22. Bölüm: Yanlış Anlaşılma

674 84 9
                                    

Bataklık gibi kurtulmaya çalıştıkça beni içine çeken paniğin tuzağına kapılmam yalnızca saniyeler aldı. Kendimi mantıklı düşünmeye zorladıkça daha çok panikliyor ve aceleci davranıyordum. "Hey," dedim onu üzerimden iterken, "hey, kendine gel." Omuzlarından tutup onu sarstım, parmaklarımın altındaki kasları gerilince hâlâ hayatta olduğunu anlamak beni biraz rahatlatsa da yeterli olmamıştı. "Felix," derken dudaklarımın arasından çıkan ismi kulağa çok garip geldi. "Felix, benimle kal, gözlerini aç. Beni duyabiliyor musun?"

Yüzünü ellerimin arasına almaya çalıştım fakat vücudunu tutmadığımda tekrar üzerime yığılıyordu. "Lütfen iyileşeceğini söyle. Sana aynayı hemen getireceğim, yalnızca birkaç dakika dayan..." Kimi kandırıyordum? "Veya birkaç saat," diye kendi kendime mırıldandım.

Şoka girmiş gibi titriyordu, dikkatlice kafasını koltuğa yaslayıp gözlerini açtım fakat gözbebekleri iyice genişlemiş, gözleri inanılmaz bir hızla dönüyordu. Türü insan olmasa bile bunun normal olmadığını biliyordum. Bilincinin yerinde olduğundan emin değildim. Sürücü koltuğuna geçmeliydim, sonra da direkt evin yolunu tutar ona aynayı getirirdim ve böylece her şey düzelirdi. İçimdeki iyimser taraf bana güç vermeye çalışarak cesaretlendirdi.

Arabadan inip etrafından dolaştıktan sonra onu arabadan çıkarıp arka koltuğa sürükleyemeyeceğimi anladım çünkü benden fazlasıyla ağırdı. Ben elli beş kiloysam o en az benden otuz kilo ağırdı, ayrıca vücudu cidden yapılı ve kaslıydı, yani onu sürüklemem gerçekten zordu. Zaten üç metre boyunda gibi gözüken bacaklarını bile arabadan çıkarmam yarım saat alabilirdi. Böylece ben de onu sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa itmeye karar verdim. Bunu yapmak bile beni inanılmaz zorladığında –ki geçirdiğim aksiyon dolu geceden sonra bu son derece normaldi- doğru kararı verdiğimi anladım. Arada sırada acıyla inler gibi bir ses çıkarmasa öldüğünü düşünebilirdim.

Arabayı tekrar çalıştırdığımda daha önce hiç denemediğim bir hızla sürmeye başladım. Bir süre sonra arabanın tekerlekleri yere değmiyormuş gibi hissediyordum, bir ara hız ibresinin iki yüze yaklaştığını gördüm fakat umursamadım. Islak yolda, aklım başımda değilken, ellerim titrerken, kafam başka düşüncelerle doluyken bu kadar hız yapmanın intihar olduğunu bilsem de elimde başka seçenek yoktu.

Gözümün önünde öldürdüğü kişilerin yok olduğuna tanık olmuştum, belki ölürse o da buhar gibi uçup gidecekti. Aslına bakılırsa öldürdüğü şeyler onun türünden değildi ancak ölüm şekilleri aynı olabilirdi. Her ihtimalde de ölmemesi gerekiyordu.

Direksiyonu tutan parmaklarımı iyice sıkıp derin derin nefes aldım. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki artık iki atışın arasındaki zaman farkını duyumsayamıyordum. Avuç içlerim terden sırılsıklam olurken adrenalini damarlarımda hissediyordum. Sanırım hız tutkunları bu histen zevk alıyorlardı ama bu delilikti. Direksiyonu bir saniye bıraksam bir ağaca toslayacakmışız veya bir sonraki saniye ıslak zeminden çıkıp bir kenara yuvarlanacakmışız gibi hissetmekten nasıl zevk alabilirdim ki? Kontrol hiçbir şekilde elimde değildi ve bu sadece beni deli ediyordu.

Yüzümü ateş basarken zar zor göz ucuyla ona bakıyordum, göğsünün inip kalktığını görmek biraz olsun rahatlatsa da nefes alışım bir türlü düzene girmiyordu. Eve az kalmışken etrafında yine belli belirsiz bir ışığın parlamaya başladığını gördüm, gerçek formunu alması ölmek üzere olduğuna mı işaretti yoksa işlerin iyiye gittiğine mi? İrkilerek sağa sola kımıldaması cevap hakkımı birinci seçenek üzerinde kullanmama neden oluyordu.

Nihayet evin önünde zeminde metrelerce kayarak durduğumda hareket edebilmem için biraz zaman geçmesi gerekti. Araba nihayet durduğunda ileri doğru sendeledim ve kocaman açılmış gözlerimle direksiyonu kavrayan parmaklarım gevşerken ağzım açık bir halde önüme bakakaldım. Parmaklarıma kan gittiğini yeni hissediyordum, tüm vücudum büyük bir şokun altında ezilip kalmıştı.

GECENİN KORUYUCUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin