Benim için birine bir şey anlatmanın en zor kısmı nereden başlayacağımı bulmaktı. Özellikle bunca şeyi göz önüne aldığımda bu soru epey kafa karıştırıcıydı. Çünkü anlatacak öyle çok şeyim vardı ki... Ama buna rağmen hiçbirini destekleyecek somut bir kanıtım veya kulağa mantıklı gelecek tek bir açıklamam yoktu. Zor durumlarda içgüdüsel olarak yaptığım gibi birkaç kez derin nefes aldım ve az sonra söyleyeceklerimin beni bir kaçık gibi göstermemesini umdum. Veya berbat bir yalancı. Hangisinin daha kötü olduğuna karar veremiyordum. Kendimi acındırmaktan son derece nefret etsem de bir an ağlamayı bile düşündüm, belki böylece biraz da olsa yumuşayabilir ve zehir saçan gözlerini üzerimden çekebilirdi. Öyle sert bakıyordu ki yaptığım en ufak yanlışta muhtemelen beni vurmaktan çekinmezdi.
Ama ne kadar çabalarsam çabalayayım ağlayamıyordum, boğazımda kocaman bir yumru takılıp kalıyordu ve gözlerime dolan yaşları hissedebiliyordum ancak ağlayamıyordum. Belli belirsiz bir adım gerileyerek kendime savunma alanı yaratmaya çalıştım, yalnızca birkaç santim hareket etmeme rağmen bunu fark etmekte gecikmedi. "Kıpırdama!" diye emir verdi sert bir sesle. "Bana her şeyi açıklayana kadar şüpheliler listesinde bir numaralı kişisin. Tabii gerçekten bir açıklaman varsa." Ses tonu öyle iğneleyiciydi ki gururumun incinmediğini söylesem yalan olurdu.
Dürüst davranmamak en çok nefret ettiğim şeylerden biriydi ve şimdi yalancılıkla itham edilmek beni öfkelendiriyordu. Her ne kadar son zamanlarda hatırı sayılır birkaç yalan söylemiş olsam da. "Tamam," diyebildim en sonunda, sesim zayıf bir fısıltı halinde çıkmıştı. Kalbim öyle hızlı çarpıyordu ki damarlarımda kontrolsüzce dolaşan kanı neredeyse hissedebiliyordum. Adrenalinden dolayı duyularım keskinleşmişti, kapının ardındaki rüzgârın ürkütücü uğultusunu beynimin içinde tüm canlılığıyla hissedebiliyordum.
Dilimin ucuna bir sürü kelime geliyor, aklımda bir sürü düşünce dolaşıyor fakat hiçbiri anlamlı bir cümle haline gelmiyordu. İçimde mantık ve duygularım amansız bir savaş halindeydi ve içimde birbirine karışan duygularım o kadar baskın geliyordu ki mantığım geri çekilmek zorunda kalmıştı. Hislerim bana hiç de mantıklı olmayacak şekilde kaçmamı söylüyordu. Bana inanmayacaktı, elimde hiçbir kanıt olmadan söyleyeceğim şeyler deli saçması gibi görünecekti, cinayetlerle bir bağlantım olduğunu düşünüp beni polise ihbar edecekti. Kendimi savunacak hiçbir şeyim yoktu.
Bulunduğum durumda her şey benim aleyhimeydi. Tüylerim diken diken olmuştu ve midem bulanıyordu.
İşlemediğim bir suçtan dolayı yargılanacak olma düşüncesi her şeyi arkamda bırakarak kaçmak istememe neden oluyordu. Kendimi koruyabilecekmişim gibi kollarımı etrafıma doladım. Birinin bana sarılmasına ihtiyacım vardı, güçsüz hissediyordum. Acizliğim üşümeme ve hasta hissetmeme neden oluyordu. Farkında dahi olmadan bir adım daha gerilediğimde, "Jacqueline!" diye gürleyerek kalbimin yerinden fırlamasına neden oldu. İrkilerek yerimde sıçradım ve bastıran karanlıkta bile seçilebilen gözlerine odaklandım.
"Kıpırdama," diye yineledi. "Ciddiyim, kaçmaya çalışırsan canını acıtırım." Buz gibi sesi bedenimden bir ürperti dalgası etkisi yarattı. Beni şaşırtarak silahını çıkardı ve bana doğrulttu. Aklımdan geçen bir ihtimal olmasına rağmen ikinci kez bana silah doğrultacağını düşünmemiştim. Dışarıdan o kadar tehlikeli mi görünüyordum?
"Ben bir polisim," dedi, sanki bilmediğim bir gerçekmişçesine bunu gereğinden fazla abartılı bir ses tonuyla vurgulayarak. "Benim işim bu kasabadaki güvenliği sağlamak, acımasızca insanları öldüren bir katil serbestçe dışarıda geziyor. Bunun devam etmesine izin veremem. O yüzden eğer bir şey biliyorsan anlatmak zorundasın, bunu senden rica etmiyorum. Emrediyorum. Çünkü anlatmamakta ısrarcıysan daha fazla zamanımı harcamayıp buraya bir destek ekibi göndermelerini söyleyeceğim. Seni gözaltına almak ve sorgulamak için. Belki bir yanlış anlaşılma vardır diye ortalığı boş yere ayağa kaldırmak istemediğimden sorgulama işini önce kendim yapıyorum ama bu kadar tereddüt ettiğine göre gerçekten seni suçlu gösterecek bir şeyler var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN KORUYUCUSU
FantasiSessizliğin çığlıklarını duyabildiğinde, gecenin aslında sandığından çok daha karanlık olduğunu görürsün. Ve karanlığı aydınlatacak bir ışık ararken kendini aşağıda seni sonsuzluğa karıştırmak için hazır bekleyen dev dalgaların olduğu uçurumun kenar...