Bölüm 9: Ne oldum dememeli, neler oluyor yahu, demeli

7 3 0
                                    

"Demek beni aramak için ormana geldiniz." Mehtap, rahat bir tavırla atına yaslanıp kollarını kavuşturmuştu. "Sağ olun."

Efza Bey, "Ne yapalım?" dercesine ellerini iki yana açtı. "Sen dün ortadan kaybolunca aramak gerektiğini düşündük."

"Dün, ha?" dedi Mehtap, bir ıslık çalarak. "O kadar süredir baygın olduğumu fark etmemiştim."

Güneş, "Bayılmak demişken," deyip araya girdi, "Nasıl oldu da burada buldun kendini?"

"Kaçırıldım," dedi Mehtap, omuz silkerek. Tavrına bakılırsa kendisi için sıradan bir iş günüymüş gibiydi. Bunun düşüncesi bile Güneş'i titretmeye yetiyordu.

"Senin yüzünden," diye ekledi Stratejist, yan gözlerle ona bakarak. "Eğer o mektupları açsaydın bütün bunlar olmayacaktı."

Güneş, teslim olur bir hâlde ellerini kaldırdı. "Haklısın," dedi kıpkırmızı bir hâlde, "Özür dilerim. Umarım seni kaçıran adamı bayıltmamla ödeşmişizdir."

"Ah, beni o kaçırmadı ki. Beni şu kız kaçırdı. Kaçığın teki." Başlar, eyerin üstüne serilmiş bedene döndü.

"Yok artık." Güneş, inanmaz gözlerle kıza baktı. "Seni o nasıl kaçırdı?"

"İnan bana, bilmiyorum. Tahmin yürütmem gerekirse sapanla diyeceğim."

Efza Bey, katıldığını belli ederek başını salladı. "Haklısın," dedi, "Ortalığı kan gölüne çevirmeden seni bayıltabilecek bir silah. Ayrıca çok kolay bir şekilde imal edilebilir."

"Eğer seni atla dolu dizgin giderken bayıltmışsa, gerçekten yetenekli demektir." Güneş, etkilenmiş bir şekilde kızıl saçlı kızı süzüyordu.

Mehtap alınmışçasına yüzünü ekşitti. "Dolu dizgin giderken mi bayılttı? Pfft, hayır. Ancak yetenekli mi? Kesinlikle. Ayrıca atımın bacağını nişan aldı, bunun üzerine hayvan şaha kalkınca yere düştüm ve bayıldım. Ama bakın, hayvanın bacağında yaradan eser yok." Eyerin üstündeki bedene öfkeli bir bakış attı. "Yalnızca geçici bir süreliğine yaralaması gerektiğini bilecek kadar akıllıymış."

"Bu yüzden mi onu yanımıza almakta ısrarcısın?" Efza Bey, sabık öğrencisini süzdü. "Seni yaraladığı için mi?"

Mehtap, başını iki yana salladı. "Pek değil, hayır," dedi. "Çok fazla şey biliyorlar. O yüzden onu ve babasını hapsetmeliyiz. Ha, ayrıca kız bir Zümrüt Krinsan, bir de o var."

Efza Bey'in gözleri, Güneş'in ise ağzı şaşkınlıkla açıldı. Sonraki birkaç saniye birbirine karışan "Nasıl olur bu?", "Mümkün değil!", "Hadi canım!" nidalarıyla geçmişti.

"Ormanda, gözden uzakta yaşıyorlar," diye açıkladı, Mehtap. "Bir düşününce... Savaşa hiç karışmamış bile olabilirler. Bir Zümrüt Krinsan için eşsiz bir korunma yeri. Ölmemelerine şaşmamak lazım."

Efza Bey, düşünceli bir biçimde sakalını kaşıdı. Duyduklarını ölçüp tartarcasına alnı kırışmıştı. "Nasıl anladın onun bir Krinsan olduğunu?"

"Siz baskın yapmadan hemen önce kıza bir şeyler oldu." Mehtap, yukarı bakıp biraz düşündü. "Bir anda yere çömeldi ve bir şey duyduğunu söyledi. Ardından gözleri parlamaya başladı."

"Gözleri parladı, ha?" dedi Güneş. "Ee, kesin Zümrüt Krinsandır o zaman. Daha önce hiç fark etmemiş mi?"

Mehtap, gözlerini devirirken başındaki bezin düğümünü sıkılaştırdı. "Fark etmiştir illaki; ama başkasında olduğuna şahit olmamış. Benim gözlerimin parladığını gördüğünde hafiften tırsmadı değil."

Kristalin Efsanesi 1: Son KalanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin