Bölüm 11: Bakarsan bağ, bakmazsan Yücedağ olur

5 1 0
                                    


"Yani o senin planına uymadı da sen mi onun planına uydun?"

Mehtap, Efza Bey'in yumuşak tonlu -ancak her nasılsa yine de can yakacak kadar sert- sesi karşısında eziliyordu. Sabık akıl hocası haklıydı. Hangi akla hizmetle onu orada bırakmıştı? Güya stratejist olan kendisi değil miydi? Nasıl bir planı olmazdı da yalnızca küçücük bir kız çocuğunun çılgın fikrine boyun eğerdi?

"Bey'im, çok, çok özür dilerim," dedi başını eğerek. "Hatamın farkındayım."

"Bu bir şeyi değiştirmez," dedi, yanlarında elleri bağlı oturmakta olan, havuç rengi saçlı yabancı. "Beni kaçırmakla kalmadınız, üstüne bir de kızımı ölüme terk ettiniz. Benim bunun kasten yapılmadığına inanmak için hiçbir sebebim yok."

"Siz de beni rehin aldığınızı unutmayın ama," dedi Mehtap, bir gözü sinirden seğirerek. Normalde olsa Mehtap elini kolunu bağladıkları bir mahkûmun kendisini azarlamasına izin vermezdi ancak şu an belki de ölmekte olan bir çocuğun babası olduğundan Efza Bey buna ses çıkartmasına izin vermiyordu.

"O konuda biraz konuşmamız lazım, evet." Efza Bey'in çehresinden ciddiyet akıyordu. "Kızınıza sizi serbest bırakacağıma dair söz verdim ancak yine de bu yüzden sizi sorgulamamız gerekecek... Efendi."

Adam, mavi gözlerini kararsızlıkla kırpıştırdıktan sonra kendini tanıttı. "Deniz." El sıkışmaya niyetlendiyse de sağlam düğümlerden dolayı, parmaklarını bir zerre bile yerinden oynatamadı. İyiden iyiye ellerindeki his kaybolmaya başlamıştı. Dolunayın aydınlattığı sık ağaçlığın arasından iki figür onlara yaklaşıp bir tanesi "Baba!" diye neşeyle ciklemeseydi daha ne kadar böyle kalırdı bilmiyordu.

"Tomris!" diye kızının çağrısına karşılık verdi Efza Bey. Kendine doğru koşarak gelen uzun boylu kızı kucakladı. Hemen sonra onu omuzlarından tutup uzaklaştırdı ve endişeyle onu incelemeye başladı. "İyi misin? Yaralandın mı?"

"Ben çok iyiyim!" dedi Tomris cıvıldayarak. "Ama o kız omzundan..."

Zümrüt'ün boğazını yüksek sesle temizlemesiyle herkes ona baktı. "Babamın iplerini kesin. Ben sözümü tuttum."

Sesi o kadar kesin ve ikna ediciydi ki, adeta Efza Bey istese bile karşı çıkamayacaktı. "Elbette, derhâl," demesiyle Mehtap'ın hançeri, kınından tiz bir sesle ayrılıverdi. Tek bir hareketiyle Deniz Efendi'nin elindeki ipler onlarca küçük parçaya ayrılıp çim zemine saçılmıştı. Ayaklarındaki ipler de aynı muameleye maruz kalınca Deniz Efendi doğruldu. Kızınınki kadar zarif bir kalkış olmamıştı bu. Yalpalayarak da olsa hızlı adımlarla Zümrüt'e yaklaştı.

"Omzuna ne oldu? İyi misin?" dedi Deniz Efendi, kızının yüzünü ay ışığına doğru döndürüp dikkatlice bakarak. "Başka yerden de yaralandın mı?"

"Köpeklerden biri pençeledi." Zümrüt, ceketinin cebinden birkaç yaprak çıkardı. "Biraz ot topladım," diye ekledi. "Sorun yok."

Ot lafını duyan ve hasta insanlara karşı -kim olursa olsunlar ayırt etmeden- yardım etme güdüsüne sahip Güneş, karanlıkta kaldığı gölgeden usulca çıkıverdi. Tomris'in yanından geçerken Tomris yerinden sıçradı, zaten siyah bir pelerin giydiği için yürürken oluşan rüzgârdan başka hiçbir şey varlığını belli etmiyordu. Deniz Efendi'nin arkasına gelince durdu, onun orada olduğunu yalnızca Zümrüt fark etmişti.

Deniz Efendi, omzunun üstünden gelen ve neredeyse bir fısıltı kadar sessiz olan "Hangi ot?" sorusunu duyunca anında hançerini çekiverdi. Güneş, boğazının birkaç santim ötesindeki uzun bıçağı görünce tiz bir çığlık koyuverdi; ancak Zümrüt'ün Güneş'in görmesi için avucundaki otları uzatmasıyla hançer çıktığı kabzaya hemen geri girdi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 23, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kristalin Efsanesi 1: Son KalanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin