Vücudumun her bir zerresinin alev alev yandığını, kalbimin göğsümü delmek istermişcesine atışını görmezden gelerek bakmanın kâfi kaldığı, her geçen gün farkında olmadan kapılıp gittiğim Jisung'un kiraz tadında dudaklarını öpüyordum.
Yanımda olduğu bu zaman boyunca dayansam da, Jisung'a karşı koyamıyordum ve şu anda yanıyordum.
Nefessiz kalmamız üzerine sesli bir şekilde ayrılmamızın ardından yüzünü görebilmek için Jisung'un kollarından tuttuğum bedenini karşıma aldım.
Gözlerim tüm yüzünde dolaşırken ne düşündüğümü, nerede olduğumuzu, zamanı ve hatta kim olduğumun hiç bir önemi yoktu. Sadece 'o' vardı. Jisung vardı.
Zamanın ötesinde, her şeyi geride bırakmış hissediyordum. Ya o?
"Üzgünüm." Sözüm dudaklarıma değen yumuşacık dudakları ile kesildiğinde şaşkınlıkla gözlerimi araladım. Kısa süren şaşkınlığımın ardından gözlerim kapandı.
Jisung'un ince beline kollarımı doladıktan sonra ağır ve şehvetle dudaklarımı hareket ettirdim.
Belindeki ellerim aşağı inip tişörtünün eteklerini bulduğunda beklemeden çıkardım. Kendi gömleğimi de rastgele fırlattıktan sonra ağır bir şekilde yatağa sırt üstü uzanmasını sağladım. Ellerimi yatağa koyarak destek alırken dudaklarımı boynuna indirmiştim.
"İ-iz bırakma. Sakın mmh"
Jisung'un konuşması beni olumsuz etkiliyordu. Daha fazla ses çıkarması için dudaklarımın bulunduğu yeri hafifçe ısırdım.
"Yapma-ah! Mmh Minho~"
Ellerim kemerimi çözerken durdum. Beni durduran şeyin ne olduğunu bilmiyordum çünkü ben, şu an asla duramazdım. Durmazdım. Devam etmek istiyordum. Jisung'un bana ait olmasını, onun sadece beni sevmesini istiyordum.
Ama durdum. Beni durduran bir şey vardı. Kemerimi tutan ellerim gevşedi. Eğilip tekrar dudaklarına bir öpücük bıraktım.
"Güzelce uyu."
"Minho." Yataktan kalkıp yerdeki gömleğimi aldım ve tekrar arkama döndüm.
"Söyleyecek bir şeyin yok mu?" Elimdeki gömleğe kısaca baktıktan sonra yerdeki tişörtü aldım. Tekrar kalktığım yatağa ilerledim ve Jisung'un beni dikkatle izleyen gözlerinin içine bakmaya başladım.
"Umarım ablanı görürsün." Elimde ki tişörtü yatağa bıraktıktan sonra odadan çıktım.
Hayatımda ilk defa böyle hissediyorum. Ateşler içinde yanarken, ona sahip olmak isterken beni durduran ve şu anda ağlamak istememe sebep olan bu duyguyu ilk defa hissediyorum.
Gözlerim dolarken odama doğru hızlıca ilerlemeye başladım. Adımlarım zor ilerlerken, aldığım nefesler bedenime ağırlık yapmaya başlamıştı. Kendimi odaya atınca kapıyı ardımdan kilitledim.
Nefes nefese yatağıma ilerlerken hâlâ derin nefesler almaya çalışıyordum. Masanın üstünde duran bir bardak suyu kafama diktikten sonra terlemeye başladığımı fark ettim.
Nefes nefese, gözlerimde yaşlarla terliyordum. Yastığıma zor da olsa kafamı koyup yatağa uzandım.
Kafamı yumuşak yastığa bıraktığım anda gözlerime çöken derin ağırlık ile birlikte uykuya dalmaya başlamıştım.
___________________________________________
Minho'nun rüyasıGözlerimi şeftali kokusu ve hafif bir rüzgar ile araladım.
Karşımda yemyeşil çimenlerden, daha önce hiç görmediğim türde renk renk çiçeklerden oluşan kocaman bir bahçe, gür ırmaklar, küçük bir göl, upuzun bir şelale, karşı dağların eteklerinde ki şatolar ve bir kız görüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dream Waterfall | MinSung
FanfictionMinho ilk defa alışverişini kendisi yapmaya karar verir. _____ Jisung ablasını kaybetmiş bir çocuktu. Minho ise koskoca bir şirketi arkadaşları Hyunjin ve Chan ile kurmuş bir ceoydu. Jisung ablasını kaybedince yalnız kalmış ve evlatlık edinilmişti...