5. Bölüm: Kan

990 109 12
                                    

İçimdeki kötü his büyümeye devam ederken ciğerlerime baskı yaparak nefes almamı zorlaştırıyordu. Eğer geçen gece kadının cesedinin üzerinde parmak izlerimi bırakmamış olsaydım kesinlikle yapacağım ilk iş polise gidip gördüğüm her şeyi ayrıntılarıyla anlatmak olurdu. Şimdiyse yapabileceğim en iyi şey cesedin bulunmamasını ummaktı. Yoksa ciddi anlamda cinayetten yargılanma ihtimalim çok yüksekti. Kim 17 yaşında bir kızın seri cinayetler işlemiş olabileceğini düşünürdü bilmiyorum ama kanıtlar yeterince şüphe uyandırıyordu. Hem açıklayamayacağım fazlasıyla şey vardı. Adamın nasıl ölü halde evime girdiği, bir anda kapının önüne ışınlandığı ve ondan kaçarken ortadan kaybolduğu gibi. Kafamdaki eksik parçaların arasını soru işaretleri doldurduğunda kafayı yemek üzereydim.

Göz hizamda aşağı yukarı sallanan bir el beni kendime getirdi. "Jacqueline?"

Aniden kafamı kaldırdığımda elim neredeyse önümde duran kahveye çarparak üzerimi berbat edecekti. Colin son anda kahve bardağını tutmayı başardıktan sonra dikkatlice gözlerimin içine baktı. "İyi olduğuna emin misin? Solgun görünüyorsun."

Masanın üzerinde duran gazeteyle göz temasımı önlemeye çalışarak kendimi ona bakmaya zorladım. Bir şekilde gözlerim sürekli aynı habere odaklanıyordu. "Bilmiyorum. Hava alsam iyi olur." Aceleyle masadan kalkıp beni şaşkınlıkla izleyen üç çift göze aldırmadan kapıya doğru yürümeye başladım. İkinci kata çıkıp genellikle kimsenin uğramadığı koridora saparak cam kenarından uzak bir yer seçerek yere oturdum. Öncelikle sakinleşmem ve mantıklı davranmaya başlamam lazımdı. Böylelikle daha fazla ilgi odağı olmaz ve insanların benden şüphe etmesini sağlamazdım. Kafamın içinde gök gürültüsünden daha şiddetli düşünceler dönerken bu ne derece mümkün bilmiyordum. Eğer cesedi bulmuş olsalardı çoktan beni sorgularlardı. Henüz bulmamışlar mıydı yoksa biri cesedi mi saklamıştı? Veya biri çoktan gömmüş olabilirdi ama bir açıdan bakınca bu mantıksız geliyordu. Bu kadar ceset saklanmadan, gömülmeden bulunmuştu; neden benim tanıklık ettiğim cinayetin kurbanı ortadan kaldırılacaktı ki? Bir an önce seri cinayetlerin dosyalarına ulaşmalıydım, bunu nasıl yapacağım hakkında bir fikrim henüz olmasa da annemin polis olması bu durumda bana büyük bir avantaj sağlıyordu.

Derin derin nefes alarak içimden ona kadar saydım. Dikkatimi dağıtmak için koridorda bulunan krem rengi boyalı kapıları, açık renkli zemini, yeni boyanmış duvarları ve yağmur damlalarının biriktiği pencereyi incelemeye başladım.

Yeterince kendime geldiğime inandığımda oturduğum yerden uyuşuk hareketlerle kalkıp merdivenleri yavaşça inmeye başladım. Kendimi fazlasıyla yorgun ve huzursuz hissediyordum. Çantamdaki dosyadan ders programını çıkarıp kütüphaneye gitmem gerektiğini fark ettim. Belki kitapların arasında biraz da olsa huzur bulabilirdim. Kütüphanenin büyük ahşap kapısından içeri girdiğimde oldukça karanlık bir ortam beni karşıladı. Elektriğin olmaması ve havanın kapalı olması nedeniyle zaten karanlık olan kütüphane kocaman rafların ışığı engellemesiyle iyice karanlığa gömülmüştü. Tüylerimin ürperdiğini hissederken kafamın içinde yolda kaçmak için tüm gücümle koştuğum an canlandı. "Hey, Jackie, buradayız." Colin'in sesini duyduğumda rafların arkasına yönelerek masadaki boş sandalyeye oturdum.

"Sanırım burayı biraz aydınlatmamız gerekecek," dedi Diana soluk renklerdeki kocaman mumları masaya dizerken. "Bay Jackson kitap okumak için harika bir hava olduğunu düşünüyor." Bay Jackson edebiyat öğretmenimizdi, okuldaki en genç ve muhtemelen bir anket yapılsa en sevilen öğretmendi. Genelde dersleri sınıf dışında işleyerek bizi sıklıkla kütüphaneye kitap okumaya getirirdi. Karl herkesin önüne kalın klasiklerden birini bırakırken bazıları kitabı değiştirmek istediklerini söyleyerek sızlanıyorlardı. Önüme üçüncü kez Sefiller geldiğinde Colin'in önünde duran İki Şehrin Hikayesi'yle değiştirdim.

GECENİN KORUYUCUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin