş, ne güvenilir bir sevgili, ne de beraber mutlu olan aileler kaldı.
Sabah uyandığım da bir huzursuzluk vardı üzerimde. Başka bir yerde uyumuştum. Burası benim odam değil. Benim yatağım değil. Renkler benim değil. Bu hayat benim değil...
Gözlerimi yeni yeni açmaya çalışırken yanımda yine o çocuğu gördüm. Neden sürekli benim yanıma geliyor? Benim yıllar sonra bir ablam ortaya çıksa ben bu kadar sıcak davranır mıyım bilmiyorum. Arda yanımda mışıl mışıl uyuyordu. Birini uyurken izlemeyi pek sevmem ama bu çocuk tıpkı melek gibi. İzlenilmeye değer. Yataktan usulca kalktım. Onu uyandırmamaya özen göstererek odamda bulunan banyoya girdim. Şu an tek ihtiyacım olan sıcak bir duştu.
Duştan çıktıktan sonra parmak uçlarımla odaya girdim. Salak gibi temiz kıyafet almasını unutmuştum. Bünye kaldırmıyor artık. Alışkanlıklarımı bile unutur oldum. Hep banyo da giyinirdim. Neyse ki bunları düşüneceğime temiz kıyafet almayı akıl ettim ki hemen tekrar banyo ya gittim. Giyindikten sonra yatağımda çapraz bi şekilde yatan ardayı gördüm. Yerimde gözü varmış keratanın. Yanına gidip usulca yanına oturdum ve o güzel saçlarını okşadım. Benim saçımın rengine çok benziyordu ama biyolojik babayı daha çok andırıyordu. Kaşları kirpikleri burnu... her şeyi ile aynı biyolojik babamdı. Ardayı izlemeyi bıraktıktan sonra yatağın içinden güç bela bulduğum telefonu alıp odamdan dışarı çıktım. Tam kapıyı açmamla birlikte burak denen salakla burun buruna geldim. Ya hayır anlamıyorum ya rabbim. Madem yeni bir hayat veriyorsun yeni başlangıç veriyorsun bu salağı da vermek zorunda mıydın ya rebbim. Neye isyan etmeyelim şimdi şu çocuğa haddini bildireyim.
"Ne işin var olum sabah sabah odamın kapısında."
"Şey ben arda burada mı diye şey etmiştim bakmıştım tam sen de çıkarken şey old-"
"Kes tamam uzatma arda içer de bi daha da odamın yakınlarında dolanma sabah sabah seni görmek zorunda mıyım?"
"Zoruna mı gitti gardaşşş zooorunaaa-"
"Senin allah belanı versin. İnşallah koşarken küçük ayak parmağını sehpaya vurursun. En sevdiğin şarkı çalarken ezan okunur. İnşallah iftar açmaya 5 dakka kala kusarsın da orucun bozulur. AMİN."
"Ne beddua ettin be kuzen yirim seni ya çınım çınım"
"Yavşak yavşak konuşma siktir git" cevap vermesini beklemeden dışarı çıktım. Bahçede telefon konuşması yapmam lazım. Önce annemi sonra kahramanı sonra da makbuleyi arıcaktım. Ay şimdiden heyecanlandım.
Aranan: Fatma sultan
Açmıyor. Allah allah sessizde her halde.
Aranan: Babişko
Meşgul. Neyse saat 11 olmuş zaten kahraman açar.
Aranan: Kahraman
MEŞGUL. Ya oha açın lan birinizde. Makbuş gözünü seveyim sen bari aç.
Aranan: Makbuş'um
MEŞGUL. Ve ardından bi msj. Allahım ya işi var her halde canım arkadaşım. Unutulmadığımı hissettiriyor.
"Güzellik uykuma yatıyorum uyandırma beni"
Gelen msjla elimden telefonu düşürmem bir oldu. Normal de olsa makbuleye güler geçerdim ama normal hayatta değiliz. Gözümden istemsizce yaşlar akıyordu. Yüzüm yanıyordu. Kesin yanakları kızarmıştır.
Ne yani beni bu kadar çabuk mu unuttular???
Ağlamayacaktım. Ne olursa olsun ağlamayacaktım. Güçsüz değildim ben. Sahi kimdim ben? Kendimi bile tanıyamaz oldum artık. Onları daha iki gün geçmeden çok özledim. Ama onlar ben yokmuşum gibi devam ediyorlar hayatına. Kimsem kalmadı artık. Yıllar sonra ortaya çıkan bir aile den başka... daha birkaç gün öncesine kadar o kadar mutluydum ki. Yalan da olsa bi mutluluğum vardı. Bi huzurum vardı. Şimdi onlar da yok. Kendimi hiç bu kadar sevgiye muhtaç hissetmemiştim. Hiç bu kadar canım yanmamıştı. Özlem duygusunu dibine kadar yaşadığımı hiç hatırlamıyorum
Düşüncelere dalıp gitmiştim. Bir yandan ağlıyor diğer yandan da telefona bakıyordum. Acaba birileri geri döner mi diye. Kimse aramıyordu. Kimse benim ne halde olduğumu merak etmiyordu. Kimsenin umurunda bile değildim artık. Ta ki omuzumda bir el hissedene kadar.. Bahçede öylece çimlere oturmuş ağlamaya o kadar dalmıştım ki birinin geldiğini bile fark etmedim. Omuzum da sıcak bir el hissettim. Dokunuşu ile güven veren huzur veren bir el. Dönüp kim olduğuna bakarken afallamıştım. İlk defa gördüğüme eminim. Ama ne işi vardı ki benim yanım da? Acaba çatlak kuzenlerden biri de bu muydu?
"İyi misin?" dedi adını bilmediğim çocuk. Bir yabancıya derdimi anlatacak kadar düşmedim yani.
"Sana ne?"
"Ben Fatih bu arada"
"Bana nee?"
"Sen ne ters bir kızsın ya adam gibi gelip derdini soruyoruz yardımcı olmaya çalıyoruz senin yaptığına bak. Kimsin kızım sen de böyle davranıyorsun? Şımarık kızın tekisin sen."
"Ne diyon olum sen neyin kafası bu? Sana mı kaldı benim dertlerim. Tanımadığım birine derdimi anlatacak kadar saf mıyım ben?" cevap vermesini beklemeden dışarıya attım kendimi. Tanımadığım bana yabancı gelen bir sokaktayım. Burası bile yalan bana. Her şey yalan. Herkes yalan. Hayatım yalan... ölmek istiyorum artık. Yaşamak zor geliyor bana. Sevenim yok, kimse için hiçbir şey ifade etmiyorum. Ne yapmam gerekiyor benim? Konuşmak istiyorum. Deli gibi bağırıp çağırmak istiyorum. Sol yanımda ağır bir yük var taşıya mıyorum artık...
Allahım bi çıkış yolu göster. Daha fazla dayanamıyorum..
Bu hayatta şunu öğrendim; Ne olursa olsun oluruna bırakacaksın.
Fazla sevmek , fazla düşünmek, fazla önemsemek... en çok seni yaralar en çok seni yıpratır. Bir gün unuturlar seni. O zaman da en çok canı yanan sen olursun. Kimse hissetmez..!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatımın Yalanı
RomanceHerşey o geceden sonra şekil almaya başladı. Bi terslik olduğunu hissediyordu ama bu kadarını o bile tahmin edememişti. Melek.. 17 yaşında bi kızdı. Yaşından çok büyük acılar yaşamıştı. Hep ablasının hatasının bedelini o ödüyor du ve ödeyecekti...