1. Bölüm: Mesaj

1.8K 133 13
                                    

Rüzgârın uğultusu kulaklarıma çarparken anahtarımı bir an önce bulabilmek için acele etmeye çalışıyordum. Güneşle başlayan aydınlık bir günün, buz gibi şiddetli bir fırtınayla sona ereceğini tahmin edemediğimden sabah okula giderken yanıma taksi için para almamıştım. Şu an çantayı doğru düzgün tutamayacak kadar soğuktan uyuşmuş parmaklarım bunun acısını çekiyordu. Gevşek bir biçimde yandan topladığım saçlarımdaki toka rüzgârla birlikte uçup giderken dağılan saçlarım yüzüme yapıştı. Yere eğilip çantanın içindekileri zemine dökerken bir yandan da görüşümü kapatan saçlarımı geri itmeye çalışıyordum.

Pantolonumun dizleri ıslak zemin yüzünden çamura bulanıp sırılsıklam olurken buna aldırış etmedim. Bir an önce eve girmeye, ısınmaya ve yemek yemeye gerçekten ihtiyacım vardı aksi takdirde bu günü hayatımın en berbat günleri listesinde birinci sıraya yerleştirmem kaçınılmaz olurdu. Cebimdeki tüm parayı aylardır almak istediğim müzik albümleri için harcamamla başlayan gün, parasızlıktan dolayı gün boyunca aç kalmamın ardından korkunç fırtınada taksi param olmaması nedeniyle eve kadar yürümek zorunda kalarak perişan olmamla sona ermişti. Şimdi tekrar düşünüyorum da evet, kesinlikle bu hayatımın en berbat günlerinde ilk sırada olmayı hak ediyordu.

Alnıma yapışan ıslak saç tutamını geri çekip ıslanmış eşyalarımın arasında anahtarı bulduktan sonra hızlı bir şekilde yerdeki eşyalarımı okul çantasına geri doldurdum. Islak çamur yüzünden mahvolan eşyalarım ne derece kullanılabilirdi hiçbir fikrim yoktu. Ama sayfalarından su damlayan biyoloji kitabım az çok bir tahmin yürütmemi sağlıyordu. İçimden lanetler okuyarak sıkışan çanta fermuarını kapatmayı es geçtim ve kalkmaya zahmet etmeden dizlerimin üzerinde anahtarı kapı deliğine sokmayı denedim. Rüzgâr o kadar şiddetliydi ki demir anahtarı elimden bir kuş gibi alıp uçurursa şaşırmazdım. Bu olasılık ihtimaller dahilinde olduğundan parmak eklemlerim bembeyaz oluncaya kadar anahtarı sıktım. Anahtar sanki aniden başka bir şekle bürünmüş gibi kapı deliğine girmemekte ısrar ediyordu, neyse ki beş dakikadan fazla zaman alan uğraşlarım sonucunda kapı sinir bozucu bir gıcırtıyla açılarak dizlerimin üzerinde içeriye doğru sendelememe neden oldu.

Kapıyı arkamdan kapatarak arkasına yaslandım ve derin bir nefes aldım. Islak çantamı ileriye doğru fırlatırken su içinde kalan cebimden telefonumu çıkarıp cevapsız aramalarımı kontrol ettim. Dört cevapsız aramanın hepsi de tahmin ettiğim gibi annemdendi. Muhtemelen şöyle diyecekti: "İşlerim uzadı tatlım, üzgünüm eve geç geleceğim. Senin için bir şeyler hazırlamıştım buzdolabında bulabilirsin."

Bundan kesinlikle bir şikâyetim yoktu. Babamın ölümünden sonra annemin ruhsal sıkıntılarının yanında çok büyük maddi sıkıntılarının da olduğunu biliyordum ve kendini tamamen işine adamıştı. Onu suçlamıyordum sadece iyi bir anne olmaya çalışıyordu. İyi bir anne olmak çocuğunun tüm sorunlarına vakit ayırmak demekti, evet ama eğer hiç paranız yoksa günümüzde iyi bir anne olmanın da bir anlamı yoktu. Çünkü hiçbir ihtiyacımı karşılayamadığında, evin kirasını ödeyemediğinde sokakta kalırdık yani böylesi daha iyiydi.

Odama çıkan merdivenlere adım atarken çoktan üzerimdeki ıslak kıyafetleri çıkarmaya başlamıştım. İnanılır gibi değildi, her bir parçamdan su damlıyordu. Üzerime kuru ve temiz kıyafetler giydikten sonra saçlarımdaki suyu sıkarak serbest bıraktım. Mutfağa giden yolu yarılamışken cebimdeki telefon tekrar titredi. Ekranda annemin ismini görünce beklemeden açtım. "Jacqueline," dedi rahatlamışçasına derin bir nefes vererek.  "Polis departmanında işler fazlasıyla karıştı ve eve erken gelemeyeceğim. Buzdolabın-"

Sözünü keserek "Evet," dedim. "Buzdolabında benim için bir şeyler bıraktın. Her zamanki gibi."

"Bir saniye," dedikten sonra birilerine cevap verdi, arkadan birkaç siren sesi duyuldu ve tekrar annemin sesi devreye girdi. "Üzgünüm tatlım, buzdolabında hiç yemek yok, istersen bir şeyler sipariş edebilirsin."

GECENİN KORUYUCUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin