Birden gelen gülme isteğine yenilip kahkahalara boğulmamak için dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım.
Bu sadece... inanılmaz derecede komikti.
Biri benimle kafa buluyor olmalıydı. Gecenin Koruyucuları mı? Bu da neyin nesiydi? İnsanlarla kafa bulmak için oluşturulmuş gizli bir örgüt falan mı? Böyle bir şey mümkün müydü ki? Ama videoyu görmüştüm, birisi evimizin önünde çakmakla duruyordu. Şimdilik sadece tehditten ibaret olsa bile emirlerine itaat etmediğim takdirde tüm evi içindeki annemle birlikte ateşe vereceğinden zerre şüphem yoktu. Hem bunu yapabilecek biri aynı zamanda olaya basit bir kaza süsü verebilecek kadar ayrıntıları düşünmüş olmalıydı. Tüm suçu üstlenecek değildi herhalde. Dediklerini yapmazsam annem ölecek, evimiz kül olacak ve üstelik muhtemelen katili asla bulunamayacaktı. En kötüsü de bunun vicdan azabıyla yaşamak zorunda olacaktım. Gülme isteği aniden geldiği çabuklukla gitti. Yüzümde afallamış bir ifadeyle nereye gittiğimi umursamadan yürümeye devam ediyordum. Daha doğrusu yönlendirilmeye... Colin'in koluna girmemiş olsaydım büyük ihtimalle olduğum yerde ifadesiz bir yüzle kaskatı kesilmiş halde donakalırdım. İçime soğuk havayı çekerek gözlerimi yukarı kaldırmamla kömür karası gökyüzüyle karşılaşmam bir kez daha uyarılmama neden oldu. Gecenin Koruyucuları tamamen saçmalık olabilirdi ama gözlerimle gördüğüm aysız gökyüzü değildi. Her ne kadar bunun farkına varan tek kişi gibi görünsem bile. Colin'in yönlendirmesiyle tribünlere yaklaştığımızda ilk basamağa adım atacakken bacağım havada asılı şekilde durdum.
Kendimi ilaçlarını almayı unutarak boşluğa düşmüş bir akıl hastası gibi hissediyordum. Önce şaşırmıştım, sonra gülmüştüm daha sonra ise endişe duymuş ve şimdiyse deli gibi korkuyordum. Üstelik bunların hepsi sadece birkaç dakika içinde olmuştu. Beynim bir duygu seline kapılarak düşünceleri beraberinde sürükledi. Adımımı yavaşça yere basarak ağır hareketlerle ona döndüm. "Jackie, iyi misin?" Colin endişeli bir yüz ifadesiyle baştan aşağı beni süzdü.
"Tabii," diye mırıldandım boşlukla konuşur gibi. Kafam kendiliğinden onaylar biçimde aşağı yukarı sallandı. "Neden iyi olmayayım?" Yüzümde beliren ani gülümseme gözlerime batan gözyaşlarıyla süslendi. Ağlamamak için dişlerimi canımı acıtacak kadar kuvvetle sıktım.
Derin bir nefes alarak parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim. Boş bakışlarımı gözlerine odaklamakta fazlasıyla zorluk çektikten sonra dudaklarımı araladım. "Ee..." Günlerce susuz kalmışım gibi kupkuru olan dudaklarımı dilimle ıslattım. Etraf çok hızlı bir biçimde dönüyordu. Gözlerimi sıkıca kapatıp tekrar açtım. Her şeyin normale dönmesine faydası olur sanmıştım ancak sandığımın aksine şimdi çok daha hızlı dönüyordu. Açık mavi gözleri odağımdan silinip bulanıklaştı. Kahkahayla gülmekle hıçkırarak ağlamak arasında sıkışıp kalmıştım. Normal davranmak için olağanüstü bir çaba sarf ederken kafamda hızlıca plan yaptım. "Şimdi hatırladım," diye geveledim ağzımın içinde.
"Neyi hatırladın?" Colin'in açılan gözleriyle çatılan kaşları görüş alanımda tekrar netleşti.
"Annemle ben birlikte vakit geçirecektik." Ellerim amaçsızca yüzümde gezinirken dışarıdan kaçık gibi göründüğümü biliyordum. "Onun çok vakti olmuyor ve biz bilirsin... anne kız şeyleri işte." Son kelimeden sonra beş yaşındaki çocuk sesiyle yapmacık bir kahkaha attım. Sanki bunu bilmesi mümkünmüş gibi... Tanrı aşkına o bir erkekti, benim neyim vardı böyle? Bunu düşünmek bile kontrolden çıkmış mantıksız yanımın kendini dizginlemesini sağlayamadı. Aksine, mantıksız düşünceler beynimi bir balık ağı gibi sarıp düşünmemi engelliyorlardı. Tek isteğim vardı: buradan hemen gitmek.
Ağzını açacağı sırada, "Maç başlamak üzere!" diye bağırdım neşeyle. Diğerleri garip bakışlarla bana bakarken öne doğru bir adım atıp Colin'e yaklaştıktan sonra yanağını hızlıca öpüp geri çekildim. "İyi şanslar, sakın yenilmeyin." Pekâlâ, şunu kabullenmem gerekiyordu; paniklediğim zaman soğukkanlılığımı korumayı sürdürüp iyi yalancılık yapamıyordum. Ki eğer olaylar bu yönde ilerlemeye devam edecekse bu konuda acilen pratik yapmam gerekecekti. Hızlı adımlarla insan selinin arasından sıyrıldım. Bir taksi durdurup kendimi içeri attıktan sonra ancak aklıma geldi. Sadece hastalandığımı söyleyip dikkat çekmeden gidebilirdim. Hem rengi tebeşir beyazına dönen yüzüm yalanımı ele vermek yerine desteklerdi. Böylece diğerleri kafayı bulduğumu veya terapiste ihtiyacım olduğunu düşünmezlerdi. Önümde duran koltuğun koyu lacivert örtüyle kaplanmış arkasına kocaman açılmış gözlerle bakarak yaklaşık beş dakika geçirdim. Hatta taksici nereye gideceğimi sormasaydı büyük ihtimalle kasabadan çıkana dek boş bakışlar atmayı sürdürürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN KORUYUCUSU
FantasySessizliğin çığlıklarını duyabildiğinde, gecenin aslında sandığından çok daha karanlık olduğunu görürsün. Ve karanlığı aydınlatacak bir ışık ararken kendini aşağıda seni sonsuzluğa karıştırmak için hazır bekleyen dev dalgaların olduğu uçurumun kenar...