Alparslan bey'den
Alparslan bey en önde dumanı takip ederek yürüyorlardı. Evin önüne ulaştıklarında yalancı güneş kaybolmuş yerini aya bırakmıştı. Birlikten geriye kalan herkes sanki kapıyı çaldıklarında büyü bozulacak ve kendilerini yine o buhranın içinde bulacaklarmış gibi bir müddet kapıyı seyrettiler. Kimsenin kapıyı çalmaya ve hüsranla karşılaşmaya takati kalmamış gibiydi.Alparslan bey sonunda kendinde o cesareti bulmuş ve sessizce bekleyişinin aksine alacaklı gibi kapıya vurmuştu. İçeride 5 kişilik bir aile oturmaktaydı. Orta yaşlı bir çift ve onların çocukları. Kapıyı en büyük oğlan açtı. Taş çatlasa 22 yaşındaydı. Kapıyı eve soğuk girmesin diye hafifçe aralamış ve gördüğü suretlerle şaşkınca daha fazla aralamıştı. Şimdi hepsini görebiliyordu.
Gencin hayretle açılmış gözleriyle Alparslan bey anca görünüşlerinin farkına varabildi. Hepsinin gözleri kan çanağına dönmüş, yüzlerinde ve üstelerinde savaştan fırlamış ta gelmiş gibi kan izleri vardı. Sanki ölüm içlerine kadar işlemişti, yürüyen ölülerdi. Tek ayrıntı yeni bir insanla karşılaşan birliğin yaşayacaklarına olan inançlarının gözlerine bir miktar yansımış haliydi.
Gencin söze girmeyeceğini fark edince kendisi söze girdi:
-bizler kraliyet emriyle yola çıkmış bir birliğiz. Görevimiz bittikten sonra kraliyete dönmek isterken fırtınaya yakalandık. Ahmet Hoca vardı buralarda, uzun vakitler evvel buraya yerleşti. Onu arıyoruz, evi neresidir?Lafı uzatıp daha fazla beklemek istemediğinden hemen sadede gelmişti.
-bu patikadan biraz daha ilerleyin, iki ev geçiceksiniz. İkinci evi gördükten sonra sağdan ilerleyin, karşınıza çıkan ilk ev onundur.
-sağolasın, diyerek hızla arkasına döndü ve gencin dediği yoldan ilerlemeye başladılar.Bir müddet sonra evi bulmuşlardı, bir önceki kapıda olduğu gibi beklemeyip hızla kapıyı çaldılar. Ahmet hocayla eşi tek yaşıyorlardı. İki göz odaları onlara yetiyordu. Ahmet Hoca elinde bir mumla kapıyı açtı merak ve endişeyle. Kış vakti kimse evlerinden ayrılıp ta birilerinin evine gitmezdi.
Kapıyı açtığında karşılaştığı yüzlerle önce şaşırdı sonra içini bir korku sardı. Haydut muydu yoksa bu insanlar, eli kapı arkasındaki baltasına doğru ilerlerken Alparslan bey konuştu:
-Ahmet Hoca tanımadın mı beni, kraliyetten Alparslan ben? Fırtınaya yakalandık, tanrı misafiriyiz.
Ahmet Hoca hatırladığı isimle gözleri büyüdü, inanamazca adamın gözlerinde tanıdık bir ifade aradı. Yüzüne vuran soğukla, onları bu fırtınada sokağa atan kendisiymiş gibi bir mahçuplukla hızla içeri davet etti.İçeri davet edilmenin verdiği büyük rahatlamayla tüm askerler derin bir nefes vermişti. Herkes bir anda eve doluşmuştu. Adım atılacak yer bırakmayan kalabalık koca botlarını girişte bırakmış, ateşin önüne kendilerini atmıştı. Kimsede görgü kurallarını düşünecek hal kalmamıştı.
Eşi hala uyuyan Ahmet Hoca Alparslan'ı hala şaşkınlıkla izliyordu. Hele üstündeki kan lekeleri onu fazlasıyla tehlikeli gösteriyordu.
-anlatın hele, buraya yolunuz nasıl düştü, bu haliniz ne?
Nereden başlayacağını bilemeyen Alparslan bey derin bir nefes aldı. Tek tek başlarından geçenleri anlattı, o anlatırken Ahmet Hoca yerinden kalkmış, çoğu ocağa yakın olmak için yerlere oturmuş askerlere hızla sıcak birer şerbet getirmişti.
...
-anlıyacağın sen aklıma geldin bir anda, kraliyete uğradığın vakitlerde bu kasabadan bahsederdin. Seni bulamasak ta yardım eden birileri olur diyerek yolumuzu değiştirip buraya geldik. Fırtına dinene kadar kalacak yer versen kafi, daha da bir şey istemeyiz. Yollar biraz açılsın hemen yola koyulacağız.Ahmet Hoca o konuşurken takkesini çıkarmış, başını kaşımaya başlamıştı düşünceli düşünceli.
- iyi hoş dersin de oğlum sen buranın kışını bilmezsin, bu yollar öyle kolay kolay açılmaz. İnsanlar daha yaz ayında kışın derdine düşerler, buralarda kışlar hep bir öncekinden daha da uzun geçmiştir. Bu gördüğünüz kar daha hiçbir şey. Belliki uzun vakitler buralarda olacaksınız, siz isteseniz de istemeseniz de..
İkisi hariç hepsi yaşlı adama kulak vermişti. En önde oturanlar ateşin sıcağından mayışmış dinlemeyi bırakmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kış
RomanceHuzur her bekleyişin ardında saklıdır... Yıl 1592 Bir yaz vakti yetim kalan Hümeyra tek başına hayatını idame ettirmeye çalışır. Bir kış vakti hiç beklemediği anda kapısı çalınır ve bir komutana ev sahipliği yapar. Bir kış aşk kapıyı çalacak.