4. Bölüm: Yalnızlık

1.2K 77 3
                                    

Kızımızın adını Hümeyra olarak değiştirdim. Bilginize...

Hümeyra'dan

Loş ışığın altında elinde tuttuğu kasnağı gördüğü kadar işlemeye çalışıyordu. Bir gül şekillenmeye başlamıştı elinin altında. Elini burnunun ucuna sürttü birkaç kez. Burnunun ucu buz gibiydi. En başta nasıl hastalanmaktan korkup odunu çekinmeden ocağa attıysa şimdi ise kışın sonunu göremeyeceği endişesiyle yine odunu azar azar atmaya başlamıştı.

Kucağında karnına kadar çektiği battaniyesi vardı. Bugün pek bir şey de yememişti. İnsan yalnız olunca fark ediyordu, tek başına ne yemeğin tadı vardı ne de uzun gecelerce oturmanın. Şimdiden esnemeye başlamıştı bile. Tüm gün kendine türlü türlü işler çıkartmış onlarla kendini meşgul tutmaya çalışmıştı. ama ne yapsa faydasızdı; yalnızlık onu sürekli bir kurşun olup vuruyordu.

Genç kız kendindeki değişimi ne kadar fark etmese de günden güne eriyordu. Artık sabahları kalkmak ona bir eziyet gibi geliyordu; ilk ışıklarla uyandığında yatakta bir süre uzanıyor, boşluğa bakarcasına tavanı izliyor, tavukları aklına gelince bir hışımla yataktan fırlayıp yaşayıp yaşamadıklarını kontrol ediyordu. Ona eziyet gibi gelen sabahlar tavukları için ise bir ziyafetti. Önlerine atılan dünden kalmış ekmek artıklarına büyük bir iştahla saldırıyorlardı.

Genç kız ardından ezberlemişçesine kaynamaya su koyuyor, sonra da hamur kızartmaya girişiyordu. Ama bu yaptıkları yalnızca görev bilincinden ibaretti. Kendini düşünmüyor, açlığı aklına nadiren geliyordu. Genç kız derin bir kederin ve buhranın içine sürükleniyordu.

Elindeki kasnağı işlemeye devam ederken kapının vuruluşuyla yerinden sıçradı. Korkuyla kapıya baktı, açmaya cesareti yoktu. Gecenin bu vakti kim kızın evine gelirdi ki?

Belki ev boş sanıp giderler diye sessizce bekliyor nefesini bile kontrol etmeye çalışıyordu. Ardından hocanın sesi geldi:

-kızım hümeyra, benim Ahmet hoca!

Adamın sesini işitmesiyle büyük bir rahatlama yaşadı. Battaniyesini üzerinden itip etrafta şalını aradı, tek başına oluşuyla içeride beyaz geceliğiyle dolaşıyordu. Uzun şalını alıp üzerine doladı, eline masadaki yeni yaktığı mumu aldı ve kapıya ilerledi. Bir kaç adımla kapıya yaklaştı ve araladı. Karşısında gördüğü Ahmet hocayı içeri buyur etmek için kapıyı biraz daha açtığında karşısında onu gördü.

Koca cüsseli, gözleri onu delip geçmek ister gibi gözlerine kilitlenen, yüzü soğuktan kızarmış bir adam vardı. Yüzünde gördüğü kan izleriyle nefesini tuttu, ilk defa gördüğü bu adam ona fazlasıyla ürkütücü gelmeye başlamıştı. Bir an Ahmet hocayı unutmuş kapıyı bile kapatmak istemişken Ahmet hoca;

-kızım içeri buyur et hele, çok soğuktur dışarısı. Konuşacak meselemiz vardır senle.

Kız istemeye istemeye içeri buyur etti ikisini de. Ne işleri vardıysa evinde.

Cılız ateş içerinin yalnızca soğuğunu kırmaya yetiyordu.
Dışarının iç donduran soğuğundan gelen ikili oturdukça içerinin de aslında sıcak olmadığını fark edeceklerdi. Alparslan bey kapı ilk aralandığında loş ışık altında yüzünü fazla seçemediği kız karşısında ne söyleyeceğini şaşırmıştı. Kız ona öyle ürkek ve korkmuş bakıyordu ki Ahmet hocayı tutup geri götürmemek için zor tutmuştu kendisini. Kim bilir yalnız olsalar nasıl korkar nasıl huzursuz olurdu. Çaresizliğine lanetler okuyarak içeri ilk adımını attı.

Kız daha fazla çekinmesin diye ağzını bile açmamaya karar vermişti. Ahmet hoca anlatırdı nasıl olsa her şeyi. Kapının eşiğinde koca botlarını çıkartıp divana geçtiler.

KışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin