Bölüm 5: Nerede hareket, orada felaket

16 5 0
                                    


Mehtap, bir ses duyduğundan iyice emin olmuş gibiydi. Takip edildiğini düşündüğü belliydi; fakat sesin ardından başka bir şey duymayınca omuz silkti. Gardını bu kadar çabuk düşürmesine bakılırsa o bordo pelerinine fazlaca güveniyor olmalıydı. Sihir ve büyüler de cabasıydı, tabii.

Yine de kadın, sesi dinlemek istercesine atını durdurdu ve bu istirahatten istifade etmeyi de ihmal etmedi. At kuyruğu yapmak için fazla kısa olan saçları, ata her binişinde biraz daha bozuluyordu. Eğer düzeltmezse bir dokunuşta dağılacaktı, kuşkusuz. Kadın, bunun farkında olacak ki toka niyetine kullandığı deri kayışı çıkarttı ve yeniden saçına dolamaya davrandı.

Tam o sırada, başının üzerinde bir şey vızıldadı ve yanındaki ağaçtan bir "Tak!" sesi yükseldi. Aniden sağına döndü ve yere düşen taşı gördü. Başının endişe verici derecede yakınından geçen çakıl taşına hayretle baktı, kadın. "Sıradan bir ıska mı? Yoksa bir tehdit mi?" diye mırıldandı, hançerini çekerken.

Mehtap'ın sinsi takipçisi, ustaca kullandığı sapanıyla taşı tam da istediği gibi, Mehtap'ın başının hemen üstüne atmıştı. Sapan, belki çok güçlü bir silah değildi ama usta ellerde ölümcül bir alete dönüşebilirdi. Atışın hızına ve atılan taşın ağırlığına bağlı olarak vurulan kişi ya sakat kalırdı ya da -kısmetliyse- ölürdü. Bazen de mucize eseri olarak sadece bayılırdı.

Atışını bilerek ıskalamasının sebebi bir tehdit değildi aslında -bu fikir aklına gelmediği için biraz üzülmüştü gerçi. Kadını vurmak istese vururdu. Onun asıl hedefi, attı.

Mehtap bu atışın üzerine durmuş, saçını toplamayı bırakmıştı. O anki panikle elindeki deri kayışı yere düşürdüğünü fark etmemişti bile. Yulardan elini çekmiş, bir eli savunma amaçlı havada, diğeri silahını tutar hâlde pür dikkat çevresini gözlüyordu. Atının da onun gerginliğini hissettiği, dikilen kulaklarından belliydi. Hayvanın kasları, her an dört nala koşabilmek üzere gerilmişti.

Ancak, o an başka bir şey oldu. Bu sefer kulaklara çalınan vızıltı, kadına çok uzak bir yerden geçmişti. O daha ne olduğunu anlayamadan; dehşetle şaha kalkan at, Mehtap'ın yere düşmesine sebep oldu.

Üstelik bir hayli sert bir şekilde.

Ağacın üzerinde onu izleyen takipçisi, kadınla hançerin de yere, kadından uzağa düştüğünü görünce tereddüt etmeden aşağı indi. Sapan olarak kullandığı uzun deri parçasını omzuna geçirdi ve başlığını kapattı. O, kadın gibi bir pelerin giymiyordu. Yün gömlek ve pantolonun üzerine; başlıklı, rahat, deri bir yelek giymişti. Bunlarla hareket etmek çok daha kolaydı. Üstelik çıplak ayaklarının, kadının giydiği sürücü çizmelerinin aksine çok daha rahat olduğu kesindi.

Gidip nabzını kontrol etti. Kadın hâlâ yaşıyordu; ama bir kara büyücü olduğu düşünülürse bu sevinilecek bir şey miydi, meçhuldü. Ardından takipçisi, kadının başını çevirdi. Evet, Mehtap başını bir taşa çarpmıştı ancak taşın üstü taze otlarla kaplandığından darbe yumuşamıştı. Yine de kadının başı yarılmış ve bayılmıştı.

At da çok kötü bir durumda değildi. Son attığı taşı özenle seçmişti: ne çok ağırdı ne de çok sivri. Atın ön toynaklarından birine hedef almıştı; ancak hem taşın kütlesi hem de atış hızından dolayı kemiğini kırmamıştı. Yalnızca ayağı incinmişti atın, bu da panikle sahibini bırakıp koşmasına engel olacaktı.

Kadını, kollarının altından tutup kaldırmayı denedi. Kendi vücudu ufak tefekti belki; ancak Mehtap da onunla aynı boydaydı. Kadını, yüzüstü bir şekilde atın üzerine yatırdı. Kadının düşmesi an meselesi olduğundan yanında taşıdığı halatla kadını bağladı. Bütün bu çabasının boşa gitmesini istemezdi.

Sahibi bir çuval gibi üstüne yatırılmış atın dizginleri eline aldı. Doğruyu söylemek gerekirse ne yapması gerektiğinden pek emin değildi. Biraz düşündükten sonra evine götürmeye karar verdi.

Kadını esiri yapmaya meraklı değildi ama onu sorgulamadan da bırakmak istemiyordu. Mehtap her şeyi itiraf ettiğinde, zaten vatan hainliğinden aranmakta olacak kadını ormanın kıyısına bırakacaktı.

Atın bacağı yaralı olduğundan, yavaş adımlarla onları ormandaki kulübesine doğru götürdü. İçten içe evin diğer sahibinin bu "davetsiz misafir" hakkında ne düşüneceğini merak ediyordu.

Kristalin Efsanesi 1: Son KalanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin