Herkesin çocukluğuna dair bir sürü fotoğrafı vardır illaki bazıları saçma sapan bazıları ise neşe dolu anılar taşır. İnsan büyüyünce anlıyor o fotoğrafların değerini çocukken bir anlam taşımayan o kağıt parçaları büyüyünce insana önemli gelmeye başlıyor ve o üç beş kağıt parçası bile sizi upuzun hayallere hatta geçmişinizdeki o tozlu raflara kadar görülebiliyor. Bir düşünsenize; Çok istediğini o bisikletin size alındığını ve o anki heyecanınızı ve hatta o bisikletteki fazladan 2 tekeri çıkardığınız günü düşünün o korku ve gerginliğinizi. Bunlar siz küçükken size bir şey ifade etmeyebilir ama siz büyüyünce sizin için altın değerinde anılar oluyorlar. İnsan küçükken ona boş gelen şeyler büyüyüp hayata atılınca size hem mutluluk hem de acı veren şeylere dönüşebiliyor. Tamda bugün o anılardan bir tanesini oluşacaktı okulda fotoğraf çekimi için bir kameraman gelecekti. Sınıfça ilk fotoğrafımız olacaktı ve çok heyecanlıydım, o zamanlar kameralı telefonlar çok moda değil di her anımızı çekemiyorduk maalesef çünkü telefonda çok fazla yer olmuyordu. Yenisi eklemek için eskisini silmek gerekiyordu hatta bazen silmek istemediğin onca anıyı silmek zorunda kalıyordun.
O gün gelip çatmıştı fotoğraf çekimi günüydü bugün. Çok heyecanlıydım annem benden önce davranıp ne giyeceğime karar vermişti bile; beyaz üstüne mavi şeritler olan bir gömlek ve mavi kot pantolon altına ise siyah spor ayakkabı tabi bir çiçeğin dikenini andıran jöleli saçlarımı unutmamak lazım. O zamanlar bu tür saçlar modaydı cidden herkeste değişik saç tarzları vardı. Hemen üstümü giyindim ve her zaman olduğu gibi sevmeye sevmeye yumurtamı yedim ve kapıya koştum ama bu sefer bir şey eksikti saçımı yapmayı unutmuştum ve zamanım çok kısıtlıydı direkt anneme yapışıp bir saat boyunca hadi saçlarımı yapalım diye ağladığımı hatırlıyorum ne kadar saçma. Ve eninde sonunda o diken diken saçlar yapıldı ve çıkmaya hazırdık. Ben her zaman olduğu gibi erkenden bahçeye koştum ve oradaki tatlı kaplumbağa ile oynamaya başladım ama o kadar dikkatliydim ki üstüm toprak olmasın diye uğraşıyordum bunu yapan ise her gün çamura batmaya aşık olan bir çocuk. Eninde sonunda uzun telaşlar sonunda okula vardım ve sınıfa koştum, heyecanla kapıyı açtım. İçeri girdiğim gibi şoke olmuştum herkes o kadar özenli giyinmişti ki (normalde kimse özenerek gelmezdi) bakakaldım öylece bir süre sonra öğretmenimiz sınıfa geldi ve bize ne kadar güzel göründüğümüzü söyleyip durdu ve sonunda beklenen an geldi sonunda kameraman sınıfa girdi ve herkese bir oturma düzeni yapıldı ama bir şey eksikti “pembe sandalyem neredeydi?” evet güzel bir soru o sandalyeyi başkası almıştı ve ben oturamıyordum. Baya özdeşleşmiştim o sandalyeyle neredeyse bir bütün olacaktım. Yaygarayı koparmamak için kendimi zor tutuyordum açıkçası ama bu sefer sustum çünkü fotoğraf çekimi benim için çok önemliydi ve bunu mahvedemezdim sanki hayatında hiç fotoğraf çekilmemiş gibi davranıyordum evde tonlarcası vardı ama olsun okulda hiç fotoğrafım olmamıştı ama tek eksiğim pembe sandalyemdi ama olsun onsuz da çekilebilirdim yani öyle düşünüyordum. Ve o an geldi herkesi sıraya soktular ve tam çekilecek iken bir kız kalktı ve sandalyemi buldum ve koşa koşa onu kaptım evet onsuz olabilir diyordum 5 dakika önce ama yapamadım. Koşa koşa ona oturdum ve öğretmenin bana bakışını asla unutmam galiba geri zekalı bu çocuk der gibi bakıyordu açıkçası ama umurumda değildi pek sonuçta sandalyeme kavuşmuştum. Fotoğraf çekimi başlamıştı ve herkeste bir telaş vardı sanki hiç kamera görmemiş gibi ağlayanlar oldu garip bir şekilde. Garip olansa erkeklerden tek ayakta olmayan ve oturan bendim inadım yüzünden kızların arasında öylece kala kalmıştım. O zamanlar hiç garipsememiştim ama şimdi düşündükçe baya garip gelmeye başladı. Ah o pembe sandalye sevdam olmasa anaokulu dönemim daha iyi geçebilirdi gibi geliyor bana ama bilemiyorum. Sonuç olarak daha çocuktum bir koltuk yüzünden her zaman alay konusu oluyordum her gün her saat dalga geçiyorlardı. Gözlük takıyorum diye dört göz demelerini de unutmamak lazım sanki gözlük kötü bir şey gibi gelmeye başlamıştı ama yine de inat ediyordum takmak için çünkü seviyordum. Hatta küçük kırmızı gözlüğüm vardı şimdi herkes şey der; senin çocukken kırmızı gözlüğün vardı ne tatlıydın. Evet tamda öyleydi hafif tombul yanaklar, keskin yüz hatları ve hafif yukarı doğru uzun bir yüz ve diken diken saçlar benim vazgeçilmezimdi.
Anaokulundaki anılarımı çok fazla hatırlamam aslında iyi anılar nedense zihnimden silinip gitmiş tamamen geriye böyle abuk sabuk anılar kalmış ama şeyi asla unutmam bir çocuğun kafasına tüplü televizyon düşmüştü tamamen trajikomik bir anı olarak zihnimde yer edindi ama genel olarak anaokulu dönemim hep bir dışlanma, hep ağlamaklı ve her zaman yalnızlıkla geçti birde şey vardı oyun hamuru için birbirimizi yer dururduk. Bir tane beyaz simli oyun hamuru vardı onu kim alırsa sanki sınıfın popüleri olurdu ve o oyun hamuru bana hiç gelmemişti anlamamıştım ama buna çok üzülmüştüm saçma bir şekilde baya koymuştu içten içe.
Herkesin çocukluğunda saçma sapan anıları vardır ve hepsi bir o kadar güzel iken ve bir o kadar da acı vericidir. Bizi biz yapan bu iki duygunun bütünüdür. Biz geçmişimizin tamamen yansımasıyız dışarıdan ne kadar farklı görünsek bile içimizde bir yerlerde o anılar yaşamaya ve bizi biz yapmaya devam ediyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Çocuğun Gözünden
SaggisticaBir çocuğun gözünden dünyanın nasıl olduğunu hiç merak ettiniz mi? Evet, bu kitapta tam da onu bulacaksınız. Biraz hayal kırıklığı biraz eğlence ve bir o kadarda trajedi . Bir çocuğun gözünden gün yüzüne çıkmayan onca anıyı sizlere en berrak haliyle...